Kaftancıoğlu; İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu olmasaydı seçim kazanabilir miydi?

Canan Kaftancıoğlu; İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu olmasaydı seçim kazanabilir miydi?

Ka-za-na-maz-dı! Neden mi?

Sözümüzü baştan söyleyelim. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na, Kaftancıoğlu ile çalışmak istediğini söyleyince, 39 ilçe başkanını, yönetim kurulu üyelerini topladığı salon toplantısında üstü kapalı desteğinin Kaftancıoğlu'na olduğunu açıklayarak ikinci kez ipten aldı.

Birinci ipten alma seçim döneminde yaşandı

Birincisi, aday belirleme döneminde olmuştu. İl Başkanı Kaftancıoğlu, İstanbul'un kimi ilçelerinde kendi önerdiği isimler; örneğin Bakırköy'de Aylin Kotil ol(a)mayınca ibre yeniden Bülent Kerimoğlu'na dönünce, Ankara dönüşünde attığı bir tweetle il başkanlığından istifa ettiğini duyurdu.

İşte o istifa resti Kaftancıoğlu'nun ipini çekecekken, devreye İmamoğlu girdi. Ve istifanın MYK tarafından kabulünü engelledi. O gün Kaftancıoğlu'nun istifası engellenmese, bugün Kaftancıoğlu diye bir isim İstanbul siyasetinin ve CHP'nin aktörlerinden biri ol(a)mayacaktı.

Kaftancıoğlu, neden bu desteğe ihtiyaç duydu?

Tarihe, 25 yıl sonra İstanbul'u kazanmış CHP İl Başkanı olarak geçen Canan Kaftancıoğlu başarısına rağmen neden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun isteği ile Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek adayı olarak kamuoyuna duyuruldu?

Düşünün İstanbul'u kazanmışsınız ancak Kılıçdaroğlu, ‘adayım’ demese kongreyi kazanma ihtimali olmayan Kaftancıoğlu, İstanbul'u kazanan il başkanı olarak tarihe geçmesine rağmen neden örgüt çoğunluğu tarafından tercih edilen bir isim ol(a)madı?..

Çünkü örgüt, seçim döneminde Canan Kaftancıoğlu'nun kendine yakın isimleri seçtirmek için istifa kozunu bile kullanırken, örgütün tercihleri ile ilgili tavır koymadı.

Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı kazanıldıktan sonra, örgüt İBB'nin yeniden kadrolaşmasında, kendisini üst yönetimde gör(e)medi.

Çünkü CHP İstanbul'da, Kaftancıoğlu'nun adaylaşmasında destek veren ve seçilmesini sağlayan, kendisini sol muhalefet olarak adlandıran yapı iki yıl boyunca sorun yaşadı.

Çünkü Kaftancıoğlu, sol muhalefetin örgütlediği eylemlerde olmadı. Sol önermelere hep karşı çıktı, uzak durdu.

Çünkü Kaftancıoğlu, dışardan sosyalist, sol, devrimci olarak görülürken, parti içindeki sol, sosyalist muhalefet tarafından bu kavramların içinden değerlendirilmiyordu.

Anlayacağınız örgütü kucaklamak yerine kendine yakın çalışma arkadaşlarını korumaya, kollamaya çalışınca, yani parti içendeki hizipleşmeden yana tavır koyunca, örgütün önemli bir bölümü tarafından samimi olarak değerlendirilmedi.

Tek aday olmasına rağmen sol blok destek vermedi

İki yıl önce yapılan kongrede 643 delege vardı.

Kaftancıoğlu 325 oyla il başkanlığını kazanırken, Cemal Canpolat ise 318 oy alarak seçimleri kaybediyordu. Ekrem İmamoğlu o zaman Beylikdüzü Belediye Başkanı olarak son anda Kemal Kılıçdaroğlu'nun isteği ile Kaftancıoğlu'na destek oluyordu. Sadece Beylikdüzü delegeleri Kaftancıoğlu'na oy vermese seçimleri Canpolat kazanacaktı.

Kazanılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve iki yıl boyunca İstanbul İl Örgütü'nün başında olan Canan Kaftancıoğlu, karşısında seçim kazandığı Cemal Canpolat kendisini desteklemesine rağmen, 677 delegeden 571 delege oy kullanıyor, 61 delege geçersiz oy verirken, 66 delege Kaftancıoğlu'nun blok listede ismini çiziyordu.

İl kongresinde 120 civarında delegeyi kontrol eden sol blok, Kaftancıoğlu'na kongrede oy vermedi. Ya geçersiz oy kullandı ya da ismini çizdi.

İki yıl önce yapılan seçimlerde 318 oy alan Kaftancıoğlu iki yıl sonra tek aday olmasına, Kılaçdaroğlu, İmamoğlu ve 13 ilçe belediye başkanı kendisini açık açık desteklemesine rağmen, iki yıl öncesinden 126 oy fazla alıyor ve 444 oyla seçiliyordu.

Kendisine açık açık destek vermeyen ve listesinde kurultay delegesi olarak yer almayan Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu'nu da bir yere not edin derim.

Diyebilirsiniz ki, tek aday olduğu için delegelerin bir bölümü oy kullanmamıştır, gerek görmemiştir filan filan... Ancak kazın ayağının hiç de öyle olmadığını belirtelim.

Kongre bir demokrasi şölenine çevrilebilirdi

Düşünün 16 milyon İstanbullunun yaşadığı, İmamoğlu'nun 5 milyona yakın oy aldığı bir kentte, CHP'nin 15 belediye başkanının bulunduğu İstanbul'da kongreyi Haliç Kongre Merkezi’ne mahkum eden, sonra başka bir nedenle kongreyi küçük bir çadırda yapmak zorunda kalan İstanbul CHP İl Örgütü ve onun başındaki Canan Kaftancıoğlu.

İstanbul'da tek adayla yapılan kongre bir demokrasi şölenine ve on binlerin katıldığı genel bir muhalefet birlikteliğine dönüştürülebilecekken, bin kişilik bir çadır içine mahkum eden bir vizyonsuzluktan bahsediyorum.

AK Parti İstanbul'da kongresini Arena'da yapmıştı

Bir örnek vereceğim. AK Parti, il kongresini 27 Mayıs 2012 yılında Galatasaray Arena Stadında yapmıştı. Zamanın İl Başkanı Aziz Babuşçu 52 bin kapasiteli stat dolmadığında istifa edeceğini açıklamıştı. Daha sonra stadın kapasitesi 52 bin kişilik olmasına rağmen, 100 bin kişinin katıldığı kongre diye duyurmuşlardı. Hem de stadın TEM tarafı kapatılmasına rağmen...

İstanbul CHP İl Başkanı Kaftancıoğlu'nun, buna benzer muhteşem bir kongreyi, örnek bir kongreyi, tüm muhalefetin davet edildiği, uluslararası sosyal demokrat, sosyalist partilerin temsilcilerinin katıldığı bir il kongresini gerçekleştirebilecek cesaretinin, vizyonunun olmadığını gördük. Çünkü amaç seçilmekti, kurultay delegelerini sorunsuz belirlemekti. Amaç kongre başlamadan hasıl olmuştu.

İBB, muhalefet olmasaydı kazanılabilir miydi?

Son olarak söyleyeceğim şu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın kazanılmasıyla ilgili bir şehir efsanesine de itiraz edeyim.

Bir, İstanbul CHP örgütü; İYİ Parti, İmamoğlu Gönüllüleri, STK'lar ve HDP'liler sandıklarda olmasaydı 32 bin sandığa sahip çıkabilir miydi? Yetmez, seçimlerde sandığa nasıl sahip çıkabileceği ile ilgili deneyime sahip olmayan, bunu başararak 10 yıllık AK Parti iktidarından Beylikdüzü Belediye Başkanlığını almış Ekrem İmamoğlu olmasaydı, seçim kazanabilir miydi?

Yanıtım hayır.

chp

CHP'de temsili demokrasi uygulanıyor mu?

Aynı parti yapısıyla, İstanbul'da beş yıl önce 14 olan CHP ilçe belediye başkanlığı sayısı yine 14 olmuşsa, iki ilçe kaybedilip iki yeni ilçe kazanıldıysa, sadece kendi arkadaşlarını ilçe belediye başkan adayı, meclis üyesi adayı yapabilmek için yarışan bir üst yöneticiler topluluğuna söylenecek sözü, üyeler ve delegeler ancak kongrelerde söyleyebiliyorlar; yetki vermeyerek, seçmeyerek. Ancak bu hakkın da kullanılamadığı yeni parti yapısı.

Hatta oluşturulmuş bürokratik oligarşik parti yönetimi, yapılarından dolayı üyeler delege seçimlerine bile yüzde 50'nin üzerinde katılmazken, sözlerini söylemezken, örgüt oy aldığı toplumsal kesimlerle ve toplumun farklı kesimleri ile ilişkileri yokken, kongreler sadece genel merkezde yönetici, gelecekte belediye başkanı, milletvekili olmak isteyen, mevcut statükolarını korumak isteyenlerin arenası olarak sürdükçe, ülkede demokrasi, adalet, özgürlük, ifade özgürlüğü, üretim isteyenlere söylenecek söz şudur;

CHP içinde katılımcı demokrasi işliyor mu? Kendini ifade etmek isteyen gurupların, bireylerin parti ilçe, il ve genel merkez yönetimlerinde ne kadar kendilerini ifade edebiliyorlar diye sormayacak mıyız?

CHP, ülkede katılımcı demokrasi isterken, parti içinde bırakın katılımcı demokrasiyi temsili demokrasiyi bile uygulamadığını biliyor musunuz?

Düşünün bir ilçede, ilde blok liste ile seçimleri katılınıyor. Bir liste 200 oy; diğer liste 210 oy alıyor. 10 farkla tüm ilçe yönetimi ve delegeler kazanan listenin oluyor. Seçimleri kaybeden yüzde 49'un temsil hakkı bile yok.

İşte bu CHP'ye sorulacak soru şudur:

Siz ülkede demokrasi isterken temsili demokrasiyi hatta katılımcı demokrasiyi savunurken, seçimlerde yüzde 10 barajını geçen partiler TBMM'de temsil edilirken, partinizde yapılan kongrelerde bırakın yüzde 10'u, yüzde 49 oy almış guruplar neden yönetimlerde temsil edilemiyorlar?

canan kaftancıoğlu

Çağımız popülist politikacılar çağı...

"Canan Kaftancıoğlu neden örgüt tarafından tepkiyle karşılanıyor?" diye soranlara ve bunu anlayamayanlara söylenecek söz şudur:

Kendisini solda gören ve kamuoyunun da öyle zannettiği Kaftancıoğlu'nun siyaset duruşu, temsil ettiği zihniyetin katılımcı demokrasi diye bir derdi filan olmadığından, örgütün bir bölümü bunu parti içinde aşarak iki yıldır açıkça gördüğünden tavır koydu.

Çağımız popülist politikacılar çağı...

Anlayacağınız çağımız popülist politikacılar çağı... Muhalefet ne Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'den şikayetleri ne de ülkede yaşananlardan şikayetçiler. Sadece kendileri yönetmediği için ve de yönetebilmek için sorunlarla ilgili söz söylüyorlar. Şayet Erdoğan'ın yönetme tarzından rahatsız olanların, kendi partilerindeki yönetim biçiminin daha demokratik, katılımcı olması gerekmiyor mu?

Ülkede demokratiksizlikten, adaletsizlikten, hukuksuzluktan şikayet edenlere sorulacak soru şudur:

Yönettiğiniz partinin tüm kademelerinde ve iktidar olduğunuz belediyelerde neden katılımcılık ve şeffaflık yok? Sahi, neden? Yanıtınız var mı?

Son söz: İstanbul seçimlerinden önce Cemal Canpolat'a teklif edilen, "aday değilsen şu ismin arkasında dur, elini kaldır" denildiğinde kabul etseydi, dünkü kongreyi Kaftancıoğlu kazanabilir miydi? Yanıtımızın söyleyelim. Bıçak sırtında geçerdi. Ya küçük bir oyla kaybeder ya da küçük bir oy farkıyla kazanırdı.

Köşe yazısı tukenmezhaber.com'dan alınmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Tarakçı Arşivi