Kibir ve nefret çukuru

Ya bu ülkenin bağımsızlığını, bu ülkenin vakarını, bu devletin büyüklüğünü kabul edeceksiniz ya da nefesiniz tükenene kadar içinde çırpındığınız kibir ve nefret çukurunda debelenmeye devam edeceksiniz.”

Yukarıdaki sözleri okuyan biri eğer başlığı görmese bunun muhalefet tarafından iktidar yöneticilerine söylenmiş bir söz olduğunu sanır.

Ama öyle bir ülke haline geldik ki; gerçekten siyaseti takip edemez, söylenenleri anlayamaz, yapılanları çözemez hale geldik.

Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretlerin dönüşünde yaptığı basın toplantısında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan söylemiş bunları.

Türk Lirasının o ziyaret ettiği Afrika ülkelerinin paralarından bile daha değersiz hale geldiği bir ülkede bağımsızlıktan söz edeceksiniz.

Cumhurbaşkanlığı avukatlarının savcılara, hakimlere talimat ilettiği bir yargıdan, altına imza attığımız uluslararası sözleşme ve kurumların kararlarını yok sayan bir hukuk sisteminin olduğu bir ülkede hangi bağımsızlık?

Rahip Branson’un, Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in nasıl tahliye olduklarını henüz unutmadık.

Sezgin Baran Korkmaz’ın bir gün önce İçişleri Bakanlığına çağırılıp, ertesi gün nasıl yurt dışına gönderildiğini, Sedat Peker’e bir dönem kimlerin halkı tahrik eden mitingler yaptırdığı da halen unutulmuş değil.

Devlet vakarını yok sayan, liyakat ve deneyime bakılmaksızın yapılan atamaları, aynı anda onlarca kurumdan maaş alan asalakları unutmak hiç mümkün değil.

Bu ülkenin büyüklüğünü hiçe sayarak Cumhurbaşkanına hakaret içeren mektup yazan ABD Başkanıyla görüşebilmek için ne çok uğraşıldığını, yeni başkanla bir görüşme için aylarca telefon başında beklendiğini de kimse unutmadı.

Hele de başlarına çuval geçirilen askerlerimizi unutmak ne mümkün!

İçinde yaşadığımız ekonomik sorunlar bir yana pandemi döneminde evine ekmek götüremeyen esnafın, işinden kovulan işçilerin, iş bulamayan milyonlarca üniversite mezunu gencin, mahsulü tarlada kalan, traktörü haczedilen çiftçinin, açlık sınırında yaşatmaya mahkum ettiğiniz halkın çığlıklarını siz duymadınız ama biz unutmadık.

Daha o kadar çok şey var ki, unutmadığımız.

Biz bu ülkede kendi firmasından yönettiği bakanlığa fahiş fiyatla ürün satan bakanlar gördük.

Biz bu ülkede ömrü boyunca memur maaşıyla geçinmiş bir başbakanın ve oğlunun onlarca gemi ve yurt dışında onlarca şirket sahibi olduklarını gördük.

Tüm bu yolsuzluk, hukuksuzluklarla ilgili yüzlerce yazılmış kitap, on binlerce makale gördük.

Şimdi birileri çıkıp bize ülkenin bağımsızlığından, vakarından, büyüklüğünden söz ederse inanın gülecek halimiz de kalmadı ağlanacak halimize.

Kuşkusuz muhalefet içerisinde de kibirli, nefret söylemi kullanan kişiler ve siyasetçiler vardır.

Ama bu ülkede “kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz”, “demokrasi bizim için bir araçtır” diyen; kibiri ve egoları yüzünden bu ülkeyi her geçen gün biraz daha sonu belirsiz karanlıklara sürüklemeye çalışan birinin başkalarını “kibir ve nefret bataklığına sürüklenmekle” suçlama hakkı yoktur.

Kibir arıyorsa önce ortağına bakmalı.

İktidar ortaklığı olmasa siyaset tarihinden silinecek bir duruma gelmiş partisine rağmen kibirinden neredeyse çatlayacak Bahçeli’nin her gün kin ve nefret söylemleriyle süslenen konuşmalarına bakması yeterli.

Her köşeye sıkıştığında gündem değiştirmek için özel çaba harcayan iktidar, şimdide 10 ülkenin büyükelçilikleri tarafından açıklanan bir niyet mektubuna sarıldılar.

Bu ülkeler ülkemizde uygulanan insan hakları ihlali ve haksız tutuklamalarla ilgili tavrını ve niyetini değiştirmiş değiller ki!

Bizim iktidarın bir türlü öğrenemediği; uluslararası ilişkilerde akılcı yöntemler ve diyaloğun önemi gereği yeni bir siyasi kriz yaratılmasını istemediler.

Daha doğrusu iktidarın bu açıklamayı bahane ederek ülkede yeniden bir kaos ortamına girilmesi konusundaki girişimine fırsat vermediler.

Ama başkalarının düştüğünü sandıkları kibir ve nefret çukuru her geçen gün öylesine içine çekiyor ki, çırpındıkça batıyorlar.

Gelişmiş demokratik ülkeler elbette başka ülkelerin iç işlerine karışmak istemezler.

Ancak uluslararası antlaşmalara birlikte imza attıkları ülkelerin de bu antlaşmalara bağlı kalmaları konusunda duyarlılıklarını her fırsatta göstermekten kaçınmazlar.

Bu sözü edilen ülkelerin geçmişteki emperyalist, sömürgeci uygulamalarını gündeme getirerek kendi halkınıza uyguladığınız baskı ve hukuk dışı uygulamaları gözden kaçıramazsınız.

Bu ülkelerin bize karşı uyguladıkları kimi haksız rekabet, kibirli politikalar, ekonomik ve siyasi dayatmalar; sizin kendi halkınıza uyguladığınız otoriter yönetim sonucu oluşan haksızlıkları, hukuksuzları, yolsuzlukları örtemez.

Şimdi bir an tersinden okuyup aynı sözleri iktidara yöneltmek mümkün değil mi?

Ya bu ülkenin bağımsızlığını, bu ülkenin vakarını, bu devletin büyüklüğünü kabul edeceksiniz ya da nefesiniz tükenene kadar içinde çırpındığınız kibir ve nefret çukurunda debelenmeye devam edeceksiniz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi