Mafya-siyaset-ticaret üçgeninde ortalığa saçılanlara dair bazı sorular ve kısa bir analiz...

Daha önce “Temiz Toplum ve Temiz Siyaset” konusunda uzun bir makale yazdım. Bir çok yayın organında yer aldı. Bana gelen bazı sorularda günlük analiz istiyor bazı arkadaşlar. Oysa ben orda olayın bir sitem sorunu olduğunu, sistemi değiştirmediğimiz taktirde, hırsızı yakalasak bile, başka hırsızların ortaya çıkacağını, 30 yıldır bunu bir takım acı gerçeklerle yaşadığımızı bu günkü olay bağlamında değerlendirmiş ve dile getirmiştim. Gene de güncele dair bir şeyler söylememi isteyenlere aşağıdaki “Kısa Analizle” meramlarını gidereyim.

Bir kere son söyleyeceğimi ilk söyliyeyim: Bize gösterilen/ görünen aysbergin sadece şimdilik su yüzünde görünen küçük bir kısmıdır. Asıl olay buz dağının altında, henüz ortaya çakmadı. Zaman ne gösterecek ne göreceğimizi.

Şimdi madde madde sıralayalım, net ve anlaşılır olsun:

1- Meselenin özü şu: Olay Mansimov odaklı bir çatışması olarak patlayıp ortaya döküldü. O halde olayın kökenine Maksimovla bakmak lazım.

Mansimov denilen adam KGB de yüzbaşı rütbesinde küçük bir ajan iken SSSC’bin dağılması yıllarında, oradan ayrıldıktan sonra nasıl oluyorda (önceleri gemilerde aşçılık yapan bir adamken) beş on yıl içinde daha otuzlarında 300 gemilik bir filoya ve yılda 3-5 milyar dolarlık bir ciroya ulaşıyor?

2- Bunda, kendisi de KGB ajanı olan Putin ile eski KGB ajanı olan Haydar Aliyevin oğlu şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in rolü nedir?

3- Kısa sürede Rus oligarkları iiçinde yükselen ve dünya zenginler listesine giren bu Mansimov denilen adamdan kimler yararlandı (burada Rıza Zarabı hatırlamamak mümkün mü) Mubariz’e kendini meşrulaştırmak için TC VATANDAŞLIĞI neden ve kimler tarafından verildi korunup kollandı, işlerinin önü açıldı, kimler onun sayesinde gemiciliklere sahip oldu vs vs ? İşler neden ve nasıl bozuldu?

4- Bu adamın fetocu olduğu yıllardır koskoca devlet tarafından keşfedilmemişti de son bir yılda çoklar çatışması başlayınca mı keşfedildi ve hapse konuldu?

5- Hapse konulduktan sonra (hadi Bodrum marinaya biliyoruZ) ya onca milyar dolar, ya 300 civarında gemiye ne oldu?

6-Yoksa cambaza bak mi yapılıyor? Yazık! Ne hale düşmüş ülke? Türkiye cumhuriyeti vatandaşları ülkelerinde yaşanan bu kirli ilişkileri bilmeye hakları yok mu?

7- Meselenin asıl özü bu sorularda saklı değil mi? Ve bunca suça, kirliliğe, pisliğe rağmen savcılar harekete geçmek için ne bekliyor, Soylu neden istifa etmiyor, Cumhurbaşkanı neden konuşmuyor?

Teferruat gelince;

Mansimov Rus (Lukoil), Azeri (Sokar) Petrolu (ki bunlar dev şirket ve devlet tekelleri) ve dolayısıyla Putin ve Aliyev olmadan bu duruma gelebilir miydi, Erdoğan onaylamadan TC vatandaşı olabilir miydi?

Peki başta bu adamı koruyan kollayan, önünü açan, destekleyen bu devlet başkanları ne oldu da desteklerini çektiler?

Alttaki ilişkiler (Peker-Soylu-Ağar-Yıldırım) ikincil ilişkiler gibi duruyor ve yukarıdaki ilişki ve çelişkilerden faydalanarak/kullanarak kendilerine siyasi ve ekonomik çıkar devşirenler olarak -gene onların iddialarıyla- ortaya çıkıyor.

Peki her şey onlar için yolunda giderken ip nerde ve neden koptu?

Bir kere ekonomik güç daima siyasal gücü talep eder. Mansimov öyle güçlenmişti ki artık Azerbeycan Cumhurbaşkanı olmak istiyordu. Aliyev açısındani ipin koptuğu ve ilk dominonun devrildiği an ve yer kanımca burası.

Azeri yayınlarına bakarsanız, orda şunu görürsünüz: Eski cumhurbaşkanlarından Elçibey’in oğlu, “ilk seçimde Cumhurbaşkanı adayımız Mubariz Mansinov’dur” diyor. İşte Azerbeycan açısından ipin koptuğu nokta.

Bunun üzerine Sokar taşıma sözleşmesini iptal ediyor, Mansimov Londra’da kesin kazanacağı gözüyle bakılan Tahkime gidiyor. Ortada üç beş milyarlık bir dava söz konusu. Vaz geçirilemeyince hukuk dışı biçimde bazı kişi ve güçler güçler ona vazgeçmesi için baskı yapmak üzere devreye giriyor/ İşte Ağarın ismi bu işle ilgili bundan sonra (Mansimovu yukarıdakiler adına sıkıştıran kişi olarak) geçiyor.

Mansimov da her nedense iktidardan değil, Peker’den koruma istiyor. İşte rant ve çıkar çatışmasında taşeronlar kavgası da bu noktada başlıyor. Siyaset-mafya-ticaret dansı uyumsuzlaşıyor, bir birlerinin ayaklarına basmaya başlıyorlar ve kirli çamaşırlar ortalığa saçılıyor.

Bilen biliyordu, bilmeyen de öğrendi ki, arkasına siyaset gücünü, iktidarı, devletin kimi organlarını almayan hiç bir mafya artığı gelişemez, ülkede cirit atamaz, miting yapamaz, insanların kanında banyo yaparım naralanmalsrında bulunamaz.

Ne oldu: Men dakka dukka oldu.

İktidar daha yakın olan olmayanı yurt dışına sürdü. İşte burada da içişleri bakanı Soylu devreye giriyor, Peker’in iddiasına göre, onu Nisanda geri getirmek üzere yurt dışına gönderiyor.

Geri dönüş bileti yanınca Peker kirli çamaşırları ortaya saçıyor. (gerisini herkes biliyor!)

Burada iddialar doğruysa devletin içler acısı halı ortaya seriliyor.

1- Siyasetin mafya ile nasıl iş tuttuğunu, mafyanın siyaseti nasıl kullanarak palazlandıydını bizzat kendi ağızlarından öğreniyoruz.

2- İşin içine, eroin, baz morfin ticareti, cinayet, partilere başkan seçtirme, bu işlerde mafyaya değnekçilik yaptırmaya varıncaya kadar neler döndüğünü bu ifşaatlardan öğreniyoruz.

3- Ve bütün bunlar olurken savcılar harekete geçmiyor, bakan istifa etmiyor, Cumhurbaşkanı konuşmuyor. Peker konuşuyor Türkiye dinliyor.

4- İşin ilginci ırkçı, turyancı bir suç örgütü başı neredeyse ülkede kanaat önderi derekesine geldi/ getiriliyor.

5-Yaşanan sürecin asıl aktörleri üste duruyor, altta taşeronlar tepişiyor.

6-Ve Peker vatan fedaisi naralanmaları ile iki günde bir video yayınlıyor. Onun da içinde olduğu ve bulaştığı pislikleti saçması, olabilecek bir temizlik hareketi için iyi, ana bu Oekerin eski günahlarını temize çıkarmaz.

Kendisini vatansever olarak lanse ediyor. Bu noktada Pekere sormak lazım vatan parsel parsel satılırken sen nerdeydin? Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz levra...

“Vatanı Satanlar” kitabının yazarı Yılmaz Dikbaş tam da benim düşündüğüm bu noktada soruyor:

“Vatanın Varlıkları birer birer yerli ve yabancı sömürgecilerin eline geçerken neden ‘vatanın delisi’ olduğunuzu haykırmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
Sayın Sedat Peker,
Siz, konuşmalarınızda şu iki kavrama çok önem veriyorsunuz: Dürüst olmak ve Namuslu olmak. Size suç atanlara, tüm karşıtlarınıza “Dürüst olun!”, “Namuslu olun!” diye parmak sallıyorsunuz.
Şimdi ben de size, ama parmağımı sallamadan uygarca sesleniyorum:
Dürüst olun, namuslu olun!
Siz bugüne kadar ne bir vatan fedaisi, ne bir vatan serdengeçtisi ne de bu vatanın delisiydiniz!
Siz, adlarını kitabımda verdiğim bazı VATAN SATICILARINA, türlü biçimlerde UŞAKLIK yapmış bir kişisiniz! Henüz 50 yaşındasınız, yani gençsiniz.Eğer bundan sonra dürüst ve namuslu davranırsanız gerçek bir vatansever olamaz mısınız? Ben, kişilerin geleceği hakkında her zaman olumlu düşünmeyi yeğlerim…” diyor. Vesselam... gerisini varın siz düşünün....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Özer Arşivi