Merkez Bankası soyuldu!

Merkez Bankası rezervinde bulunan altınların çalınması sonucunda ülkede kaos baş gösterdi. Avrupa Merkez Bankası desteğini çekiyor, borsa bir kaç saat içinde ciddi bir düşüş yaşıyordu. Birkaç ay sonra, ülkenin eşi benzeri görülmemiş bir krizden dolayı batık duruma gelmesi işten değil!

***

"Finansal piyasalar büyük bir kumarhane gibidir. Herşeye oynanabilir. New York borsasının yükselişine, buğday düşüşüne veya ülkenin çöküşüne. Yasa dahilinde bahse girerek bir ton para kazanılabilir. Peki kendilerine sırtından para kazanarak kurban arayan bu fonlara ve şirketlere biz ne sunarız?

Teminat.

Merkez Bankasının boşaltıldığını söylediğimizde ülkemize karşı bahis oynamak zorunda kalacaklar. Yatırımcılar paniğe kapılacak, hisselerini satacak ve bunun sonucunda borsa çökecek. Daha da önemlisi ülkenin risk primi fırlayacak. Ülke piyasadan borç para bulamayacak ve ödeme aczine düşerek iflas bayrağını çekecek."

***

Tarihin gelmiş geçmiş en büyük soygunu bu. Bir gurup soyguncu, muhteşem bir plan yaparak merkez bankasına girer. Tam 90 ton altını banka içinde eriterek kilometrelerce öteden çıkartırlar.

Hemen heyecan yapmayın bu olay Türkiye’de değil.

Maazallah, tahtaya vurun!

***

Netflix’te yayınlanan" La Casa de Papel" adlı dizinin aylardır beklenen sezon bülümleri yayınlandı ve bitti.

Soluk soluğa izlenen son bölümde, soyguncular yaklaşık değeri 4.3 milyar avro olan, her biri 12.5 kg gelen 7258 külçeyi eriterek, yer altına hazırlanan bir düzenekle dışarı çıkarmayı başardılar. Toz halinde bankadan çıkarılan altın, yeniden külçe haline getirildi ve akla hayale sığmaz bir planla ülke dışına çıkarıldı.

İzlemeyenler, izleyecek olanlar için sonunda ne olduğunu yazmayacağım. Şu kadarını belirteyim merak edenler için; Sadece devlet yetkililerinin bileceği sırlarla, ülkenin iflasına engel olundu.

"Bu kadar da olur mu?" dedirtiyor insana.

Her biri başkent isimleri ile anılan soyguncular; Oslo, Bogota, Denver, Rio, Lizbon, Moskova, Tokyo ve Profesör Sergio...

Sizi uzun bir süre unutmayacağız sanırım.

***

İyilik ve Kötülük

" Eğer bana bugün bir şans verilseydi, gözyaşları içinde şarkı söylemezdim. Şansımı çok geç gelmekle suçladım; "Nerelerdeydin?"

" Beni pusuya düşürdüler ve kaçtılar" diye yanıtladı beni.

İyilik, kötülük ile buluştuğunda adımlarında hiç şüphe yoktu. Kötülük ona hükmetmek için bir çözüm buldu.

"Bitkin görünüyorsun! Bu yürüyüş seni çok yordu. Sırtım senin oturağın olacak."

İyilik onun sözlerinden hiç şüphe etmedi ve onun sırtına çıktı. Ertesi gün insanlar bu manzarayı gördüklerinde paniklemişlerdi.

Kaderine ağıt yakanlar var. Yaşarken kendi mezarı başında ağlayanlar var. Vaktinden önce yaşlananlar var. Bizler bu hayata doyduk! "

Bu sözler Cezayirli müzisyen Souad Massi’ye ait" Le Bien et le Mal"(İyi ve kötü)isimli şarkıya ait.

***

Gerçekten iyilik, kötüye hep yenilir mi?" Her kötünün içinde bir iyilik, her iyiliğin içinde bir kötülük" aramak başımıza gelenlerle/geleceklerle başa çıkmak için oluşturduğumuz koruma kalkanı mı yoksa?

Biraz karmaşık bir ikili bu. Evrende her şeyin bir zıddı var elbette. Az-çok, yanlış-doğru gibi...

Fakat doğru tek olmadığına göre bu ikisinin tanımını neye göre yapabiliriz?

Bir filmi izlerken cinayet işlemiş, soygun yapmış bir suçlunun ceza almasına üzülebiliyoruz. Suçluyu bize sempatik gösterebilmeyi nasıl başarıyorlar? İçimizdeki iyi, kötünün hangi cazibesine yenik düşüyor?

***

Yıllar önce izlediğimiz " Braking Bad" dizisini hatırlayın. Çok iyi bir öğretmen, iyi bir aile babası iken, yasadışı işlerin içinde buluvermişti kendini. İzlerken onun yakalanacağı korkusu, her bölüm sonunda hepimizi endişelendiriyordu. Yukarıda yazdığım"La casa de Papel" dizisinde, soyguncular İspanya’nın sevgilisi haline geldi. Tabii biz izleyicilerinde.

***

Halil Cibran’ın dediği gibi ikisini birbiriyle mi karıştırıyoruz?

"Bir gün iyilik ve kötülük deniz kıyısında karşılaştılar, dediler ki; " haydi denize girelim!"

Elbiselerini çıkartıp sularda yüzdüler.

Bir süre sonra kötülük, kıyıya dönüp iyiliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti.

İyilik de denizden çıktı fakat kendi elbiselerini bulamadı.

Çıplak olmaktan utanıyordu, çaresiz kötülüğün elbiselerine büründü ve yoluna devam etti.

O gün bu gündür insanlar onları birbirine karıştırır."


***
 

Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi