Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Neyin eksik, çocuk!

Gün aydınlanmadan uyanıp, gündüzü doya doya yaşamayı sevenlerdenim. Birçok konuda sadakatli olduğum gibi “Erken kalkan erken yol alır.” Sözüne, kitabımızda ihanet kelimesi bulunmadığından, kahpelikte tercihlerim arasında yer almıyor.

Her sabah en geç yedi olmadan evimden enerji dolu çıkmış olurum. Dünya da saatler geri alınmasına rağmen bizde değişmediği için haliyle gün aydınlanmamış oluyor.

Yazılarımı genelde sabahın hoş sessizliğinde yazdığımdan arada geç çıkarım. Böyle günlerde geçmişi unutmamak için zaman zaman durur. Yolumun üzerinde okula gitmekte olan çocukları seyrederim. Biliyorum ki, geçmişi unutan geleceği bulamaz.

Yağan yağmurun etkisiyle omuzlarını sıkarak, karanlıkta önünü görme çabası ve geç kalma endişesiyle yürüyen çocukları izlerken, dalıp gittim.

Aklımdan, çocuklarımız için ne yaptığımız geçti.

Kaliteli okullarda okumaları, markalı giysileri, en güzel oyuncakları, kaykayları, bisikletleri almak için gece gündüz çalışıyoruz. Bizim çocukluğumuzda olmadı, bize alınmadı diye gördüğümüz, hevesimiz kalan, hoşumuza giden her şeyi alıyoruz.

Birkaç yıl sonra bir daha kullanmayacağı, hatta süreceği alanın olmadığını bilmemize rağmen akülü arabalar dahi alıyoruz. Bizde kız –erkek ayrımı yoktur. Sadece renk tercihini yapıyoruz.

Alım işi, kıskançlığımızla abartılı hale bile geldiği olur. Komşu, hısım, akraba, çocuğuna yeni bir şey almışsa vay haline bizim çocuğun… Daha pahalısını alıyoruz.

Gitar çalmayı öğrenmek istememesinin bizim için önemi yok. Ne imiş, erkek çocuk bale yapar mı? Erdem beyin oğlu gitar öğreniyormuş.

Yetenek, beceri doğuştan bizlere nakşedilmiştir. Neye olduğunu bilmeden, eziyete maruz bıraktığımızın, gelişimini, gelişmesine engel olduğumuzu bilmiyoruz.

Seviyoruz ya, sözüm ona mutlu ediyoruz! Acaba mutlu oluyorlar mı? Düşünün!

Bizlere göre dediklerini iki etmiyoruz. Bana, kardeşlerime, sizlere de hep böyle dendi. “Neyin eksik!”

Büyüdük, çocuklarımız oldu. Halen kendimizden dahi ders çıkartmıyoruz.

Belki de babamıza, annemize için için kızıyorduk. Aynısını kendimize yaptırıyoruz.

Çocuklarımızın aslında bizden istediğinin sevgi olduğunu unutuyoruz. İstediklerini değil, kendi egomuzu tatmin ettiğimizi fark etmiyoruz.

O kadar şatafatlı oyuncukların, pahalı giysilerin onlara sunmanın hiçbir anlamanı olmadığı anlayamıyoruz.

Doğum gününde, akülü araba aldım!

Sınıfı geçti. Bin dolara cep telefonu aldım!”

Ergenliği geçti, yurt dışına tatile gönderdim.”

Aldım, yaptım, ettim!

İyi de çocuk bunları ya hiç istememişse…

Olsun konu maksat komşuya hava atmak. Sanki dersin düşman çatlatıyoruz.

İsteklerini sormadan, özel okullarda, kolejlerde okutarak, doktor, mühendis olmasının sebebinin altında, kendimiz için yaptığımızı biliyor muyuz?

Güzel sanatlara gidip ne yapacak ki, o işte para yok.” Diyerek istediği okula –fakülteye aile baskısı nedeni ile gidemeyip başarısız olana ise “Aptal. Kime benzedi.” Edepsizliğini de yapan bizleriz.

Tarihte örnekleri çok. Bırakalım komşunun çocuğunu, becerisini, yeteneğini, ne okumak, ne yapmak istediğine kulak verelim. Aldığı başarılarla gurur duyalım.

Bizler, kendi yönlendirmelerimizle çok sevdiğimiz yavrularımızın hayatlarını köreltmeyi bıraktığımız da onlara o zaman sevgiyi gerçek manasında sunmuş olacağız.

Çocuğuna sevgi veren ecnebinin evladı topraklarımızda kazı yaparak, kültürel mirasımızı koruyor. Ve de rica da bulunuyor. “Lütfen çalmayın!”

Biz ise saraydaki tahtı alıp eve götürüyoruz. Ne imiş, “Çocuğum padişah tahtına otursun.”

Yahu be adam çocuk senin dizinde oturmayı istiyor. Padişah olmayan babanın tahtında oturmayı ne yapsın.

Küçük yüreklerindeki gerçek Padişah zaten biziz. Neden mahrum ederiz.

Çocuklar bizler üzülmeyelim diye hiç hayır demezler. Onlar çocuk akıllarıyla bunları düşünebilirken, biz büyükler onları adeta nasıl mutsuz ederiz, ona uğraşıyoruz. Sonra da neleri eksikti, diye ellerimizi başımızın arasına alıp düşünüyoruz.

Hâlbuki istedikleri, avuç içi kadar mutluluk, yani sevgimizdir.

Her şeyi para ile satın alacağımızı sandığımız için bedeli olmayan sevgiyi maalesef unutuyoruz.

Oysaki istedikleri; Sevgi, Mutluluk…

Yapılacak olan; saygı duyup, destek olmak,

Bizler bunu yapamayacak kadar yeteneksiz değiliz.

Çocukla işim gücüm olunca, çocukların dilini kullanmam gerekir.” Diye ne güzel ifade etmiş Mevlana.

O halde biz de onlar gibi düşünüp, geleceğin, doktorlarını, mühendislerini, sanatçılarına destek olalım. Atatürk’e verdiğimiz sözü tutup, Cumhuriyet’i de ilelebet yaşatalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi