“Karabağ senin g.tün değildir.”

27 Nisan 1920 günü Azerbaycan meclisinde Azerbaycan’ın Rusya’ya teslim olup olmaması konusu tartışılıyordu.

     1920'de Kızıl Ordu temsilcilerini Bakü'ye çağıran ve Azerbaycan'ın bağımsızlığını sona erdiren Ali Haydar Karayev, parlamentoda Karabağ'ın Ermenilere verilmesini teklif eder...

     Atatürk'ün yakın dostu, kurtuluş savaşında Türkiye'ye 500 kg altın gönderen Neriman Nerimanov, bu iğrenç teklife: "Ali Haydar! Karabağ senin g.tün değildir her gelene veresin!" diye tarihi bir yanıt verir.

        Ali Haydar bu kez salondakilere döner: “Kimse sesini çıkarmasın, sesini çıkaranı kurşuna dizerim!”
     Mehmet Emin Resulzade ise ona : “Sen bir tek kurşun dahi atmadan bu milleti mahvettin Ali Haydar! O güvendiklerin bir gün seni kurşuna dizerken beni ve bu günleri de hatırlarsın!

     Sonuçta 1937’de Ali Haydar ve birçok yandaşı., ülkesine davet ettiği Ruslar tarafından kurşuna dizilir.

Tarihimizi sattık tarihimizi….

Başbakanlık Devlet Arşivleri tarafından 1993’te basılan "Bulgaristan’a Satılan Evrak…" adlı kitapta "Arşivin bir milletin tarih ve kültür hazinesi olduğunu idrak eden ecdadımız, bunun içindir ki, kurduğu arşiv teşkilatına "Hazine-i Evrak" adını vermiştir." diye yazılı. Yani Osmanlı döneminde arşivin adı, "Belge Hazinesi"dir.

Bakalım bu hazine 1931 yılında nasıl satılmış? Aynı kitaptan okuyoruz:

"1931 yılında, asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan bir gaflet neticesi, bilebildiğimiz kadarı ile dünya arşivcilik tarihinde bu konuda tek örnek olarak çoğu maliyeye ait Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, milli hafızamızın bir bölümü, sorumsuz, milli kültür ve şuurdan habersiz bir iki kişinin gayretiyle 400’e yakın sandık ve balya dolusu belge, kilosu üç kuruştan Bulgaristan’a hurda kâğıt olarak satılmıştır."

Ancak Muallim Cevdet ve İbrahim Hakkı Konyalı hadisenin üzerine gidince satışlar durdurulmuş, satılanların hurda kâğıt değil, tarihî arşiv belgeleri olduğu anlaşılmış ve giden balyalar geri istenilmişse de, Bulgaristan bu sayede en büyük Osmanlı arşivlerinden birini kurmuş, bize de birkaç çuval işe yaramaz belgeyi iade etmiştir.

Bulgaristan bu aptalca ve hatta haince hata yüzünden bugün Osmanlı tarihi çalışanların uğramak zorunda oldukları duraklardan biridir.

Sizce, tarihimizin, sahip olduğumuz değerlerin, yazılan eserlerimizin, tarihimizde taş üstüne taş koyan şahsiyetlerin, bırakın bütün bunları Türk Tarih kurumunun değerini öğrendik mi?

Bu sorunun cevabını vermeden önce bakınız son dönemde Türk Tarih Kurumunun başına getirilen zat’a.

O zaman işin vahametini daha iyi anlar ve daha sağlıklı karar verirsiniz..

Hadi biraz kafa dağıtıp yazıyı bir fıkrayla bitirmeye ne dersiniz..

Matematik dersinde kadın  öğrencilere sorar:

- Bir ağacın dalında 5 tane kuş var. Taş attım, iki tanesini vurdum. Geriye kaç kuş kalır?

Öğrencinin biri parmak kaldırır ve cevaplar:

- Hiç kuş kalmaz çünkü diğerleri korkudan uçup gider

Öğretmen gülümser:

- Hayır. Doğru cevap üç olacaktı ama bakış açını sevdim.

Öğrenci duruma çok bozulur ama pek göstermez. Ders devam ederken tekrar parmak kaldırır:

- Bir soru da ben sorabilir miyim?

Öğretmen izin verir.

- Sokakta üç kadın  yiyerek yürüyor. Biri dondurmasını yalıyor, diğeri ısırıyor, diğeri de emiyor. Kadınlardan hangisi evlidir?

Öğretmen şaşırır, kızarıp bozarır ama cevap da vermek zorundadır:

- Hmm...şey..yalayan?

Öğrenci yanıtlar:

-Hayır, parmağında alyans olan. Ama bakış açınızı sevdim.

VESSELAM

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Remzi Tanış Arşivi