Halk müziği bizim parmak izimiz

Halk müziği bizim parmak izimiz
Türk Halk Müziği'nin sevilen sanatçıları arasında yer alan Namık Kemal Bilgin'le müzik dünyasına ilişkin keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Türkülerin hafife alınmaması gerektiğini anlatan Bilgin, “Halk müziği bizim parmak izimiz” dedi

Türk Halk Müziği'nin örnek sanatçıları arasında bulunan Namık Kemal Bilgin'le müzik kariyerine, kişisel hayatına ve hedeflerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Hemen her konuda kibarlığı ve ustalığıyla önplana çıkan Bilgin, “Türk Halk Müziği aşkım ve bu yöndeki net tavrım, Arif Sağ ve Belkıs Akkale ile başladı diyebilirim. Daha sonra Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu ve daha sonra Yavuz Top’un da aralarına katılmasıyla çıkardıkları Muhabbet Albüm serisiyle devam etti” diyor

Kendi adınıza bir dernek var. Bu derneği kurmaya nasıl karar verdiniz?

Benim gibi bağımsız çalışan sanatçıların genelde bir çalışma ofisine ihtiyacı oluyor. Sağlıklı bir çalışma ortamınızın olabilmesi için; bilgisayarınız, dokümanlarınız, kütüphanenizin hatta enstrümanlarınızın bir arada bulunması gerekiyor ve tabii ki bir de sakin çalışma ortamı. Diğer taraftan kültürel ve sosyal projeler üretmek istediğiniz zaman kişisel olarak yaptığınız çalışmaların hukuki anlamda fazla bir karşılığı yok. Yani kültürel bir proje üretip Kültür Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı, ya da Tanıtma Fonlarından birisine sunmak isterseniz, şahıs olarak muhatabınız bulunmuyor. Dolayısıyla hem uygun bir çalışma ortamı olması, hem de kurumsal bir kimlik taşıması amacıyla 2017 yılı başı itibariyle Namık Kemal Bilgin Halk Bilimi ve Sahne Sanatları Derneği isimli derneğin kuruluşunu resmi olarak gerçekleştirdik ve çalışmalarımızı bu dernek adına sürdürmekteyiz.

EMEKLİ OLUNCA MÜZİĞE YÖNELDİM

Mali müşavirlik ve muhasebe hayatınızın neresinde?

Hem lise hem de üniversite eğitimimin muhasebe üzerine olması nedeniyle Mali Müşavirlik Belgesi sahibi oldum. Ama sadece belge olarak değil, aktif olarak da uzun yıllar mali müşavirlik ve üst düzey yöneticilik yaptım. Bunun nedeni müzik faaliyetlerimi uzun yıllar amatör olarak sürdürmemden kaynaklanıyor. Ama meslekten emekli olduktan sonra mali müşavirliği bırakıp kendimi tamamen müzik işine, özellikle de Türk Halk Müziğine adadığımı söyleyebilirim. Mali Müşavirlik ile şu anki tek bağlantım; üyesi bulunduğum Kayseri Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’na 10 yıl önce bir THM Korosu kurmuştum ve bu koronun halen şefliğini yapmaktayım. Bu koro aynı zamanda meslek mensubu arkadaşlarımız için de hem bağlama öğrenmek, hem de koro faaliyetleri açısından sosyal bir faaliyet niteliği taşımakta.

Müzik aşkı nereden geliyor?

Klasik bir söz ama; biliyoruz ki çocukların kişisel yeteneklerinin 3 yaşlarında belli olduğunu araştırmalardan öğreniyoruz. Dolayısıyla ben de aklım erdiğinden beri hep bir şeyler mırıldanırdım. Hatta yakın çevrem beni susturmak için çok uğraşırdı. Sanırım bu insanın içinden gelen karakteristik bir özellik.

Halk müziğinden kimleri dinler ve seversiniz?

Türk Halk Müziği aşkım ve bu yöndeki net tavrım, Arif Sağ ve Belkıs Akkale ile başladı diyebilirim. Daha sonra Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu ve daha sonra Yavuz Top’un da aralarına katılmasıyla çıkardıkları Muhabbet Albüm serisiyle devam etti. Ama genel olarak TRT sanatçılarının hepsini takip ediyorum. Ben ülkemizde THM’nin okulunun TRT olduğuna inanıyorum. Özellikle Yurttan Sesler Korosu ve koronun kurucu şefi merhum Muzaffer Sarısözen ve onun yetiştirdiği birbirinden değerli hocalar bana hep ışık olmuştur. Ayrıca Devlet THM Korolarının çalışmalarını da çok önemsiyorum. Orada da birbirinden değerli şef ve sanatçılarımız var.

Bağlama sizin hayatınızı değiştirdi öyle değil mi?

