Korona bana terapi geldi...

Korona ile birlikte eski Mehmet Mert öldü yaşasın şimdiki Mehmet Mert.

Şaka değil.

Çok samimiyim ve çok huzurlu bir şekilde bunu söylüyorum.

Hani bütün olumsuz bakışlarımdan, karamsarlıklarımdan, endişelerimden arınmış gibiyim.

Dünyanın en iyi terapistine gittiğinizde ne ödersiniz?

Ne kadar süre gitmeniz gerek?

Zaman ayıracaksınız.

Para ayıracaksınız.

Ve size iyi gelip gelmeyeceğinden de emin değilsiniz.

İşte şu korona saldırısı ve karantina durumunda geçirdiğimiz iki aylık süre bana bin yıllık terapi gibi öyle bir güzel geldi ki anlatamam demiyorum anlatıyorum işte.

Koronadan önceki ben öldü

Bakın mesela koronadan önce her sabah uyandığımda önümde dağ gibi gündem.

Şununla görüşülecek.

Bu aranacak.

Bu ödenecek.

Bu gelecek.

O gidecek.

Öteki ziyaret edilecek.

Falan filan.

Öyle ki hemen hemen her gün, hafta sonu dahil, evi otel gibi kullanıyorum.

Her gün eve döndüğümde yetişmeyen işlere üzülüyorum.

Kapıdan girdiğimde yüzümde gemisini batırmış kaptan edaları.

Kafamda binlerce problem.

Çocuklarla doğru dürüst selamlaşmadan yine iş düşün, olayları düşün, sorunları düşün.

Sters, stres, stres.

Bütün hastalıkların başlangıcı.

Işığı gördüm, darısı başınıza...

Korona günlerine girdiğimiz günlerde aslında önce ışığı Kızım Merve gösterdi;

''Baba neden bu kadar öfkelisin. Sakin ol. Bak ne güzel bir işin var. Evin var. Araban var. Ailen var. Sevenlerin var. Başarılısın. Tadını çıkar. Bu öfke ile dünyayı yeniden inşa edeceğini mi zannediyorsun...''

Şöyle bir düşündüm iyi ki Merve gibi bir evladım varmış bana bunu gösterdi.

Dostlar, bağışlayın, annelerimizden, babalarımızdan çok şey öğrendik.

Belki de kuşak farkı.

Onlar bize hep hayatın ciddiyetinden bahsettiler.

Ağızları her açıldığında; dikkatli ol, gözünü aç, pasif olma, yenilme, uyanık ol, hayat çok zor be çocuğum, anlatamam...

Gibi ifadeler ile bizleri büyüttüler.

Bizler ne yaptık azıcık büyüklerimize benzedik ama kafamız karıştı.

Sonra bu genç kuşağı dinlediğimizde baktık ki aslında bunların hayatı daha güzel.

Daha doğrusu ben öyle baktım ve şuanda öyle görüyorum.

Bir tercih yapmalıydım, büyüklerim gibi hayatı çok ciddiye alarak karamsar bir Mehmet Mert mi?

Yoksa gençlerimiz gibi evet hayatı ciddiye al ama kendini de parçalama diyen relaks Mehmet Mert mi?

Relaks olmayı yeyledim.

Sahip olduklarımızın farkına varalım

Dostlar;

Çok hikayeler vardır gerçek zenginlikle alakalı.

Onlardan ilk aklıma geleni;

Varlıklı birisi, bilge adam ve öğrencileri ile rastlaşıyor.

Bilge etrafına toplamış öğrencilerini ders anlatıyor.

Varlıklı adam ise cebinden çıkardığı altın kasesini bilgeye uzatarak; Bunu öğrencileriniz ve siz pay edin. Daha başarılı olmanız yönünde kullanın. İçimden geldi' der.

Bilde; bir şartla kabul ederim, siz zengin bilir misiniz?

Adam evet 100 bin altınım var der.

Bilge; peki 100 bin altınınız daha olsun ister misiniz?

Adam; tabi isterim daha zengin olurum.

Deyince Bilge adama döner ve; Eğer gerçekten zengin olsaydınız bir 100 bin altın daha istemezdiniz. Siz 200 bin altınla da yetinmez daha çok daha çok istersiniz. Siz çok fakir bir adamsınız, sizin altınınızı alamam der...

*

Bu hikayede de anlatılmak istendiği gibi gerçekten sahip olduklarımızın farkına varalım.

Sağlığımızın kıymetini bilelim.

Elimizdekilerle yetinelim.

Gerçek zenginliğin daha az şeye ihtiyaç duyulmak olduğunu unutmayalım.

Doğayı sevelim.

Hayvanları sevelim.

Sevdiklerimize sevgimizi hissettirelim.

Kimse ölümsüz değil.

Bugün koronadan olmasa yarın başka bir sebepten dolayı ölüp gideceğiz.

Yaşadığımız ömrün süresini değil kalitesini düşünelim.

Aklımızı açık tutarak, olup bitenleri doğru kavrayarak, kendimize ve sevdiklerimize zaman ayırarak, kıymet vererek, imkanlarımızla yetinerek evrene gülümseyelim.

Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ olduğunu unutmayalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi