Öğretmen

İleri gitmenin yegâne kaynağı öğretmendir.

Dünya âlem hep kalkınmaktan bahsediyor. Peki kalkınmanın en değerli kaynağı nedir? Elbette ki para pul değil, insandır. Gelelim ikinci soruya, ikinci önemli soru şudur: İnsanı değiştirip dönüştürmenin en etkili yolu nedir peki? El cevap: Bugüne kadar bulunmuş en etkili yol eğitimdir. Tabi her eğitim değil, iyi eğitim olduğu gibi kötü eğitim de vardır. “İyi insan” yetiştiren eğitim olduğu gibi “kötü insan” yetiştiren eğitim de olabilir. Ve bu konudaki kritik son soru: Peki etkili ve iyi insan yetiştirmek için eğitimi etkili ve verimli kullanacak kimdir? Elbette öğretmendir.

Neden mi? Çünkü salt iyi ya da salt kötü insan yoktur, insan ikisinin toplamıdır ve aslolan insanın içindeki kötüyü geriletmek iyiyi ortaya çıkarmaktır. Bunu da en etkili yapacak kişilerden biri öğretmendir. Levra, nasıl ki dinler, peygamberler, kutsal kitaplar insanın içindeki iyiyi bulup çıkarmak iddiasındadırlar, öğretmenin iddiası da budur. Bu konuda en büyük gerçekçi iddia öğretmenindir. Çünkü bu yolun en etkili kişisi öğretmendir.

Öğretmen kişiyi yıllarca eğiterek içindeki iyiyi ortaya çıkarınca kötü küçülür, gider bir köşeye siner kalır. Demek ki öğretmenin görevi her şeyden önce iyi insan yetiştirmektir. İyi bir eğitim ve iyi bir öğretimle geçmiş yıllardan sonra (ki ilk okul- üniversite asgari 16 yıl çekiyor) iyi insan ortaya çıkmamışsa başka nasıl ne zaman ortaya çıkabilir? Görüldüğü gibi işin başı da sonu da öğretmendir.

Peki bizim ülkemizde böyle midir? Keşke bu soruya “evet” diyebilsem. Hükümetler genellikle öğretmenden ziyade uyanık müteahhidi önemsiyor. Sistem öğretmeni değil parayı öne çıkardığı müddetçe ülke düze çıkmaz.

Neden mi?

Öğretmen müteahhitten daha fazla

kıymet görmedikçe işler düzelmez

Yaşamdan aldıkların ve yaşama verdiklerin senin özelliğini, yani seni diğerlerinden ayıran yanını, farkını oluşturur. Peki kimdir bunu yapan diye sorarsanız, ben size öğretmen derim. Çünkü yaşamdan aldığını yaşama, yani insanoğluna geri veren tek kişi odur. İş adamı para kazanmak için iş yapar, bürokrat yükselmek için çalışır, siyasetçi güç peşinde koşar, güvenlikçi nasıl can alacağını öğrenir; çiftçi doyurmaya, asker korumaya, tüccar alıp vermeye çalışır. Bir tek öğretmen tıpkı bir bahçıvanın bir ağacı sulaması, bir çiçeği yetiştirmesi gibi aldıklarını her türlü fedakarlığı göze alarak insanoğluna geri verir, onu hayata hazırlar, eğitir yetiştirir. O yüzden de yaptığı iş kutsaldır.

Gel gör ki müteahhitler toplumda ondan daha fazla değer görüyor, bu da can acıtıyor ve işte toplumun ileri gidememesinin yegâne sebebi de bu oluyor. İddialı bir laf ettiğimin farkındayım, evet iddia ediyorum, ne zaman bir ülkede öğretmenlerin para babalarından daha kıymetli oldukları anlaşılırsa ve daha çok değer görürlerse işte o zaman o toplum düzelir, o ülke yükselir. Dünyada bunun örnekleri çoktur.

Öğretmen fark yaratandır

Neden mi? Çünkü toplumu düzeltecek olan insandır. İnsanı değiştirecek olan eğitimdir. Eğitim iyi olduğu gibi kötü de olabilir demiştik. Eğitim iyi insan yetiştirdiği gibi kötü insan da yetiştirebilir. Eğitim dediğiniz sadece bina, tahta, tebeşir değildir, bunlar iyi bir eğitimin yüzde onu ise tek başına öğretmen yüzde doksanıdır. Çünkü eğitimi iyi, etkin ve yetkin yapacak olan kişi öğretmendir. Öğretmeni daha verimli ve saygın kılacak olan da sistemdir. İşte her şey öğretmenle başlar dememin nedeni budur. Öğretmen sistemi, sistem insanı ihya eder. Bunun için fark yaratmak gerekir.

Farklılık önemli. Hepimiz hayat boyunca farkındalığımız artsın diye çırpınır dururuz. Yaşam mücadelesi bir yerde fark yaratma mücadelesidir. Herkes kendi alanında farklı olmak, önde olmak, birinci olmak ister. Ama herkes bunu yapamaz, başaramaz. Neden? Çünkü bunu yapamayanlar, başaramayanlar biraz korkak, biraz tembel, belki biraz da irade eksikliğine sahiptirler. Çoğunlukla da iyi bir eğitim sistemine ve o arada iyi öğretmenlere sahip değiller. O yüzden hep tereddüt ederler, her zaman “ya …” diye düşünür, yapmaz, es geçer, öğrenilmiş çaresizliğin kollarında yaşamlarını tüketir giderler.

Oysa zafer atı öyle bir attır ki tereddüt edenleri sırtında taşımaz, fırlatır atar. Düştüklerinde incinir ve korkarlar, ona binmeye bir daha da cesaret edemez, yeltenmezler. Yani hayalleri gerçekleştirmeye, onların peşinden ısrarla gitmeye, denemeye çalışmazlar. Bu nedenle hayata çok az anlam katarlar. Yaşamdan aldıkları bir şey olmadığı için bir şey de veremezler. Çünkü iyi öğretmenlerin rehle-i tedrisatından geçmemişlerdir. Oysa eğer fark yaratsalardı, bunu mutlaka birileri görür, örnek alır ve ondan istifade ederdi.

SADECE KUTLAMAK

ALDATMAKTIR!

Öğretmene değer vermek sadece öğretmenler gününü kutlamakla olmaz. Devletin, hükümetin öğretmen için yapması gerekenler vardır. İşe elbette ilk okuldan başlamak lazım. Bakanlık, fiziki koşulları ve standartları yükseltecektir. Ama en önemlisi öncelikle öğretmenin özlük hakkını düzeltecektir. Onu kimseye muhtaç etmeyecek, pazarda limon satmaya mecbur kılmayacaktır. Milli olan eğitim birilerinin arka bahçesine döndürülmeyecek, dindar nesiller yetiştireceğim diyerek yaz boz tahtası olmayacak, ideolojilere kurban edilmeyecek, insana yönelecek. Kant’ın dediği gibi, insanı araç olarak kullanmayacak insan hep amaç olacak.

Sonra da en iyi okullarını ve donanımını öğretmen yetiştiren kurumlar için seferber edecektir. İnsanlar öyle tesadüfen öğretmen olmayacaklar, öğretmen olmanın ne demek olduğunu, öğretmenin ve öğrenmenin yüceliğini içinde hissederek öğretmen olacaklar. İlkokuldan itibaren kademeli olarak (diğer mesleklerde olduğu gibi) bu mesleğe yönlendirileceklerdir. Ve ülkenin en iyi öğretmenleri öğretmen yetiştirmeye ayrılacaktır daha doğrusu bu işe adanacaklardır. İşte o zaman ülke kalkınır, ileri gider.

BU DEVLETİN

MİLLETE BORCUDUR

Nasıl ki devletin milletine borcu varsa bilenin de bilmeyene borcu vardır. Nasıl ki gençlerin ihtiyarlara saygısı olacaksa toplumun yekpare öğretmene saygısı olmalı. Nasıl ki zenginlerin yoksullara borcu varsa bilimin de yetiştireceği bu insanlara borcu ve ihtiyacı vardır.

Bilenle bilmeyen bir olmaz. Şundan; bilmek sorumluluktur, sorumluluk müdahale etmeyi ve paylaşmayı gerektirir. Birileri aramızda okuyamamış, bilgi ve yeterli bilinç sahibi olamamış olabilir. Unutmayalım ki; onların bilmenin olanaklarına sahip olanlar üzerinde hakkı var. O nedenle bilenler bildiklerini paylaşmalıdır. Üstelik bilgi paylaştıkça azalmaz, çoğalır.

Gençler unutmamalı ki karşılarında duran yaşlı insanlar da bir zamanlar gençti. Onlara saygı göstermeli ve yardımcı olmalı ki günü geldiğinde aynısını kendileri bulsunlar. Zengin insan da haris ve bencil olmamalı. Paylaşmayı bilmeli, cömert olmalı. Geleneğimizde var paylaşmak. Hatta, “komşusu aç yatan tok bizden değildir” diyor İslam. Ve ne diyor adil olan Hz. Ali, “bana bir harf öğretenin kırk yıl hizmetkarı olurum.” Buna bir şey eklemeye gerek var mı?

Her şeye rağmen öğretmenler günü kutlu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Özer Arşivi