Bağlama benim hayatımı çok değiştirdi. Genel olarak enstrüman çalan her insan girdiği toplumda farklı bir konuma oturtuluyor. Örneğin; normal şartlarda randevu bile alamayacağınız insanların sizi arayıp program yapmanızı istemesi öyle sıradan bir olay değildir sanırım. Ben özellikle bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Düşünün bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı gibi idarecilerinden tutun, Neşet Ertaş gibi ustalarıyla bağlamam sayesinde buluşabildim. Ya da bir halk konserinde siz bağlamanızla türkülerinizi seslendirirken insanlar zaman ayırıp sizi izlemeye geliyorlar, bundan daha keyif verici bir şey yoktur sanırım.

BAŞARI SONUÇ ODAKLI BİR İNSANIM

Belediye konservatuarı sınavlarını kazanarak hikayeniz başladı ve birçok müzik grubunda koro şefliği yaptınız. Şef olmak nasıl bir his?

Kayseri Büyükşehir Belediye Konservatuarı ilk 1985 yılında açıldığında sınava girip kazandım ve dört yıllık bir eğitimin ardından mezun oldum, daha sonra kendi okulumda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladım. Bunun yanı sıra Eğitim Kurulu Üyeliği ve THM Bölüm Başkanlığını da birlikte sürdürdüm. Kayseri’de ikamet etmem nedeniyle müzik faaliyetlerim de doğal olarak burada devam etti. Ben yapı olarak dışa dönük ve başarı-sonuç odaklı bir insanım. Kimi zaman cahil cesareti olarak da düşündüğüm işlere kendim talip oldum, kimi zaman da yaptığım işlerin sonuçları nedeniyle aranan bir insan oldum. Ama çalışma disiplini ve daha önemlisi yaptığım işin sonucunun başarılı olması için emeğimi hiçbir zaman esirgemem. Sanırım bu nedenledir ki; Kayseri’de birçok koronun kuruculuğunu ve şefliğini yapmışımdır.

Namık Kemal Bilgin

 

ŞEFLİK ZAMAN ZAMAN YORUCU OLABİLİYOR

Orkestra yönetmek zor mu?

Benim bu konuda hazırlamış olduğum bir makalem var. Ben bu makalede orkestraları üç sınıfta değerlendirdim; TRT, Devlet Koroları ve Amatör Korolar. Ben bugüne kadar amatör koro şefliği yaptım hep. Ama bunu yaparken çıtayı hep yüksek tutmaya çalıştım. Amatör orkestraların şefliğini yaparken karşılaşılan sıkıntı çok fazla. Şefinden saz ekibine, koristinden solistine, ışıkçısından sesçisine tamamen gönüllülük esasına dayalı faaliyetler bunlar. Böyle olunca da şef olarak sorumluluğunuz ve yorgunluğunuz çok daha fazla oluyor. Bizlerin konservatuar dışındaki koro ve orkestra şefliği, muhatabı sabit bir kurum olmadığı için ayrıca yorucu oluyor. Örneğin bir cezaevinden yetkilisi arayıp rica ediyor, bizim mahkumlarla koro çalışmamız var yardımcı olur musunuz diye. Tabii ki yardımcı olmaya çalışıyorsunuz ama bu işin geri planında saz ekibi de dahil birçok zorlukla karşılaşıyorsunuz. Bir de kurumların bu işle ilgili bütçelerinin olmadığını düşünürseniz, güzel bir faaliyet yapıp ortaya çıkartmak gerçekten zor. Ya da engelli dernekleri sizden yardım istiyor, aynı sıkıntıyı orada da yaşıyorsunuz.

Kültür Bakanlığı tarafından tescilli belgeniz bile var. Hayatınızın her döneminden başarıyla çıkmışsınız. Sevdiğiniz alanlarda hırsınız var mıdır?

Ben sadece işimle ilgili olarak hırs yapan bir insanımdır. Bir işe başlamışsam onu en güzel şekilde sonuçlandırmayı düşünürüm. Aslında normal olanı da bu, buna belki hırs değil de sanat aşkı, ya da iş aşkı diyebiliriz. Ama diğer taraftan, bakanlığın verdiği sanatçı belgesini de çok önemsiyorum ve bunu bir misyon edinip elimden geldiği kadar geleneksel müziğimize zaman ayırmaya çalışıyorum, bu konuda bilgilerimi ve hocalarımdan alabildiklerimi yeni kuşaktan gelen arkadaşlarımıza aktarmaya çalışıyorum.

GENÇ NESİL TÜRKÜ DİNLEMEYE BAŞLADI

Türk gençleri halk müziği dinliyor mu?

Bizde yıllarca halk müziğimizin batı müziği ile harmanlanması hep tartışılageldi. Çok sesli müzik yapılmalı mıydı, yapılmamalı mıydı? Ama geldiğimiz noktada, yani bu çemberi kırdığımızda müziğin evrenselliğini daha iyi kavradık. Bunun sonucu olarak da batı sazlarını halk müziğimize uyarlayınca halk müziğimizin dinlenme oranlarında bir patlama yaşandı. Böylece kulağı batı enstrümanına alışan genç nesil daha çok türkü dinlemeye başladı.

Sizce halk müziği basit hor görülmesi gereken sıradan bir tür müdür? Böyle düşünenler de var biliyorsunuz.

Halk müziğimiz, halkımızın bir nevi parmak izini taşıyor. Bizde yöresel anlamda öyle eserler var ki; müziğin en usta ismini getirseniz içinden çıkamaz. Özellikle makamsal anlamda, yöresel tavırlar ve yöresel enstrüman anlamında dünyada çok seçkin bir yere sahibiz. Biz söğüdün dalını keser düdük yaparız, keçinin derisini şişirir tulum yaparız. Ayrıca Türk Müziğindeki ses aralıkları ve özellikle aksak usul sadece bize mahsus bir durumdur.

İnsanlar halk müziğine sahip çıkıyor mu?

Günümüzde üniversitelerin müzik bölümlerinde ve öğrenci sayılarında bir hayli artış var. Hatta son dönemlerde İmam Hatip Liseleri ve Fen Liselerinde bile müzik sınıfları açıldı ve özellikle enstrüman olarak bağlama grupları çoğaldı. Durum böyle olunca sektörde halk müziğimizi ileriye taşıyacak olan gençlerimizin de sayısı artmış oldu. Bunun etkileşim alanlarını da düşündüğümüzde ben iyimserim diyebilirim. Örneğin; günümüz sosyal medyasında Neşet Ertaş’ın ölüm yıldönümünde patlama yapan eser, Neşet Ertaş türküleri oluyor ve ilginç bir şekilde o tarihte yeni çıkan çok güzel bir eser bile olsa kaybolup gidiyor.

Halk müziği neden geri planda kaldı?

Ben Halk Müziğimizin geri planda kaldığını çok düşünmüyorum. Daha doğrusu bunun kriterini belirlemek gerekiyor. Müzik kanallarının belirlediği top listeleri bunun bir ölçüsü olmaz sanırım. Benim gözlemim, insanlar işyerlerinde ya da evlerinde çoğunlukla türkü dinliyor. Keza bugün birçok ünlünün batı tarzında yorumladıkları eserlerin birçoğu aslında türkü.


Namık Kemal Bilgin

THM dışında başka türlerde dinliyor musunuz?

Müzik dinlerken türünü pek ayıt etmem. Çünkü bir yapım firmasının sanat danışmanlığını yapmaktayım, bu nedenle her tür müziğe yakın olmam gerekiyor. Ayrıca söz yazarlığı ve beste çalışmaları yapmaktayım. Bir kısmı albümlere okunmuş sayısı elliyi geçkin bestem var. Dolayısıyla batı müziği de dinliyorum, pop müzikte, arabeskte. Ama vazgeçilmezim tabiki de Türk Halk Müziği. Özellikle de otantik olan müzikleri çok dinliyorum.

ARTIK SİNGLE YAPIYORUM

İlk albümünüz 'Umut Kesme'yi nasıl çıkardınız?

Ben müzik yaşamımda genelde eğitimci sıfatıyla yer almayı seçtim ve çalışmalarım hep bu yönde oldu. Ama eski bir öğrencim, İstanbul’da uzun süre müzik öğretmenliği ve müzik yapımcılığı yaptıktan sonra Kayseri’ye atandı ve müzik işlerini burada yürütmeye başladı. İlk albüm yapmak konusunda onun teşvik ve desteği önemli oldu diyebilirim. Daha sonra bu çalışmanın devamını getirerek “Beyaz Ağıt” ve “Kayseri Türküleri” olmak üzere iki albüm daha yaptık. Ama albüm piyasasında yaşanan durgunluk nedeniyle artık herkes gibi ben de single yapıyorum ve albümlerimden sonra yaptığım eser sayısı on taneyi buldu.

Şehit Abdullah Tayyip Türküsü’nün klibiyle birçok ödül kazandınız. Süreç nasıl gelişti? Neden sizi ödüle layık gördüler sizce?

Ben sanatın sadece çalıp okumaktan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Sanatçı, sanatını yalnızca sanat için değil, gerektiğinde toplum için de yapabilecek kadar özgür olabilmeli. Dolayısıyla sanatçı kimliği olan kişilerin toplumda yaşayan her kesim tarafından kabul görmesi ya da sevilmesini de beklemiyorum. Tabiki Aşık Veysel, Mahzuni Şerif ve Neşet Ertaş gibi toplumun bütününe mal olmuş ustalarımızı bu işin dışında tutmak lazım. Diğer taraftan yaşım itibariyle ülkemizde birçok darbe ve darbe girişimine de tanıklık ettim. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak sandıktan çıkmayan hiçbir sonucu ya da zorlamayı da kabul etmiyorum. Bu sebepledir ki; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişiminden hemen sonra çeşitli toplumsal ve sosyal faaliyetlerin içerisinde yer almayı istedim ve şair bir arkadaşımın o gece İstanbul Boğazı Köprüsünde hayatını kaybeden baba-oğul Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok ile ilgili yazdığı bir şiirine beste yaptım. Daha sonra bu bestemi kendi imkanlarımla stüdyoya taşıdım ve üzerine yine kendi imkanlarımla bir de klip çektim. Sanırım bu klip, konuyla ilgili ilk çalışmalardan birisi olduğu için birçok kurumdan davet aldım. İstanbul Medeniyet Üniversitesi, ATO ve o günkü Kültür ve Turizm Bakanımız Sn. Nabi Avcı olmak üzere birçok kişi ve kuruluştan plaket ve taktir belgesi aldım.

EMPATİ DUYGUMU YÜKSEK TUTMAYA ÇALIŞIYORUM

Kan bağışı, huzurevleri, engelliler, hayvanlar. Baktığınız zaman çok duyarlısınız. Gerçek bir insan olmak mıdır hayattaki amacınız?

Bizlerin insan olarak yaşamımızın herhangi bir safhasında, herhangi bir engelle karşılaşma ihtimalimiz çok fazla. Doğuştan ya da sonradan engelli olabiliriz. Ya da çocuğumuz aynı sorunla karşılaşabilir. Ameliyat oluruz kana ihtiyacımız olabilir ya da yaşlandığımızda bakıma muhtaç olabiliriz. Bütün bunlar yaşam boyu karşılaşabileceğimiz sorunlar olduğu için empati duygumuzu biraz yüksek tutup yaptığımız iş ya da sanat her neyse toplumda herhangi bir beklentiye girmeden “ben buradayım, yanındayım” duygusunu insanlara hissettirmeliyiz diye düşünüyorum. Bu sebeple engelli bir guruba türkü öğretmek, huzur evlerinde kalan yaşlı teyze ve amcalara gençliğinde dinledikleri türküleri söyleyip onların hatıralarını canlandırmak, ya da hastası olup çaresizlik içerisinde kan arayan bir insanın, bir ünite de olsa kan vererek ihtiyacına yardımcı olmaktan mutlu oluyorum. Dediğim gibi, empati duygumu biraz yüksek tutmaya çalışıyorum. Bunun dışında bir beklentim hiçbir zaman olmamıştır.

KARACAOĞLU İÇİN ALBÜM

Karacaoğlan için yapmak istediğiniz albümden bahseder misiniz?

Karacaoğlan; kültürümüzde yeri vazgeçilmez olan bir figür. Düşünün, beş yüz yıl önce yazdığı şiirlerini bugün çok net bir şekilde anlayabiliyoruz ve onun türkülerini günümüzde halen büyük bir keyif ile söyleyebiliyoruz. Konu Karacaoğlan olunca ben de bu konuda bir çalışma yapabilir miyim diye bir çalışma içerisine girdim ve Karacaoğlan ile ilgili mevcut olan birçok kaynağı inceledim. Daha sonra yine Karacaoğlan’ın türkü yada beste yapılmamış şiirlerinden oluşan yaklaşık on beş şiirlik bir seçki yaptım ve bu şiirler üzerinde beste çalışmam oldu. Bu bestelerden “Bad-ı Saba Selam Söyle O Yâre, Pek Göresim Geldi İllerinizi” dizeleriyle başlayan bestemin profesyonel kaydını da yayınladım. Amacım kalan eserlerin bestelerinin kaydını yaparak bu projeyi arşiv niteliğinde bir albüm haline dönüştürmek.


 

Önümüzdeki günlerde yeni projeleriniz var mı?

Proje arayışım her zaman olacaktır ama şu an Kayseri için düşündüğüm proje eski TRT Yurttan Sesler Korosu dönemindeki gibi bir “Bağlama Takımından Türküler” projesi ve bununla ilgili olarak bir gönüllü sanatçı ekibi oluşturmak. Ayrıca daha önceden hazırladığım ve Kayseri’nin plaka numarasını da vurgulayan “38 Türküde Kayseri” isimli bir projem olmuştu. 38 tane Kayseri türküsünden oluşan bu projenin solo olarak konserlerini başarıyla gerçekleştirdim ama bu projeyi koro olarak da hayata geçirip yurt içi ya da yurt dışı konser faaliyetine dönüştürmeyi çok istiyorum.

İsmal Gökgez

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum