Mazeretim var asabiyim ben!

Ülkede o kadar saçma sapan şeyi o kadar üst üste ve o kadar hızla değişerek yaşıyoruz ki aklı olan deliriyor. Sinirden çatlıyor. İktidar nispet yaparcasına aynı hataları yaparak aynı sıkıntıları daha da arttırarak bizlere yaşatmaya devam ediyor.Bakın geçende bir araştırma yayımlandı.Küresel Duygu raporu; Sinir, stres ve üzüntüde Türkiye dünyada ilk üçte dünyanın en sinirli ülkesi olduğu ortaya çıktı. Dünya genelinde Lübnan'ın ilk sırada çıktığı çalışmada, Finlandiya en sakin ülke oldu. Birde şu var ki daha sonra değineceğim.
 

Zeka seviyemiz geriliyor
Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, yoksulluğun kalıcı hale geldiğini buna bağlı olarak toplumun zekâ seviyesinin gerilediğini belirterek, "Bu bir beka sorunu" dedi. Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, beyin ve zeka gelişiminin yüzde 95'inin yaşamın ilk 2 ile 5 yılı arasında gerçekleştiğini belirterek, Türkiye'de zeka ortalamasının 90 IQ'den 87 IQ'ye düştüğünü anımsattı. Bu gerilemenin ülke için "beka" sorunu olduğunu vurgulayan Saltık, "Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, 'gerizekalı' demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır. Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur" diye konuştu.
 

Duygu raporunda acı gerçekler
Gallup araştırma şirketinin 100 ülkeyi kapsayan Küresel Duygu Raporu'nda ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Çalışmada, her ülkeden 15 yaşından büyük bin kişiye telefonla veya yüz yüze soru yöntemiyle bir önceki gün yaşadıkları duygusal durumları soruldu.
 

Lübnan ve Türkiye
Hep söyledim. Yüzünü batıya değil Ortadoğu'ya o bataklığa dönersen perişan olursun. Olduk oluyor da nitekim. Araştırma raporları bile bölgesel olarak bunu doğruluyor. Dostlar ! Buna göre ankete katılanlara bir önceki gün sinirlenme duygusuna kapılanların ülkelere göre oranında Lübnan yüzde 49 ile birinci, Türkiye yüzde 48 ile ikinci oldu. Bu iki ülkeyi, Ermenistan ve Irak yüzde 46, Afganistan yüzde 41 ile takip etti.
 

Finliler çok mutlu!
Bir önceki gün kızgınlık hissi yaşayanların en az olduğu ülke ise yüzde 5 ile Finlandiya'nın olduğu belirlendi. Bu ülkeyi Morityuslular ve Estonyalılar yüzde 6, Portekiz ve Hollandalılar ise yüzde 8 ile takip etti. Türkiye bu sıralamada Avrupa'nın en sinirli ülkesi oldu. Dünya'da en fazla 'üzüntü' hissedenler: Türkiye 3.oldu. Anket yapıldığı günün bir gün öncesinde üzüntü hissini yaşayanlar sıralamasında ise Türkiye 3. oldu. Üzüntü sıralamasında Afganistan yüzde 61 ile ilk sırada gelirken, Lübnan yüzde 56 ile ikinci, Türkiye yüzde 49 ile üçüncü sırada yer aldı. En az üzüntü yaşan ülkeler ise Kosova, Tayvan ve Singapur olarak sıralandı. Çalışmada stress konusunda da benzer sonuçlara ulaşıldı. Bu duyguda da sırasıyla Afganistan, Lübnan ve Türkiye dünyada ilk üç sırayı aldı.
 

Sinirden zevk alamaz hale geldik.
Araştırmada  zevk duygusunu dünyada en az tadan 3. ülke oldu Türkiye. Bir önceki gün 'zevk' duygusunu tadanların oranında da Türkiye gerilerde kaldı. İzlanda ve Paraguaylılar yüzde 89 ile zevk duygusunu en çok tadanlar oldu. Türkiye ise zevk duygusunu da Afganistan ve Lübnan'ın ardından en az yaşayan ülke olarak kayda geçti.  Buna göre bir önceki gün zevk alanların oranı Afganistan ve Lübnan'da yüzde 20, Türkiye'de ise yüzde 33 oldu. 
 

Gülmeyi unuttuk
'Dün çok güldünüz mü?' sorusuna verilen yanıtlarda ise Türkiye yüzde 36 ile Afganistan'ın ardından bu soruya olumlu yanıt verilen en düşük ülke oldu. Bu sıralamada Lübnan da üçüncü oldu.  En çok gülen ülke vatandaşlarının ise Honduras, Endonezya ve Panama olduğu belirlendi
Yukarıda sıralanan ülkemiz adına kötü birinciliklere, ilk sıralara gelmemizin nedeni kimdi diye sorsam her halde "bazıları gibi " Dış Göçler" Almanya bizi kıskanıyor" falan demezsiniz. Çünkü bunların ilk ve tek sorumlusu AKP iktidarı ve başındaki Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Ancak iyi haber şudur ki 21'inci yılında AKP  çöküş dönemini yaşamaktadır. AKP'nin 21 yılına bakıldığında hızlı bir çıkış, büyüme dönemi, olgunluk dönemi yaşadı. Ancak 31 Mart Yerel Seçimleri ile birlikte düşüşe geçti.Belki de günümüzde çöküş döneminde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 14 Ağustos 2001'de Türkiye'nin 39'uncu partisi olarak kurulan AKP 21'inci kuruluş yıl dönümünü kutluyor. Özgürlük, demokrasi, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele, yargı bağımsızlığı, dünyayla bütünleşme vaadiyle yola çıkan AKP, kuruluşundan itibaren geride bıraktığı 21 yılın 20'sini iktidarda geçirdi, ne söylediyse tam tersini yaptı. Bu süreçte parlamenter sistem terk edilerek Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi.
 

AYM bile yok sayıldı
Anayasa Mahkemesi'nin kararları uygulanmadı, AİHM kararları yok sayıldı, uluslararası sözleşmeler Cumhurbaşkanlığı kararı feshedildi. Oysa AKP yola çıkarken “Ak Parti, temel hak ve özgürlükleri mümkün olan en geniş sınırlar içinde temel kabul eder. Din ve vicdan, düşünce, ifade ve girişim özgürlüğünü vazgeçilmez ilkeleri olarak kabul eder. Laiklik, demokrasinin teminatıdır. Ak Parti, laikliği her türlü dini inanç karşısında devletin tarafsızlığı olarak görür” vaatlerinde bulunmuştu. Meclis işlevsizleştirildi. Türkiye, ifade ve basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 154. sıraya geriledi. Sadece basın özgürlüğünde değil demokrasi düzeyi, temel hak ve özgürlükler konusunda da alt sıralara düştü. Türkiye, sosyal medyada iktidarı eleştiren mesaj atanların gözaltına alındıkları, gazetecilerin haber veya yazıları nedeniyle tutuklandıkları bir ülke haline geldi. Tutuklamalar yargısız infaza dönüşürken, yargı bağımsızlığı ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline geldi.
 

Derin yoksulluk aldı başını gitti
Yine Ak Parti iktidarında Türkiye derinden yoksullaştı. Açlık sınırı 6 bin 840 TL'ye, yoksulluk sınırı 22 bin 279 TL'ye çıktı. Sosyal yardım alan hane sayısı katlanarak 4.3 milyona yükseldi. Yolsuzlukların önü bir türlü alınamadı. Etkin soruşturma da yürütülmedi. Türkiye Yolsuzluk Algı Endeksinde 180 ülke arasında 96'ncı sıraya geriledi. Kamu İhale Yasası 200'den fazla kez değiştirildi.


Çocukların şansı yok!
Doğu ve Güneydoğu'ya, Şırnak'a ve Batman'a gittiğimizde 5 yaş altı çocuklarda bodurluk oranı yüzde 9-10 oluyor. Şırnak'ta, Batman'da her 9-10 çocuktan 1'i bodur. Yaşına göre ileri derecede boy kısalığı içinde. Bu oran Batı'da diyelim ki Ege'de yüzde 1'e düşüyor. Bölgeler arası derin bir eşitsizliğimiz de var. Bu çocuklar zayıf, kavruk, zihinsel (mental) bakımdan yeterince gelişmemiş dolayısıyla eğitim olanaklarından da yeterince yararlanamayan, tutukluk içinde kalabilecek ve yoksulluğa mahkum sınıf atlama şansı olmayan bir biçimde kalırlar. Uzun erimde de aslında dirençleri düşük olur, ortalama yaşam süreleri düşer, yaratıcılıkları sınırlanır. Bu çocuklar erişkin olduklarında ortaya bir bilimsel yapı, bir sanat ürünü, yaratıcı bir roman, bir senaryo, bir estetik ürün, bir mimari ürün koyamazlar. Zeka gelişimleri yeterli olamayacağı için iyi eğitim de alamazlar… Yoksulun kızı/oğlu yoksul kalır. Köylü, köyü kalır; reaya oğlu reaya!
Ülkemizde yoksullaştırma politikası uygulanıyor
Ne yazık ki halkımızın çok büyük bir kesimi, son birkaç aydır özellikle Aralık 2021'den bu yana bir yoksullaştırma süreci yaşıyor. Özellikle vurguluyorum yoksullaşma değil 'yoksullaştırma'... Siyaset biliminde şöyle bir kuram vardır: Yoksullaştırılan, çaresizleştirilen, ezikleştirilen, seçeneksiz bırakılan insanlar kendilerine bu eziyeti, bu zulmü yapanların eteklerine yapışırlar. Stockholm sendromu diye bir sendrom. Kendine işkence ve eziyet yapanlara aşık bile olabiliyor hatta tapabiliyor bu sendromu yaşayanlar. Dolayısıyla Türkiye'de hala bunca korkunç yoksullaştırıcı zulüm politikalarına karşın, iktidar oylarının dörtte bir dolayından aşağıya inmeyişini bu kurama dayalı açıklayabiliriz.

İyi yönetemediler
AKP'nin "çöküş" döngüsüne girmesinin olgunluk dönemini iyi yönetememekle ilgili olduğu açıktır. Siyaset kurumları çıkış ve büyüme döneminde daha kapsayıcı, halka daha yakın ve farklı kesimleri gözeten yapılar olmaya çalışırlar. Çünkü çok özgüvenli değillerdir. Ama olgunluk döneminde eğer ‘Ben ne yapsam olur artık’ gibi bir düşünceye geçerlerse ki buna siyasette ‘güç zehirlenmesi’ de diyoruz, bir otoriterleşme gelir. Bu otoriterleşme döneminde düşüş sinyallerini de almazsa, düşüş kaçınılmaz olur. Bu dönemde gemiyi terk etmeye başlayan kadrolar olur. Tüm bunlar AK Parti’de yaşandı. Düşüş dönemine uzun bir süredir girdi, şimdi de çöküş dönemini yaşıyor.
Prof. Dr. Ahmet Saltık: "Türkiye'de zekâ düzeyi geriliyor" Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, yoksulluğun kalıcı hale geldiğini buna bağlı olarak toplumun zekâ seviyesinin gerilediğini belirterek, "Bu bir beka sorunu" dedi.Saltık, "Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, 'gerizekalı' demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır. Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur" diye konuştu.
 

Onbeş milyon yetersiz besleniyor
Türkiye'de yaşanan ağır ekonomik kriz bir yanda gündelik hayatı zorlaştırır iken diğer yanda giderek daha geniş bir kesimi içine almaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Programı (WFP) verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 15 milyon kişi, yeterli gıdaya erişemiyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi'nden Pierre-Alain Fridez’in 2022 Mart’ında hazırladığı rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler arasında. OECD’nin son verilerine göre de çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması yüzde 12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran yüzde 20’nin üzerinde bulunuyor. :
 

Yoksulluk halk sağlığını etkiliyor
Anne babaların artık çocuklarına bırakacakları bir mal varlığı, bir maddi servet emekçi kesimler için büyük oranda artık yok. Aileler çocuklarına yoksulluğu miras bırakacaklar. Yanı sıra sağlıksız bir gelecek de bırakmış olacaklar. Anne karnından başlayarak yetersiz-dengesiz beslenmiş olacaklar büyük oranda. Türk-İş’in hesaplarına göre örneğin dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 19 bin TL'yi aştı. Oysa Türkiye’de asgari ücret 4 bin 250 lira. Dolayısıyla yoksulluk sınırının dörtte birinin de altında asgari ücret! Bu insanların günlük olarak yeterli-dengeli beslenmesini geçelim, karınlarını doyurmaları bile neredeyse olanaksız oluyor. Yoksulluğun kısa ve uzun vadede halk sağlığını nasıl etkileyeceğine anne karnından başlayarak bakalım. Gebe bir kadın, gebe kalmayı planlayan bir kadın ve eşi, önceden birtakım sağlık incelemeleri yaptırmak durumunda. Örneğin diyabeti var mı, kalp hastalığı var mı, şeker hastalığı, hiper tansiyonu var mı, birtakım bulaşıcı hastalıkları var mı, aşıları tamam mı, beslenme durumu nasıl... Örneğin folik asit… Folik asit ucuz ve çok değerli bir besin ögesidir. Eğer gebelik döneminde bu vitamin eksik kalırsa gebelikten önce tamamlanmaz ise son derece ciddi doğumsal anomalilere yol açar folik asit eksikliği; nöral tüp defektleri... Omurga kanalının tam kapanmaması yüzünden omuriliğin açıkta kaldığı durum. Anne karnında iken karnını doyuramayan bir bebek... Gebelik döneminde anne yeterli-dengeli beslenmezse bebek aç kalır. Bebek, anne karnında aç kalır! Yani yaşama öyle handikaplı başlar ki daha annesinin karnında iken karnını doyuramayan aç kalan bir bebek. Yetersiz-dengesiz beslenme, ne denli handikaplı gördüğünüz gibi. Dolayısıyla bebek, 2 bin 500 gramın altında düşük doğum tartısı ile doğabilir. Bu, eğer gebelik zamanında tamamlandıysa gebenin o dönemlerde yeterli-dengeli beslenemediğini

 gösterir, açlığı gösterir! Gebelik döneminde annenin açlığını, bebeğin açlığını… Bu bebeklerin ölüm oranları çok yüksek. Hastalıklara dirençleri çok düşüktür, özellikle bulaşıcı hastalıklara, zatürreye, ishale yakalanma riskleri çok büyük ve yakalandıklarında da ölüm oranları oldukça yüksektir. Dolayısıyla büyük bir risk ve eşitsizlik söz konusudur. Büyük bir dezavantajla büyük bir eşitsizlikle dünyaya gelmiş olur bu bebekler. Yaşamda kalma şansları çok düşüktür, yaşarlarsa sağlık sorunları yakalarını bırakmaz, daha kısa ve düşük nitelikli yaşarlar..
 

Türkiye'de zeka ortalaması geriliyor!
Beyin ve zeka gelişiminin yüzde 95'i, yaşamın ilk 2 ila 5 yılında gerçekleşir. İlk iki yıl yeterli-dengeli beslenmeyen, aileden ve anneden yeterli sevgi ve ilgi görmeyen bebeklerin zihinsel gelişimlerinin çok yetersiz kalabildiğini yani zeka geriliğine bile uğrayabildiklerini söyleyebilirim. Son araştırmalara göre Türkiye'de zeka ortalaması geçtiğimiz yıllarda 90 IQ birimlerindeyken şu anda 87 IQ. Zeka düzeyimiz toplum olarak düşüyor. 87 IQ zeka ile 21. yüzyılda bir toplumun ayakta kalması olanaklı değil. Bu bebekler yeterli-dengeli beslenseler, iyi eğitim alsalar, psikolojik destek alabilseler, zihinsel potansiyellerinin en üst sınırlarına erişebilecek 100-120 IQ veya daha yüksek zeka seviyesine ulaşabilecekler. Bir ülkenin çocuklarının beklenen zeka düzeyine erişememesi zeka fukarası, "gerizekalı" demeye dilim varmıyor, zeka yetersizliği yaşamaları bu tabloda kaçınılmazdır. Bu durum o ülkenin geleceğini tehdit eden bir sağkalım (beka) sorunudur. Zeka yetersizliğinin yaygın olduğu bir toplumda, siz nasıl 21. yüzyılda ayakta kalacaksınız, Türkiye'yi nasıl bağımsız tutacaksınız, kalkınacaksınız, gelişeceksiniz? Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2018  verilerine göre 5 yaş altındaki her 15-16 çocuğumuzdan 1’inin boyu, yaşına ver cinsiyetine göre, beklenenin “çok” (2 standart sapmadan daha çok) altında. Bu tabloda kısa dönemde çocuk hastalıkları ölümleri artar, uzun dönemde beklenen ortalama yaşam süresi düşer. Yetersiz-dengesiz beslenme nedeniyle bu çocuklarımız “bodur” kalırlar, boyları çok kısa kalır. Elimizdeki verilerle en son 2018 TNSA raporuna göre, Türkiye'de yüzde 6-6,5 dolayında “bodur” çocuk var 5 yaşın altında. Yüz kızartıcı bir tablo bu! Bodur, yaşına ve cinsiyetine göre erişmesi gereken boyun çok altında kalandır. 2018 verilerinde Türkiye'de her 100 çocuktan 6'sının (5 yaşın altında), beklenen boyun altında bodur kalması yüz kızartıcı bir durumdur ve bu oran ayrıca Türkiye içinde bölgesel eşitsizlikler gösteriyor.

SON SÖZ; Bugüne "zeka" ile nokta koyalım .Dostlar. “Cahil insanlar kendilerini mükemmel görmeye; zeki insanlar ise yeteneklerini hafife almaya eğilimlidir.”

AIbert Einstein
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi