Niye kendimiz olamıyoruz?

Toplum olarak sanıyorum en büyük sıkıntımız, kendimiz gibi davranamamak.        Kendi adımıza değil de hep öteki üzerinden konuşuyor, yazıyor, tartışıyoruz.
Özellikle de “haklısın ama….” Diye başlayan         cümlelerimizin sonunda savunma güdüsüyle, kendimizde olanı değil, ötekinde olmayanı ortaya koymaya çalışırız.
Toplumun büyük bölümüne hakim olan bu davranış biçimi siyasetçiler için neredeyse bir yaşam biçimi haline geldi.
Öyleki; eğer bir siyasetçiyi dinliyorsanız onun söylediklerini değil, söylemek istemediklerini anlamaya çalışacaksınız. Ya da öteki üzerinden anlatmaya çalıştıklarını ters çevirip niyetini çözebilme şansına sahip olacaksınız. 
Oysa kendine güveni olan, ilkeli davranan, her duruma göre farklı pozisyon almasını bilen, soran, sorgulayan, dinleyen, anlamaya çalışan kişi ne söylüyorsa, biliriz ki, söylediklerini düşünüyordur.
Daha net bir tanımla, dürüst insan; ne düşünüyorsa onu söylüyordur.
Aksi halde insanları anlamakta zorluk çektiğiniz gibi bu durum gerçekten çok yorucu oluyor.
Öylesine büyük sorunların, streslerin ortasında niye bu kadar beynimizi yoralım?
Kimileri de söyleyecek sözü yoksa ya da söylediklerinde samimi değilse asıl konunun, gerçeklerin etrafında dönüp duruyor, bir şeyler söyler gibi yapıyor ama sonunda onu dinleyenler hep birden soruyorlar ”bu adam ne demek istedi? “
Ne demek istediğini kendisi bile bilmeyenlerle, karşıdakini aldatmak, yanıltmak ya da istediği türden bir algı yaratmak isteyenler arasında zihni yorulan, ruhu sıkılan, hafızası zorlanan bir toplum haline geldik.
Son günlerin en yakıcı sorunlarından örnek vermek gerekirse;
Şu an kısa bir süreliğine ara verilen, Suriye topraklarında sürdürülen Barış Pınarı harekatı ile ilgili iktidarın beklentisi nedir, muhalefet ne düşünüyor, hangi konuda itirazları var?
Anlayan beri gelsin.
Çünkü gerek iktidar, gerekse muhalefet; gerçek düşüncelerinden, savundukları politikalardan çok, önce içerde seçmenine şirin gelecek mesajlar veriyor.
Sonra da dış politikada kendisini sıkıntıya sokmayacak ama içerde puan kazandıracak söylemlere yöneliyorlar.
Vatandaşın günahı nedir?
Acaba bu söylediklerinden hangisi gerçek niyetidir, asıl yapmak istediği nedir? Diye sabrımızı zorlamak, yüreğimizi daraltmak niye?
Daha günlük yaşamımızdan örnek vermek         gerekirse;
Tartıştığımız bir insana, onu hangi konularda eleştirdiğimizi, neyi beğenmediğimizi söylemek yerine, başkalarının onunla ilgili neler düşündüğünü söylemek gibi bir ikiyüzlülüğe yöneliriz.
Karşımızdaki insan zeki ve deneyimli biriyse belki anlar öteki üzerinden söylediklerimizin kendi düşüncelerimiz olduğunu.
Ya anlamamışsa, ya da o anki ruh hali buna uygun değil, duygusal davranıyorsa, hiç ilgisiz birine yönelir tepkiler.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. 
Gerek ikili ilişkilerde, gerekse sosyal, toplumsal ve hatta kurumsal ilişkilerde sıkça rastladığımız bu davranış biçimi, giderek çıkara dayalı, samimiyetsiz, sahte ve bir o kadar da tehlikeli bir ilişkiler ağına dönüştürür yaşamımızı.
Yaşamı kolaylaştırmak, daha huzurlu hale getirmek mümkün iken, ne yazık, hep birlikte bu dünyayı yaşanamaz hale getiren kibirlerimiz, hırslarımız, egolarımızın esiri oluyoruz.
Özellikle de ülkemizde açlığın, yokluk ve yoksulluğun, işsizliğin her geçen gün arttığı ortamda hala birbirimize karşı kin ve nefret söylemlerini kullanmaktan vazgeçmiyoruz.
Daha da önemlisi birbirimizi anlamaya, dinlemeye, ortak yanlarımızı ortaya çıkarmaya, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeye yönelik en küçük bir çabamız yok.
Savaşların insanlığa her dönemde yıkımdan, ölümden, acıdan başka bir şey getirmediği gerçeğini unutmadan barışı savunmak, barış ve sevgi dilini öne çıkarmak zorundayız.
Şu an Türkiye’nin her zamankinden daha çok demokratikleşmeye, normalleşmeye ihtiyacı var.
Bunun gerçekleşmesi için de herkesin kendi kimliğine dönmesi çok büyük önem taşıyor.
Kendi gerçek düşüncelerimiz, kaygılarımız, korkularımız üzerinden hareket eder, hem görüşlerimizi, hem insanları ötekileştirmeden, öteki üzerinden yorum ve değerlendirme yapmadan davranabilme kültürünü geliştirebilirsek ancak bu mümkün         olacaktır.
İşe kendimiz olmaya karar vermekten başlamaya ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi