Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

İste(ye)memek…

Keşke hep çocuk kalsaydık diye düşünürüz kimi zaman. Çünkü çocukken hayatın mücadele kısmı değil eğlenceli kısmı için ağarlardık. Büyüdükçe sorumluluklar artarken, arkadaşlıkların en güzel dönemini yaşadığımız gençlik ise hayatımızda hep özel bir yerde kaldı. Sonrasında gelen sorumluluklar, mücadele kısaca hayatın kendisi oldu. Bazen bir yudum nefes, diye hayatla boğuşurken, bir bakmışsınız ki; güçlü bir insan olmak için vazgeçtiklerimiz ve içimizdeki tutsak duygu ve düşüncelerin esiri olmuşuz. Kazanan hep yaşanmamışlıklar olmuş. Bu düşüncelerden kurtulmak için hep bir dönemde farkındalıkla kazanan tarafa biz geçeriz kimi zaman…
Sevgi paylaştıkça daha da güzel ve anlamlıdır çoğu zaman. Sevgiyi paylaşırken de karşılıklı istek ve taleplere de yer veririz. Yardımlaşırız. Tüm benliğimizle sevdiklerimize bir merhem olmaya çalışırız. El         açarız yeter ki o mutlu olsun diye… Kendimiz içinde çoğu zaman bir şey istemeyiz. Güçlüyüz ya. 
Küçüklüğümden beri sorumluluk duygum, kendi işini kendin yapmalısın düşüncem, kimseden bir şey isteme, kendin hallet düşüncem hiç değişmedi. Bunu ben mi tercih etmiştim yoksa hayat şartlarımı yükledi emin değilim. Ama bu dıştan güçlü bir kişilik kazandırdı. İçindeki çocuk hep bir yerde zayıf ve ürkek olarak kalsa da dışarıdan kendi kalkanını kendin oluşturup, hayata devam ettim. Birçok insan gibi… Güçlü olma etiketi zayıflığa, çaresiz duruma düşme korkusundan ve utanma duygusundan dolayı bir sınır esasında. Gözden düşme korkusu beklide… Zayıflık beklide... Utanıyor insan o vakit istemekten, ihtiyaç duyduğunu söylemekten. Söylerse sanki suçluluk duyacak, kendini eksik ya da yarım hissedecek, yetersizlik inancına kapılacak gibi hissediyor. Karşısındakini bir mecburiyete sürüklemiş olacak, zarar verecekmiş gibi bir his kaplıyor.  
Oysa nihayetinde insanız ama işte ama’sı var. Güçlüyüz yahu olur mu öyle şey diyip güçlülük kalkanın arkasına sığınma psikolojisi… Onlar anlasın ama ben anlatmam, yardım isteyemem gibi anlamsız bir düşünce. Mesela; biri bana bir şey ısmarlasa yerin dibine geçmiş gibi hissediyorum. Bende ödemeliyim düşüncesi peşi sıra geliyor. Ya da biri hediye alsa ( ben hediye kabul etmekten de utanırım) … İç dünyamda isterim ama iş realiteye düşünce; iste(ye)memek gibi, içinde seni dışa vuruma engelleyen bir ordu var.
Bir de "bu işi en iyi ben yaparımcı, kontrolcü, iş bitirici bay/bayan mükemmeller var kafamızın içinde tabi. Ya yardım istediğim kişi söylediğim şeyi benim kadar iyi yapamazsa (ki yapamaz!); ya ona iş buyururken kendimi rahat hissetmezsem (ya onu kontrol edemezsem?) diye düşünen ve  "ay yok ben kimseye güvenemem! Kendim yaparım daha iyi! En azından başım ağrımaz" diye diye sırtını fazla yükten ağrıtanlar var. 
Vermeyi zorunluluk, almayı bencillik sanıyoruz işte tam bu noktada. Neşe içinde kabul edemiyoruz bize verileni. Sonra karşılığını vermek üzere yükleniyoruz hepsini...
Bu konuyla ilgili farkındalığım ise; geçenlerde, canımın içi arkadaşımın “ben istesem sen yapmaz mısın” demesiydi. Bu sözü ilk defa duymadım,ilk defa söylenmiyor ama ilk defa bu kadar üstüne düşündüm. Yaparım elbette, hatta elimden gelenin fazlasını yapmak için gayret de ederim ama kendime gelince neden ben hep böyleyim diye düşündüm. Kendine istemediğimi başkasına neden yapıyorum o halde. Yardım etmemeliyim o zaman. Destek olmamalıyım o zaman değil mi? Kendi içimdeki ben yaparım, ben çözerim düşüncesi, gereksiz bir güç gösterisiydi. Oysa bu bir değerdir. Ve ben, kendime saygı ve değer vermemiş oluyorum.  Oysaki ne kadar boş bir çaba, kendini mutsuz etmek için gereksiz bir gayret bu. Ben bana ihtiyaç duyan herkese el uzatıyorum da neden kendime istemiyorum. Güç bu kadar kalın bir zırhla mı kaplı yoksa kendi duvarlarımı fazla mı abarttım? Ben bu şekilde kendimi neden sıkıyorum, rahat bırakmıyorum? Gel diyene gidiliyorsa, gel de demeliyim. Hayır, cevabı ya alırsam endişesi ile kendimi neden üzüyorum. Bencillik değil bunun adı kendi isteklerine farkındalık.  
Aramızda insan kendi yapabileceği şeyler için yardım istememeli diye düşünenler bile vardır belki. Ya da kendisi bir nedenden yardım iste(ye)mediği/hayır diyemediği/yardım ihtiyacı diğerleri tarafından görülmediği için ondan yardım istendiğinde kızanlar. İhtiyacını hiç dile getirmeyip yakınlarınca görülmesini/sezilmesini/hissedilmesini bekleyenler bile olabilir hatta. Bu zihin okuyuculuğu sevgi ile ilişkilendirenler. Bir kere söylese, dünyası değişecekler, ricasına aldığı         cevaptan bağımsız sevildiğini bilecekler,     öğrenecekler...
Kendi istek ve arzularımızın kıymetini bilirsek, kendimize değer veririz. Çünkü sevdiklerimize değer verirken, taleplerine cevap verirken, kendimizi soyutlamak, öz şefkatten uzakta durmaktı bunun adı. Şimdi düşünüyorum da istemenin vakti gelmiş de geçiyor. 
Yolu sevgiden geçen herkese selam olsun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi