Ne Ekrem İmamoğlu ne de Mansur Yavaş cumhurbaşkanı adayı olmazlar...

Number One Radyo Genel Yayın Yönetmeni Kadir Çetin'in 'evden eve' program konuğu olarak medyadan siyasete bir çok konuda soruları cevapladım. Bugünkü köşe yazımda bu söyleşimi sizlerle paylaşmak istedim

Normalleşme sürecine girdiğimiz şu günlerde, Number One Radyo Genel Yayın Yönetmeni Kadir Çetin'le hem gündeme ilişkin hem siyasete dair hem de gazeteciliğe dair keyifli bir söyleşi yaptık. Yalnız bu defa soruyu soran ben değildim. Bu defa Kadir Çetin sordu, ben cevapladım. Arkanıza yaslanıp okuduğunuzda gülümseten ve aydınlatıcı bir söyleşiyle karşılaşacağınızı düşünüyorum.

İstanbul Gazeteciler Derneği Başkanısınız. Bu görevi kaç yıldır yürütüyorsunuz?

Dernek başkanlığını 2016 yılından bu yana sürdürüyorum. 4 yıl oldu. Bir dönem için gelmiştim, Sivil Toplum Örgüt başkanlığında nöbet değişimi anlayışına sahibim. Arkadaşlar iki dönemdir bizi seçtiler.

Bölge olarak Beylikdüzü, Büyükçekmece, Küçükçemece, Avcılar civarlarında gazetecilik yapıyordunuz. Sonra ulusal statüye kavuştunuz. Yerel gazetecilikle ulusal gazetecilik arasında ne fark var?
Yerel gazetecelilik, ulusala göre aslında daha zor ve meşaketli. Çünkü yerel gazetecilikte yazdığınız haberin muhattapları ile heran yüz yüzesiniz. Her an evinize gelebilirler, yolunuzu kesebilirler, çocuklarınızı ve ailenizi rahatsız edebilirler. Ulusal bu anlamda daha geniş perspektif anlayışına sahip ve özgürlükçü. Ama sonuçta haberin yereli, geneli yoktur. Haber, evrenseldir. Bir anlamda gazetecilik evrenseldir. Yerel gazetecilik olgusu aslında bizim Türkiye'de biraz kalıplaşmış. Dünyada baktığınızda gazetecilik, medya mensupluğu yerel üzerinden yürür. Dünyanın en saygın gazetelerine bakın; Çin'in Pekin gazetesi, Japonya'nın Tokyo gazetesi, Newyork Times gazetesi... Bunlar yereldir bir anlamda. Türkiye'de gazetelerin merkezine baktığınızda İstanbul, eski adıyla Babıali. Tamamının merkezi Babıali'dir. Ne yazık ki Türkiye'de kalıplaşmış bir ölçüt var. Televizyonda da bu böyle. Bugün Türkiye'de Adana'ya, Çukurova'ya gittiğinizde, Kocaeli'de, Bursa'da en çok izlenen televizyon kanalları var, gazeteler var. Konya Gazetesi ve KON Tv var mesela. Ama insanlara sorduğunuzda yerel gazete veya yerel tv kanalı olarak geçiyor. Biz tabi bunun farkındayız. Hiç önemli değil. Okurlarımız, izleyicilerimiz bir kez daha bilsinler diye söylüyorum. Ben bunu çok derinden hissettim. Mesela 1992 yılında yaptığım habercilikle bugün arasında çok büyük bir fark yok. Yine aynı şekilde kaynağınıza ulaşıyorsunuz, aynı araştırmayı yapıyorsunuz, aynı kişilerin kapısını çalıyorsunuz. Sadece dün sizi 30-40 kişi takip ederken, bugün yüzler, binler, milyonlar takip ediyor. Bugün bizim haber sitemizi günde 100 binin üzerinde kişi takip ediyor. Medya takibe düşüyorsunuz. Dünyanın bir ucundaki vatandaş attığınız bir tweet ile haberinizden haberdar olabiliyor. Gazetecilere değil de, bence okurlara, izleyecilere bunu sormak lazım. Bugün dünyada öyle gazeteciler var ki; çok daha karakterli, kişilik sahibi ve doğruluktan yana olup, takipçisi, izlenme oranı ve okunma oranı olmadığı için fark edilmiyor. Fark edildiğinde ise, böyle biri varmış deniliyor. Siyasetçi de aynı şekilde.

Aslında sosyal medya çıktıktan sonra, herkesin bir sosyal medya adresi var. Twitter, Facebook, İnstagram vs. Herkesin kendi gazetesi oldu.
Aslına bakarsanız, mantık ve anlayış değişmedi, sadece hız değişti. Yani dün haberin kaynakları, yetkililer, siyasiler size mektup yazıyordu, cebinize bülten konuyordu. Eskiden basın bültenleri elden ele dolaşıyordu. Bakan danışmanları, o bültenleri ulaştırıyordu. Faks çekilip, telgraflar gönderiliyordu. Sonraki zamanlarda telefona dönüştü. Dijital hayata geçtikçe de bu sosyal ağlar yerini aldı. Burada sadece hız kazandı, yoksa anlayış değişmedi. Çok konuşuluyor; gazetecilik öldü diye. Ölmez, yaşam olduğu sürece gazetecilik gibi meslekler de ölmez. İnsanlara yapılan bir kamuoyu araştırmasında, 'Neden neden ölmek istemiyor ve yaşamak istiyorsunuz?' diye sorulmuş. İlk üç cevaptan ilki merakmış. İnsanlar merak ediyor. Dünyayı, sevdiklerini, etrafını merak ediyorlar. Merak, insanların yaşamak için en büyük amacı. Merak olduğu müddetçe, gazetecilikte var olur. Yeter ki, gazeteciliği doğru biçimde yapın, insanlara istedikleri şekilde haber, mesaj ve görüntü verin.

number 1 logo
Sizce şu anda Türkiye'de tarafsız olmayan gazete var mı? Bir taraf olmayan, siyasallaşmayan gazete var mı?
Baktığınızda ulusal ölçekli gazetelerin sayısı; bizde Turkuaz'da dağıttırdığımız için biliyoruz, liste geliyoruz elimize. 30'un üzerinde ulusal ölçekli gazete var. Bunların hepsini sıralayalım. Arkasında bir siyasi parti, cemaat, kuruluş, holding olmayan bir tane bile yayın organı yok. İddia ediyorum ki bir tane bile yok. Doğan Grubu'nun iktidar tarafından satın alındığını, Sabah Grubu'nun satın alındığını, Star'ın, NTV'nin satın alındığı biliniyor. Bilinmeyen 'KARAR' isminde çıkan bir gazete vardı, heyecanlanmıştık. Bugün KARAR Gazetesinin de Gelecek Partisi'nin gazetesi olduğunu öğrendik. Yeniçağ Gazetesi İYİ Parti'nin, Türkgün MHP'nin gazetesi. Evrensel, yine bir oluşumun gazetesi. Birgün, 300 ortaklı ÖDP'nin gazetesi. Gündem vardı, HDP'nin olan, kapatıldı. Cumhuriyet Gazetesi'ni biraz sayabilirim, Atatürk'ün kurduğu gazetedir. Arkasında resmi olarak kanıtlanmış bir siyasi parti yok ama o gazete de devlet gazetesi sonuçta. Televizyonlara baktığınızda, Kemal Bey geçen gün bir toplantı yaptı; benim örgütüm en önce KRT'yi destekleyecek.(Tuncay Özkan'ın kanalı) Sonra TELE1'i destekleyecek (Merdan Yanardağ'ın kanalı) Sonra da Halk TV'yi desteklenecek, ama Halk Tv'ye biraz önyargılılar, her ne kadar hissesi satılsada Baykal'ın ailesinin kontrolünde. CHP böyle bakıyor, Ak Parti zaten medyanın yüzde 92'sine hakim. Bizler birer yurttaşız. Başımıza bir iş geldiğinde kimin kapısını çalacağız. Sözcü'yü bile gazetecilik anlamında eleştiriyorum. Çok okunuyor ama, her zaman iktidarın yanlışını yazamazsınız. Bir günde CHP'nin yanlışını yazın. Fransız düşünür George Orwell der ki mesela; "Gazetecilik birilerinin istemediği şeyleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir." Bültencilikle, halkla ilişkilerle, gazeteciliği karıştırıyoruz. Örneğin Cumhurbaşkanı'nın danışman gazetecisiyim, o zaman danışman oluyorum devlet memuru oluyorum. Yani gazeteci olmuyorum. TRT çalışanlarının hiç birisi gazeteci olamaz. Sözcü çalışanlarının tamamı gazetecidir ama, patronlarının bakış açısı ön yargılı olduğu için, gazetecilik yapamıyorlar. İmamoğlu'nu, Kılıçdaroğlu'nu eleştiren bir manşet yayınlar mı Sözcü? Yayınlayamaz. Ozaman gazeteci olmuyorsunuz. Özgür basın organı dediğinizde, içinde tek sorumlu olduğu taraf vardır; o da hakikattir, ikincisi okur ve halktır, üçüncüsü ise ahlaktır, etik değerlerdir, adalettir.

Herkes kendi siyasi düşüncesine yakın bir tarafa gazetecilik yapıyorken, ortada durmazken veya duramıyorken belki de, sosyal medyanın patlaması bundan kaynaklanmış olabilir mi?
Bir mecranın çok okunması, çok dinlenilmesi veya çok takip edilmesi demek, o mecranın güvenilir olması anlamına gelmiyor. Sosyal medyanın patlama sebebi, doğruluktan, özgürlükten yana olması değildir. İnsanların cep telefonu taşımasından kaynaklıdır, internete adepte olmasından kaynaklıdır. Sosyal medyada dönen dolaplara, halkın yüzde 80'i inanmıyor ki zaten. Güvensizlik araştırma anketlerinde en çok sosyal medya çıktı. Bir taraftan halkın büyük çoğunluğu sosyal medyayı önemsiyor ama, bir taraftan da yüzde 80'i güvenmiyor. Goggle'da dolaşan bilgilerin yüzde 65'i yanlış. Sosyal medyada dolaşan bilgilerin yüzde 70'ten fazlası doğru değil. Örneğin çok takipçisi olan bir gazeteci, doğru haber yaptığından değil de, sansasyon yaratan şeyler yaptığı için, manipülasyon yaptığı için veya kişi kendine onu yakın gördüğü için takipçi sayısında yükseliş yaşıyor. Şunu insanlarımız bilsin; bir toplumu belirleyen siyasiler de, medya organları da o toplumun aynasıdır.


 

mehmetm ert number 1

EKREM BEY'DE ELEŞTİRİYİ HAK EDİYOR
Konuyu değiştirip şunu sormak istiyorum; Ekrem İmamoğlu 5 yıl Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yaptı. Siz de o bölgede yaşıyorsunuz hatta o bölgede medya merkeziniz var. İmamoğlu gerçekten iyi bir Belediye Başkanı mı?

Ekrem Bey müteahhit. 2008 yılında siyasete atıldı, 2009 yılında Beylikdüzü'nün aday adayıydı, aday yapılmadı. Önce CHP ilçe örgütünü aldı. Örgütte 60-70 üyeyle giden üye akışını bir an da binlere ulaştırdı. İlçe ofisini, kırık dökük bir ilçe ofisinden, gösterişli bir rezidansa taşıdı. İlçe teşkilatı kurdu. Hacmini büyütüp, ekibini kurdu. Aslında Ekrem Bey'i bugün buralara taşıyan, o günlerde kurduğu ekiptir. O ekibin içindeki kişiler dün, ilçe yönetim kurulu üyesiydi; gençlik kolları başkanı, kadın kolları başkanıydı. Bugün o kişilerin yüzde 90'ı İstanbul Büyükşehir Belediye daire başkanları, genel sekreter yardımcıları. İmamoğlu'nun çevresindekilerinin yüzde 80'ini bu kişiler oluşturuyor. Bugün Mustafa Kemal'i, hatta haşa Allah'ı eleştirenler bile var. Tabi ki Ekrem Bey'de eleştiriyi hak ediyor. İnsanın mükemmel olması için başka bir şey olması gerekiyor. Elinde sihirli bir değnek yok. Örneğin; spor kulüplerinde teknik direktör değişiyor. Teknik direktör geldiği zaman kulübün rengini, futbolcuların tamamını değiştirmiyor. Ama orada bir, iki sistem değiştiriyor. Teknik direktörün büyüklüğü, küçüklüğü; kritik bir maçtasınız, son dakikalarda yaptığınız oyuncu değişikliği, aldığınız önlemle o maçı ya kazanırsınız, ya kaybedersiniz. Ekrem Bey gibi siyasi vizyonu olan insanlarda, Tayyip Bey de öyleydi; geldi hamleleryaptı ve yıllardır lider. Ekrem Bey bugün Tayyip Erdoğan için rakip sayılıyor. Ekrem Bey'i bugün son 1 yıldır yaptığı hizmetlerle eleştiren insanlara bakın, yüzde 90'ı sırf eleştirmek için eleştiriyor. Yakın arkadaşı olmama rağmen kendisini bende eleştirdim. Ona sözüm şu olmuştu; bir yanlışını görürsem herkesten önce ben eleştiririm. O da anlayışla karşılar. O öyle biridir. Eleştiriye açık biridir. Aynısını Mehmet Metiner benim misafirimdi, bir gün dedim ki; niye bu kadar savunuyorsunuz, Tayyip Bey'in senin gibi adamlara bu kadar ihtiyacı yok. Arkamda Atatürk'ün fotoğrafı vardı, onu gösterdi ve dedi ki o adam yaşasaydı sen de onu o kadar savunurdun. Dedim ki; ben onu o kadar savunsaydım ilk benim kellemi vururdu. Yani Ekrem Bey bu anlayışta bir insan. Çevresinde eleştiren insanları taşıyor. Bu ülke belki kayağı, son olaylardaki maskeyi yanlış gördü. Elbette yanlışlar vardır. Kimse dört dörtlük değil. Ekrem Bey'in mantalitesini ben biliyorum. Bugün Cumhurbaşkanı adayı olarak yakıştırılsa da, ben Ekrem Bey'in en az 10 yıl İBB'yi yönetmek istediğini düşündüğünü biliyorum. Ekrem Bey'in cebinde ciddi bir referans olmadan bu ülkenin karşısına geçip oy istemez. Belki de istese seçimi kaybeder. Beylikdüzü'ne geldiği zaman kendi ekibini oluşturdu. Eğitimi de çok önemser. Kendisinden önce başlatılan projelere sahip çıktı. Yaşam Vadisi kendisini İBB'ye taşıyan proje olarak biliniyor. Oysa Yaşam Vadisi'nin tarihi 1990'lı yıllara dayanıyor. Yaşam Vadisi Beylikdüzü Kooperatifi vardı. O kooperatifin başkanı Saffet Uygur Bey'di. Mühendis ve o projenin sahibidir. CHP'nin adayı 2004 seçimlerinde Ali Fatinoğlu iken, ona verdi projeyi. Fatinoğlu kazanamadı. 2009 seçimlerinde Necdet Öz projeyi adayken ortaya sürdü ve kazanamadı. Vehbi Orakçı geldi, Necdet Öz'ün projesini aldı. Orakçı, Yaşam Vadisi'nin kazıklarını dikti, alanını açtı. 5 yıl görev yaptı. Yusuf Uzun geldi, Orakçı'nın projesine o da sahip çıktı ama ağırdan aldı. Ekrem Bey geldi ve bu projeyi bitireceğini söyledi. Proje o kadar uzun bir projeki, E-5'ten başlayıp sahilde denizle birleşmesi gereken geniş bir alan var. 7 aşaması var ve proje daha 3'üncü aşamada. Ekrem Bey Beylikdüzü'nü yönetirken tabiki hataları oldu, manşetlerimiz oldu, eleştirdik. Daha ilk meclis toplantısında, kendi de müteahit olduğu için 2014 seçimlerinde Beylikdüzü'nün en kıymetli arazisini hemen müteahitlere verdi. Oraya bir yapı geldi ve dedi ki, ben bunu yapmak zorundayım. Çünkü belediyeme para lazım yap işlet devret ile bir takım işler yaptı. O alanda da yeşil bir alan olabilirdi. Buna benzer hataları oldu. Beylikdüzü, Büyükşehir'e göre daha küçük bir alandı, çok fazla insan yaptıklarını takip etmiyordu. Şimdi her şey göz önünde, adım adım takip ediliyor. Beylikdüzü'nde yaptığı işlerin daha fazlasını istanbul'da yaptığını düşünüyorum. Daha çok çalışıyor. Bu çalışmaların insanlara ne kadar yansıyor onu bilmiyorum. Koskoca bir kent. Bu kenti yönetmek kolay mı. Tayyip Bey para diyor, Katar'a gidiyor. Amerika'nın kapısını çalmayacağım diyor ama alttan alta çalıyor. IMF'ye yıllarca mahkum kaldık. Dolayısıyla Ekrem Bey'in de paraya ihtiyacı var. Göreve geldiği gün İngiltere'nin, Almanya'nın kapısını çaldı, para dilendi. Meclise gelip bana 2020 yılında yapmam gereken işler için 4 buçuk milyar para lazım dedi. Meclis 600 milyon lira borçlanma yetkisi verdi. Bunlar çok önemli. Devletin tüm organları Ekrem Bey'in karşısında. İktidarın tüm organları karşısında. CHP içerisinde de Ekrem Bey'in başarısını istemeyen çok isim var. Ekrem Bey, ANAP, MHP kökenli, sağ görüşten gelen bir adam. Partisinin temeli alevilere, sosyalistlere dayalı. O yapı istemez. Ekrem bey partinin başına geçerse bu yapının yüzde 90'ını değiştirir. Şuan aslında Kemal Bey sırtını Ekrem Bey'e dayamış, Ekrem Bey, Kemal Bey'e dayamış durumda. Partide güçlü ama, İBB'de çok rahat değil. İBB personelinin yüzde 80'i, 90'ı son 20 yılda Ak Parti'nin taşıdığı mensuplardan oluşuyor. Ekrem Bey halen İBB'ye hakim değil. Geçenlerde Bakırköy Belediye Başkanı da Ekrem Bey'i eleştirdi; görevimiz halka ekmek, yiyecek dağıtmak değil. Biz yoksulluğu ortadan kaldıralım, üretelim. Ankara Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, mükemmel işler yapıyor. Ancak onun bu kadar popüler olmasının altında yatan yandaş medya diye tabir edilen medyanın, trol denilen medya mensuplarının biraz Ekrem Bey'i dışlayıp, Mansur Bey'i tutuyor olması. Ekrem Bey ile Tayyip Bey yarışırsa, Tayyip Bey zora girer. Ama Mansur Bey yarışırsa, Mansur Bey kolay lokma. Kusura bakmasınlar. 2023 seçimlerinde, seçim ister erken, ister geç olsun; CHP'nin veya millet ittifakının adayı ne Mansur Bey, ne de Ekrem Bey olmayacak. Ekrem Bey'i millet parlatıyor, Cumhurbaşkanı adayı olsun diye. Adam neden olsun yahu! Daha yeni İBB kazanmış, kendini ispat edecek. Bu halle olur mu. Ekrem Bey bu oyuna gelmez. Ciddi bir referans sağlar. Ekibini güçlendirir ve her yere hakim olur o zaman aday olur.. Bu şekilde olmaz. En az 5 sene bu çalışmalara yoğunlaşır. İnsanlar lütfen bununla zaman geçirmesinler. Her ikiside ciddi bir belediye yönetiyor. Ortada garanti bir Büyükşehir varken, kimse hayale kapılmaz. İlk 5 yılda böyle bir düşüncesi olacağını sanmıyorum.

recep tayyip erdoğan


Peki İmamoğlu iyi yapılanıyor mu? İBB'de iyi ekip kurdu mu?
M.M: Kuramadı. Şuan İBB'de 35'e yakın iştirak var, 70'e yakın müdürlük var, yüzlerce genel müdür ve yardımcılar var. Yani Ekrem Bey'in o ekibin yarısına hakim olduğunu düşünüyorum. Diğer yarısına ise hakim olmadığını ve sorun yaşadığını biliyorum. Bunu aşmak için uğraşıyor. Ekrem Bey, birini getirdiğinde o kişinin hangi oluşumdan geldiğine, hangi oluşuma inandığına bakmıyor. Liyakati, başarısını, eğitimini önemsiyor. Görüşmelerde ise şu üç soruyu soruyor; "Neden benimlesin?, Bize inanıyor musun? Ne yapacaksın?" Ve kendi ekibi iman gücüyle sarılmış, bir çoğuda benim arkadaşım. Daha doğru dürüst maaş almayan bile var. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım dedi ki; Ben Beylikdüzü'nde daha rahattım, da ha az çalışıp daha iyi para kazanıyordum. Burada gece gündüz çalışıyorum. Ama Ekrem Bey'e söz verdim. Son günlerde maske çok konuşuldu. Maskenin rakamı nedir? 280 bin lira. Yani Allah aşkına yıllık 25 milyarlık bütçede 280 bin lira nedir gözünüzü seveyim. Hırsızlıkta bir simitte hırsızlıktır, 1 milyar dolarda hırsızlıktır. Anlayışa bakmak lazım. Doğru. Ancak; acilen 100 bin maskenin lazım olduğunu gösteriyor. İETT, İSKİ bir çok ekip, çalışan var. Herkes evdeyken, belediyeciler çalıştı. Onlara kalite sunulmak zorunda. Herşeyi söylemek kolay. Şuan bizi izleyen 10 kişi veya 10 milyon kişi hiç fark etmez. Herkese sesleniyorum; bugün devletin dağıttığı maskeyi kullanan biri var mı? Bir bakan, milletvekili var mı? Ben ve ailem kullanamadık, koptu. İnandığım bir doğru vardır; tv kanallarına yorumcular çıkıyor. Partilerin temsilcileri...

ekrem imamoğlu mansur yavaş

 

CHP, MHP, İyi Parti, Ak Parti hiç fark etmeden partileri temsil eden gazeteciler programlara davet ediliyorlar. Bir gazetecin herkesin temsilcisi, vicdanın temsilcisidir. Ekrem Bey, Mansur Bey, daha bir yılları bile dolmadı. Yaptıkları işler aslında birbirine benziyor. Biri diğerinden sadece daha çok popüler. Mansur Bey kimsenin yayınına katılmıyor, ama Ekrem Bey herkesin konuğu oluyor. Demem o ki, bu insanlar daha birinci yıllarında. Kötümser olmayalım, ön yargılı davranmayalım. Hizmetlerini ve çalışmalarını biraz izleyelim. Aynı şey Tayyip Bey'de de olmuştu. Başkaban olacağına kimse ihtimal vermiyordu. Yüzde 35 ile başbakan oldu. Biraz süre tanıyalım. Sonuçta İstanbul hepimizin belediyesi. İsteriz ki doğru insanlar hak yemeden işlerini yapsınlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi