Kentsel dönüşüm mü? Rantsal dönüşüm mü?

26 Eylül günü saat 13:59 da 5.8 şiddetinde Silivri açıklarındaki İstanbul depremi gündemimize yeniden, kentsel dönüşümü soktu. Artık "yapı stoklarının kötülüğü, kentsel dönüşümün zorunlu olduğu" gibi konuları konuşuyoruz.
Aslında plansız, programsız imar edilen şehirler ve kentler insanca yaşamaya en büyük engel hale geldiler.
Bugün geldiğimiz durumun en büyük sebeplerinden birisi hiç şüphesiz aç gözlü, doyumsuz, muhteris, tamahkar insanların sadece para hırsıyla hareket etmeleridir. Maalesef bu aç gözlü, doyumsuz, tamahkar ,muhteris psikolojik hastalar toplumun birçok alanına nüfuz etmiştir. Nereye bakarsak oradalar...
Tabiri caizse her köşeyi kapmışlar...
Şehirleri, kentleri yaşanmaz hale getirenler şimdi lüks villâlarında havuz keyfi yapıyorlar...
Bu şehirlerde, kentlerde yaşayanlar ise adeta yaşam savaşı veriyorlar.
Plansız, programsız sadece rant uğruna imar ettikleri kentlerdeki insanlar ise yüksek binalar arasına sıkışmış, yoğun trafikte kavga gürültü, yeşile hasret, hesapsız nüfus artışı yüzünden hastaneler kalabalık, devlet daireleri kalabalık...
Yaşanabilir bir kent nasıl yaşanmaz hale getirildi!
Biz hep sonuca bakarak hareket ediyoruz. Ama soracağımız soru şu olmalıydı, olmalı; "Şehirler ve kentler neden bu hale geldi? Nedenleri nelerdir? Kimlerdir?"
Şehirlerin ve kentlerin yaşanmaz hale gelmesinin en büyük nedeni plansızlık, programsızlık! Nedeni ise gayet basit rant elde etmek. Bulunduğu konumda rant elde etmek isteyenler bir kentin alt yapısını, eğitim planını, sağlık hizmetlerini hesaplamadan nüfuzu iki katına, üç katına, dört katına hızlı bir şekilde çıkardı.
Altyapı yetersiz çünkü yüksek binalarda yaşayacak insanlar hesaba katılmadı...
Okullarda eğitim-öğretim görecek çocuklar hesaba katılmadı...
Sağlık problemi olan insanların hastane hizmetleri hesaba katılmadı ...
Yeşil alanların yeterli olmaması hesaba katılmadı...
Hep kervan yolda düzülür mantığı ile hareket ettiler. Kervan yolda öyle bir düzüldü ki şimdi işin içinden çıkılamıyor!

Maalesef yıllardır plansız, programsız kendi halinde gelişen büyük şehirler artık kimsenin mutlu olmadığı bina ve insan yığınları haline gelmiştir.

Bir taraftan politikacılar, siyasetçiler diğer taraftan inşaat-emlak sektörü ile uğraşanlar ve malı mülkü olan vatandaş, hep bir ağızdan bir kentsel dönüşüm şarkısı tutturmuşlar gidiyor. Gidiyorlar ama nereye doğru gidiyorlar?
Birkaç katlı gecekonduları yıkıp yerine 10-15 katlı binalar yapmak, tapu sahibine 3-5 daire vererek, geriye kalanını müteahhitin kasasına aktarmak. Yani, geçmiş yıllarda yapılan gecekondu ıslah projelerini şimdi kentsel dönüşüm diye millete yutturuyorlar!

Oysa kentsel dönüşüm; fiziksel, toplumsal, ekonomik olarak bozulan, çöken kent alanını yeniden planlayarak canlandırılması, işlevlik kazandırılmasıdır.
Kentsel dönüşüm sadece inşaat ile yapılmamalıdır. Altyapısıyla, üst yapısıyla, eğitimiyle, kültürüyle yeni kentler inşa edilmelidir.
Evet geçmişte şehirleşme plansız, gelişigüzel, kötü yönetilmiş ama bugün ki uygulamalara baktığımızda ise eskileri aratır hale geldi.
Bugün uygulanan kentsel dönüşüm temel mantığı bir konut yıkıp yerine iki konut, hatta daha fazla konut yaparak kentleri yenileme şeklindedir. Bu mantık; ilme, bilme, şehirciliğe, bireyler arası adalete uymayan, tamamıyla ranta dayalı bir metottur.

Şehirlerin, kentlerin siluetlerini, tarihlerini bozmadan, beton yığınına çevirmeden, plânlı, programlı kent planlayıcıların brifingleri ile yaşanabilir şehirler imar edilmelidir. Aksi takdirde gelecekte bu şehirler ve kentler insanları yaşatmayan, binbir çile ile sonu gelmeyen büyük problemlerle dolu şehirler, kentler haline gelecektir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Onur Karakoç Arşivi