Leonard Cohen'in anısına

Havalar soğumuştu. Dışarıda yağmur çiseliyordu. Ne mavi ne siyah, bohem bir grilik yapışmıştı sanki gökyüzüne. Böyle havalar yazar olmak ya da ressam filan olmak için birebir diye içinden geçiren Kamil, kitap yazacak mecali ve yeteneği olmadığından kendini sokaklara atmayı tercih etti. Yazar olamayacak bile olsa iyi bir okuyucu ve gözlemciydi. “Gidip dışarıda neler oluyor bir bakalım” diye düşündü…
Evden çıktığında soğuk rüzgarı yüzünde hissetti. “Oh” dedi. “İşte bu, yaşıyorum…” aptalca bir tebessüm belirdi suratında ve nereye gideceğini bilmeden adımlamaya başladı. Yürürken yerinden çıkan kaldırım taşlarından birine basması sonucu henüz yeni aldığı pantolonuna sıçrayan çamura bile aldırış etmiyordu. Umarsızdı Kamil, bilmiyordu sebebini…
Geçen hafta karşılaştığı esmer, yeşil gözlü kızla tekrar karşılaşabilmek umuduyla hızlı o köhne bara yürüyordu. Barın önüne geldiğinde durdu, uzun bir süre kapının önünde bekledi. “Umarım oradadır” diye geçirdi içinden, Freud insanın bir şeyi çok isterse olabileceğini izah ediyordu, Freud yanılmamalıydı…
Kamil kapıyı açtı, içeri girdi. Küçük İrlanda barındaki tüm tabureler boştu. İki üç masada da muhtemel yeni sevgililer oturup, ucuz şarap içiyorlardı.
“Hay sokayım Freud'una salak” diye söylendi Kamil. Ama iş işten geçmişti. Artık bara girmişti. Çaresiz bar taburesine yerleşti. Geçen hafta geldiğinde karşılaştığı o esmer kızın oturduğu tabureye oturdu. Yerini benimsemişti. “Bir bira versene” diye seslendi barmene; “Tombulllardan mı vereyim abi?” diye sordu barmen. “Lan oğlum fark etmez işte” dedi Kamil. Gerçekten de fark etmedi.
Önüne gelen biradan aldığı ilk yudumla sıcak bir gülümseme yayıldı suratına. Barın hopörlerinden Leonard Cohen'in sesi yükseliyordu. Cohen, Kamil'in en sevdiği şarkıyı söylüyordu;
I’m your men diyordu Cohen;
Eğer boksör istersen
Ringe senin için adım atabilirim
Eğer bir doktor istersen
Senin her santimini muayene edebilirim
Eğer bir şoför istersen
İçlere tırmanabilirim… diyordu…
Tatlı tatlı güldü Kamil, sigarasını yakıp arkasına yaslandı. Esmer kızı anımsadı. Barmene doğru döndü; bir bira daha versene dedi…

Herkes bilir iyilerin kaybettiğini
Everybody Knows diyordu Leonard Cohen. “Herkes bilir iyilerin kaybettiğini, herkes bilir zarların hileli olduğunu, fakirler fakir, zenginler zengin kalır, herkes bilir” diye mırıldanıyordu. Cohen'in tatlı sert bir şamarı andıran bu şarkısına kulak kesilen Kamil, oturduğu yerde doğruldu ve güçlü bir şekilde esnedi. Sanki bazı şeylere yeni uyanmış da fark etmiş gibiydi.
Cohen haklıydı herkes biliyordu, her şeyi biliyordu. Herkes başının belada olduğunun bilincindeydi. Fakat bilmezlikten geliyor, insanlık tarihinde görülmediği kadar tüm insanlar salağa yatıyor ve büyük bir aptalı oynamayı tercih ediyorlardı. Böyle yapmak onları bildikleri şeylerden uzaklaştırıyor ve gerçeklik sanki oracıkta yokmuş gibi hafifletiyordu. “İnsanlar ne kadar da aptal” diye söylendi Kamil ve oturduğu koltuktan ayağa kalkarak bir de ayakta esnedi. Cohen şarkıyı bitirdi. Kamil duş almanın iyi bir fikir olacağına kanaat getirdi. Bildiği tüm gerçeklikler ve fark ettiği tüm detaylar yerini işe yetişebilme telaşına bırakmıştı. Bunu da fark etti Kamil, okkalı bir küfür savurdu dört duvarla çevrilmiş basit mahpusluğuna…

Muazzam bir yolculuk
İnsanın en muazzam yolculuğu kendi içine yaptığı yolculuktur. İçe dönüş, sorgulama ve kendinle baş başa kalma hali bu yüzden memnuniyet sağlar. Hatta yalnızlığı sevilesi yapanda budur. Oturur düşünürsün. Kah nehrin kenarında kah bir dağın eteğinde kah ise yatağında tavanı seyrederek…
Betimleme ve hayali bırakırsak bizde tavanı seyrederek düşünüyoruz çoğunlukla. Ne olacak diyoruz,ne yapacağım diyoruz, neden öyle yaptım diyoruz. Kendimize bir çok soru soruyor ve kimsenin duyamayacağı cevaplar veriyoruz. Yorganın altındaki iki büklüm dünyadan soyutlanmış halimiz ana rahmine duyduğumuz özlemi vurur gibidir yüzümüze. Biz hep özlüyoruz. Geçmiş zamanı, geçmiş günleri. Gelecekten umutlu olamıyoruz çünkü geçmiş kadar güzel gelmiyor şimdiler.
Zamanın büyüsüne kapılıyoruz. En kötüsü zamanın büyüsüne kapılıp giderken öleceğimizi unutuyoruz. Ne bu hırs? Ne bu ötekileştirme arzusu? Ne bu dünyaya kazık çakacakmış gibi servet kazanmak için ucuz hesapların içine düşme hali? Bunları çok az soruyoruz. Öleceğimizi bildiğimiz için ve belki her geçen gün bizi ölüme daha çok yaklaştırdığı için geçmişin sıcaklığına özlem duyuyoruz…!

Gorki'nin şamarı
Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıklar yüzünden yaşamaya karşı ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları !

Size bu ölü yaşamı hazırlayan “sermaye sahibi egemen sınıftır”, bu acımasız oyunun varlığı siz izin verdiğiniz sürece sürecektir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi