Aziz İstanbul’dan rezil İstanbul’a

Aziz İstanbul’dan rezil İstanbul’a
“Aziz İstanbul’dan rezil İstanbul’a” yazı başlığı bana ait değil. Bu başlık, 9 Ağustos 2018 tarihli Damga gazetesinin haber içeriğini bu denli yoğun ve çarpıcı şeklide veren şahane manşetidir. Ayrıca Anıl Boduç’a haberciliği için teşekkür ederim. 

“Aziz İstanbul’dan rezil İstanbul’a” yazı başlığı bana ait değil. Bu başlık, 9 Ağustos 2018 tarihli Damga gazetesinin haber içeriğini bu denli yoğun ve çarpıcı şeklide veren şahane manşetidir. Ayrıca Anıl Boduç’a haberciliği için teşekkür ederim. 
***
Aziz kelimesi Hristiyan dininin merkezinde “Saint” sıfatıyla yer alır. İlahidir, mistiktir, kutsaldır ve dinde değerli bir adlandırmadır. Hıristiyanlıkta aziz hikayeleri ünlüdür, birçok kilise resmi ve ikonaları bu azizlere ithafen yapılmıştır. İslam’a İsevilikten geçmiştir. Olsun. Asıl mesele şu: İstanbul’u dini referanslı aziz kelimesiyle taltif ederek ona İslam’ın ilahi , kutsal cüppesini giydirenler o cübbeyi çoktan yırttılar. Ecdat ecdat diye hamasi nutuklar atanlar, ecdatlarına ihanet ettiler. Aziz İstanbul diyenler kendi elleriyle İstanbul’u rezil ettiler. Aziz İstanbul’un ne azizliği ne şehrengizliği kaldı. Hepsi gitti, bunların yerine rezillik geldi! 
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa bir süre önce “100 günlük eylem planını” açıkladığı toplantıda “Her yer beton yığınlarıyla dolu, bunlardan bir an önce kurtulmamız lazım” dedi. 
Öfkelenmek nedir? 
Elbette pek iyi bir davranış biçimi değil ama, öyle şeyler vardır ki, öfkelenmemek mümkün olmayabilir. Şimdi 1) 15 yıldır devam eden betonlaşmayı Erdoğan çok iyi biliyor. 2) Bunlardan bir an önce kurtulmamız lazım diyen Erdoğan bunun nasıl olacağını söylemiyor. Söyleyemez çünkü betona boğulmuş bir şehir betondan kurtarmanın bir tek yolu vardır: O beton yığınlarından ancak yıkarak kurtulursunuz. Daha Zeytinburnu’ndaki 155 metrelik 16/9 projesinin tıraşlanmasını söyleyen Erdoğan bunu bile yaptıramadı ki, İstanbul’u betondan mı kurtaracak. 
Haydi gel de öfkelen me?
Haydi gel de kahretme?
***
Bu bir kanun değil ki, yanlıştan dönüp değiştiresin. Bu bir politik tutum değil ki, yanlıştan dönüp değiştiresin. Bu bir su yatağı değil ki, değiştiresin. Bütün bunların pek bir maliyeti de olmaz. Ancak kurtulacağımız şey bunlar gibi değil ki, beton bu, beton! Şehrin her tarafını kaplamış betondan bir orman! Bundan bırak kurtulmayı, düzeltemezsin bile! 
***
Bizde akıl kaldı mı? Bizde muhakeme kaldı mı? Erdoğan “Her yer beton yığınlarıyla dolu, bunlardan bir an önce kurtulmamız lazım” diyor, insanlar alkışlıyor ve biz bunu ‘yiyoruz’! Hem yapıyorlar hem de arkasından sanki bunları başkaları yapmış gibi söylemlerde bulunuyorlar. 
***
Gazetenin haberine göre Erdoğan’ın bu konuşmasından sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı harekete geçerek “İstanbul’u Koruma Kanunu” hazırlamaya girişmiş. Bakanlığın hazırladığı kanun kapsamında betonlaşmayı azaltmak için dikey mimari yerine yatay mimari tercih edilecekmiş. Bunlar Kanal İstanbul projesi çevresindeki rant hazırlıkları olmasın! 
Yine habere göre bu hazırlıktan haberi olması gereken kurumların (İBB Meclisi, İstanbul Şehir Plancılar Odası) haberi yok. Böylesi normal! Artık çok şeyden haberimiz olmayacak. Bir merkezden vergiler salınacak, krediler verilecek, yasalar çıkacak, defterler dürülecek!
***
Hey gidi Aziz İstanbul!
Hani bunlar Abdülhamit Han deyip duruyorlar ya; Abdülhamit şu İstanbul’u görse derhal marangozhanesine gider, şahane bir sopa yapar ve bunları önüne katıp kovalar!
Bütün mesele ne İstanbul’un azizliği, ne ecdadın hatırı, ne estetik, ne insan hakkı! Bütün mesele para, para, para. İstanbul’da imar tadilat planı adı altında yapılan yolsuzluklarda ne kadar rantın döndüğünü bilen var mı? HAS Parti eski Başkanı Numan Kurtulmuş, seneler önce, yalnızca İstanbul’da imar tadilatlarından doğan rantın 10 milyar dolardan fazla olduğunu söylemişti. Bunu söylediğinden bu yana herhalde 10 yıl geçmiştir. Ve bunu söyleyen Kurtulmuş, bir süre sonra AKP rozetini taktı, bakan oldu. Tamam, parti değiştirebilirsiniz de hani iyi biliyorsunuz ya, bugüne kadar imar rantından elde edilen miktarı da bir açıklayıverin. Bu 10 yıllık sürede yalnızca imar rantından kabaca 100 ila 150 milyar dolar haksız kazanç edinilmiş olabilir(mi?). Peki bunun çilesini ve maliyetini kim çekiyor? Bu şehirde yaşayan bizler. 
***
Sanattan, mimariden, estetikten yoksun, akıldan çok kurnazlığa sahip kasaba ölçekli zihniyet sahipleri şehirleri berbat ettiler, doğayı talan ettiler, çocuklarımızın geleceğini çaldılar! Bu doğru ama bunlara izin verenler kimler? Asıl suçlu kim? İlber Ortaylı (Yeri geldikçe bu kişiden pek hoşlaşmadığımı belirtmeyi gerekli görüyorum) bir TV programında mealen şöyle demişti: Ben Paris’te, Roma’da yaşayabilirim. Ama bu betoncular, bu AVM’ciler, bu rezidansçılar var ya, bunlar Roma’da, Paris’te yaşayamazlar ama berbat ettikleri bu İstanbul’da yaşarlar, çünkü şehir kültüründen, estetiğinden yoksunlar! Ortaylı çok doğru         söyledi.
***
Demek beton yığınlarından kurtulmalıymışız ha!
“Ağanın elini tutan mı var” diye bir halk deyişi var; Sayın Erdoğan’ın, elinden tutan mı var, şu betondan kurtulmanın yolunu bir göstersin hele.
Alay edercesine “her yer beton yığınlarıyla dolu” diyen Erdoğan, dolar kredilerinin sanayiye değil de rantı yüksek olduğu için inşaata gömüldüğünü çok, hem de çok iyi biliyor. 
Birikim Yayınlarından çıkan Tanıl Bora’nın derlediği “İnşaat ya Reslullah” kitabı siyaset ve inşaat sektörü ilişkisini anlatır. Ana konu ise mücahitlerin müteahhit oluş hikayesidir. 
İnşaat temelli ekonominin bizi getirdiği nokta krize doğru gidiş, berbat edilen şehirler ve doğadır!  

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.