Milyonlarca üniversitelinin hukuku namına

AÇIK MEKTUP

Ey Devleti Ali’nin mukaddimi ve muhafızı ve muktediri ve muhteviyatı haremi ismetine muhaiz ve maznun ve masum ve haliyle müessir kıldığına mağdur olan, Devlet-i Ebed Müddet’in, muazzez makamlarındaki fani şahıslar…

El İnsaf…

El Vicdan…

El Razi…


Girizgahlar, yazının hem namusu hem ahlakı, hem de eskilerin “rüşvet-i kelam” dediği cinsten, ismen rüşvet lakin ruhen rüşvetten ziyade, edebiyat sevenlerin “terkib-i bend” ile hatırlatmış olsam, ne demek istediğimi, arifane anlatmış olabilirim filhakika…

Terkîb-i bend, bir divan edebiyatı kavramıdır. Aynı zamanda, Türkiye’de “Türkçe, Türk Dili” derslerini almış, lise mezunlarının dahi, hayatlarında en az bir kere okumuşluğu mücbir bir edebiyat harikası, eserdir, teliftir…

Rahmete varmış ola, merhum Ziya Paşa’nın, İsviçre memleketinin, Cenevre şehri ziyadesinde, müellifi olduğu ve tek başına ihdas ettiği Hürriyet’e iktibas ettiği, o meşhur şiirinin de adıdır…

Buyrun, o okuma ve anlam keyfini, zenginliğini, lüksünü, konforunu bedavadan yaşayalım…


...

Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar

Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan

...

...

Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

...

...

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun

Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın

...

...

Allah'a sığın şahsı halimin gazabından

Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir

...

...

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir

...

...

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötekdir

...

İdrâk-i meali bu küçük akla gerekmez

Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez


Işıklar içinde yatasın, Ziya Paşa…

Bir de muhafazakar alıngan minnoşlar için gelsin :

Nurlar içinde yatasın, mekanın cennet-i ala ola (inşallah-u alem) Ziya Paşa…

Bu noktadan sonra, meseleyi, haşa min huzur, al buradan götür aya, nereye istersen oraya daya…!

Biz, haşa huzurdan, kuyrukları bilen nesil olarak, tüpgaz kuyruklarında, mübarek totomuza, piknik tüplerinin temür haznesinin çember izi, kalçalarımıza, baldırmızlarımıza işlemeklikten mürekkep, şimdiki bazı fena hatunların, haşa min galaksi, oramıza buramıza bakıp, “taş gibisin yavlumm” bakışlarından pek bi bizarız…

Cidden diyrum daa…

Yüzümüze bakan yoktur lakin, baldır kalça, fena ve malum hanım ablalardan taciz yediğimiz doğrudur…

Nereden bilsinler ki, bu kalçayı totoyu, vaktiyle bizi şeker, yağ, tüp kuyruklarında beklediğimiz o tıfıl hallerden, sonraki yıllardaki elektrik, su, telefon kuyruklarında, kah fatura ödemek, kah başvuru kuyruklarında yaptığımız, nasıl bilsinler…

Şimdiki kuşak, “Jim” lere gidiyür…

GYM veya Jim veya Jimnastik….

O toto, ne hanım ablalarda, ne beyefendi ağabeylerde, jimlerle timlerle, dambıl hambıllarla olmaz, şeker…

Şekeri kescen…

Kendine özen göstereceksin…

Yediğine içtiğine, dikkat edeceksin…

Reklama girecek olsam, bu satırları hepinizden önce okuyan beyefendiyi örnek gösteririm ama maaşlara zam beklediğimiz bu günlerde, bu riski göze almasam, daha iyi…

Evet…

Eveettt….

Eskilerin “havasi” olanları olsa, ahan da bu yazar (ben olüyöre) yani Asker Avşar “remil atmış” derlerdi…

Birincisi, ben birine “canım” demiyorsam, o biri de bana “canım” diyemez…

Derse, borçlanır…

Alacaklarımda çok pis olurum, ona göre…

Ben birine “oğlum” demiyorsam, o biri bana hiç ama hiç “oğlum” diyemez, aklını alırım…

Ben birine “cebimdeki parayı” vermiyorsam, ama o benden alıyorsa, ona da hırsız derim, cümle alemin, cümle melekut ve insi ve cinni, tüm şuur üzre alemlere de, ışıktan hızlı ayan ederim, bu da üç…

Dördüncüsü de…

 

Her şeyimi alabilirsiniz, mal mülk namına, lakin ben asırlar kadar uzun gelen bir vakitlerde, ilan etmiştim:

“Kutsallarım, sevdiklerim dışında davam yoktur”

Tüm bu yazının dibacesi bir yana, hatimine giderken, asıl mevzu nedir, ona gelelim mi?

Gelelim…

Yükseköğretim Kurumu, kısa adıyla YÖK, çok tartışılır bir kurum olsa da, anayasal bir kurum mudur?

Evet, öyledir…

İstanbul Üniversitesi, siyasetin ve 28 Şubat Faşizmin başrol karargahlarından birine evsahipliğine yapmış mıdır?

 

Evet, maalesef….

Maalesef, evet…

 

Peki, tüm bu işgal ve yersiz, hadsiz vukatlara rağmen, İstanbul Üniversitesi, Hazret Fatih Sultan Muhammed Han’ın bir nevi kültürel haziresi, bir nevi kültürel mücevheri, bir nevi harsımızın ve mevcudatımızın, İslam Medeniyyetinin ve Türklük nişanesinin, Ötüken’i gibi, Oğuz Ordularının, İstanbul’u fethinden sonra, hem Batı dünyasına, hem Doğu’daki İslam ve dahi diğer Budist, Hindu, Ateşgedeler dahil, cemil cümlesine aydınlık bir ilim ve bilim şehri olmuş mudur?

Evet…

Vallahi, billahi, tallahi; BİN ÜNİVERSİTEYE BEDEL denen, Molla Gürani Hazretleri, bu silsile-i zeheb içerisindendir…

İlmi ameli ve vaktiyle kibri dahi, YEDİ DİYARIN İÇİNDEKİ EN ULU BİLGELİK olan Ak Şemsettin Hazretlerinin bilginliği, ilmi, beyni de, bu üniversite içre midür?

El hak, öyledür…

İmdü…

Dört dibace ile girizgahını eylediğimiz bu yazıda, rimel atar gibi, dört meydan okuyup, cümle muhataplarımıza, hakkaniyet ve adalet üzre olmak ile donattığımız mülk – devlet – kurumlarımıza, ne soracağız?

Şunu…

Koskoca YÖK’ün emri, denetimi, bilgisi dahilinde, İletişim Fakültesinden, Sosyoloji ve Psikoloji’den aldığım diploma, transkiript, mezun olduğum ve / veya geçtiğim dersleri, hangi hak ve cüretle, aziz bildiğimiz ve hürmet ettiğimiz İstanbul Ünivetsitesi, uzaktan eğitim fakültelerinde “Muafiyet hakkı” tanımaz…


İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, bir veya birden çok fakülte mezunu kişilerin, “sınavla veya zaten ki mezun oldukları için, ikinci üniversite hakkı ile” öğrenci oldukları bölümlerde, öğrencilerin mezun geldikleri bölümlerdeki derslerini, görmezden gelmektedir..

NİÇİN?

Bizim aklımızda bazı açıklamalar var ama bunların gerçekliğini iddia ve ispat etmekten şimdilik imtina ediyorum…

ANCAK…

RECEP TAYYİP ERDOĞAN’I, “İl Başkanı, İstanbul Belediye Reisi, Başbakan, Cumhurbaşkanı” olmadan evvel, ben ve ben gibiler, “Ahıskali” dedik sevdik, “Can” saydık sevdik, kimlerimiz “Reis” dedi sevdik, kimileri “Tayyip Ağabey” dedi, sevdi..

Ben, daha İstanbul Belediye Reis’i olmazdan evvel, kendisi bilir, Boğaziçi Üniversitesi’nde, spor yaptığı, adamlarının, yoldaşlarının portakal suyuyla bekledikleri ve kendisinin, Boğaziçi’ndeki Hocalarımızla ayak üstü dahi olsa, fikir alışverişi yaptığı ve “Biz siz yok. Hepimiz varız, Hepimiz biziz” dediği günleri bilirim…

Bugünlerde, protestolarla akla gelen Boğaziçi’nde, o vakitler Tayyip Beyin “Oradaki profesörlerden, “Biz Başkan olursak İstanbul’umuza” bize projelerle gelin, memnun oluruz Hocam” dediğini de bilirim..

Ayrıca, il başkanı olduğu dönem, Bahçelievler, Şirinevler’den bana iki çay borcu olduğunu da bilirim..

Tüm bu samimiyet ve hayranlıkla soruyorum:

Sayın Cumhurbaşkanım,

ve dahi,

Sayın Bakanım,

Sayın Yükseköğretim Kurumu Başkanı, Hocam,

Sayın İstanbul Üniversitesi Rektör Hocam ve Dekan Hocam,

 

Tekrar edeyim, yüksek müsaadenizle sorumu:

Koskoca YÖK’ün emri, denetimi, bilgisi dahilinde, İletişim Fakültesinden, Sosyoloji ve Psikoloji’den aldığım diploma, transkiript, mezun olduğum ve / veya geçtiğim dersleri, hangi hak ve cüretle, aziz bildiğimiz ve hürmet ettiğimiz İstanbul Ünivetsitesi, uzaktan eğitim fakültelerinde “Muafiyet hakkı” tanımaz…


İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, bir veya birden çok fakülte mezunu kişilerin, “sınavla veya zaten ki mezun oldukları için, ikinci üniversite hakkı ile” öğrenci oldukları bölümlerde, öğrencilerin mezun geldikleri bölümlerdeki derslerini, görmezden gelmektedir..

NİÇİN?


Yüzbinlerce ve milyonlarca Uzaktan / Açık Öğretim Öğrencisinin hakkı hukuku namına, toplumsal sorgulama ve soruşturma ve sorma hakkının yasal ve kutlu namına soruyorum:

 

Daha sırada, Anadolu Üniversitesi’nin, Harward Hukuk Fakültesi ile yarışan “Dört yanlış bir doğruyu götürür, BEŞ ŞIKLI SINAV ve zorun zoru sorularıyla” bizi Yüzyılın Üniversitelisi yapma çabalarını da, belirtmek gerekir ama, şimdilik, İstanbul Üniversitesi’nin konusunu arz etmek ve yüksek saygımla sormak isterim:

İstanbul Üniversitesi AUZEF’in, yüzbinlerce öğrenciye yaptığı bu uygulama, haksızlık değil midir?

Bize göre ve açık verilerle, haksızlık olan bu durumu, düzeltmek, imkansız mıdır?

Ha buu; haksuzluk değul ise nedur?

Seçimlere giderken, birileri bu haksızlığı kullanacaksa, taraflar arasında, eşitlik sağlamak ve durumdan da, yüzbinlerce açık ve uzaktan eğitimli namına, fayda sağlamak, haksızlığı gidermek maksadıyla, bunları kaleme aldım.

Zat-ı Alilerine, arz ederim…

 



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asker Avşar Arşivi