Yakup Gülaçtı

Yakup Gülaçtı

Orman yangınları

Geçen sene yaşadığımız, hepimizin içini sızlatan orman yangınlarından sonra bu sene de havaların ısınmasıyla değişik bölgelerimizde aynı felaketleri yaşamaya başladık. Belki, geçen seneye göre daha az kaybımız olsa da ciğerlerimizin 4.500 hektarlık kısmını yitirmiş olmanın üzüntüsü yüreklerimizi sızlattı. Yangınların çıkışını önlemek belki çok da mümkün değil ama yangınla mücadele için alınması gereken ekipmanlar ve diğer önlemler yardımıyla kayıplarımızı en aza indirebilirdik, diye düşünüyorum.
Oralardaki canlılar açısından yaşananlar daha da vahim. Yanan ağaçların yerine yenilerini dikebilir, onları büyütebiliriz ama orada yok olan canları geri getirmeye hiçbirimizin gücü yetmez. Yani orman demek sadece ağaç demek değildir. Evindeki yangından kaçamayıp yanarak ölen bir insanın ne denli acı çektiğini düşünebiliyor musunuz? İşte orada, evlerindeki yangından kaçamayıp diri diri yanarak ölen canlılar da aynı acıyı çektiler. Maalesef cehennemin ateşi onları yuvalarında yakaladı.
Bu yangınlara sebep olanlar bütün bedduaları hak ediyor demektir. Hani deriz ya: Bu dünyada yatacak yeri yok! İnanın ki onların, öteki dünyada da yatacak yeri yoktur.
Her orman yangınında olduğu gibi bu yangında da gerek devletin imkanları gerekse sivil toplum kuruluşlarının gayretleri elbette ki çok kıymetliydi. Olması gereken de buydu zaten. Çünkü sorun hepimizin sorunu. Bu memleket bizim, yanan hepimizin ciğeri.
 Ancak bu süreçte gördük ki, geçen seneki yaşadığımız orman yangınlarından gerekli dersi almamış gibiyiz. Dersimizi iyi çalışmamışız yani! Elbette yangına müdahalede geçen seneye göre daha koordineliydik ama daha da ileri düzeyde olabilirdik. Gelişen dünyaya ayak uydurma konusunda bir göstergemiz de bu tarz felaketlere karşı mukavemet gücümüzün hangi seviyede olduğu ile ölçülür.  Bir kıyas yapmak gerekirse; Yunanistan’ın 39, İtalya’nın 88, İspanya’nın 74 adet yangın söndürme uçağı varken bizim kaç uçağımız var? Daha bunda bile net bilgiye sahip değiliz. Ormanlarımız cayır cayır yanarken elden gelecek uçaklara mı kaldı işimiz?  Unutmayın ki atalarımızın dediği gibi: Elden gelen öğün olmaz, o da zamanında bulunmaz.
Çağdaş ve gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizin öncelikli ihtiyaçları iyi belirlenmeli ve çalışmalar da bu belirlenen ihtiyaçlara göre yapılmalı. Yani ayağınızda çorabınız yoksa bot almanıza gerek olmadığını bilip önce çorabınızı tedarik etmeye çalışmalısınız. “Lüks sayılmaz” dediklerinizden öte “öncelikle gerekli” dediklerinize yatırım yapmalısınız. Unutmayın ki, lüksü yaşamak, öncelikle gerekli olanların varlığıyla mümkündür. 
Yangının yanı sıra beni üzen meselelerden birisi de bir ulusal mesele olan orman yangını da politikaya alet etmemiz. Yangın yerinde kendine uzatılan iki mikrofonu görünce muhalefeti eleştirmek iktidarın işi mi? Yangın devam ederken iktidarı eleştirmek de muhalefetin işi mi? Bu böyle olmamalı. Yangın devam ederken herkes neler yapılabileceğini düşünüp ortak akıl ve koordinasyonla hareket etmelidir. Yangın bittiğinde muhalefet elbette eleştirisini yapacaktır. İleri demokrasilerde bu muhalefetin en doğal hakkıdır. Çünkü daha iyiye ulaşmak için bu tarz yapıcı eleştiriler olmalıdır. Yetkililer, muhalefetin eleştirilerini sabırla dinlemeli ve hakaret etmeden, varsa bir söyleyeceği, bunu da açık yüreklilikle dile getirmelidir. İktidar, gerekiyorsa kendini de eleştirebilmeli, biz şurada hata yaptık, diyebilme erdemini göstermelidir. Bu öz eleştirinin toplumda her zaman bir karşılığı olur ki, bunun en başında, muhalefetin yapabileceği eleştirilerin önünün kısa yoldan kesilmesi gelir.
Bir husus daha var ki anlama kabiliyetimi çok zorluyor! Bütün bakanlar her açıklamalarında “sayın cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla” diye başlıyorlar sözlerine. Buradan soruyorum o bakanlara: sizler, işlerinizi yaparken cumhurbaşkanının talimatını mı beklemek zorundasınız? Yetki alanınızdaki konularda özgür iradenizi kullanmanızın ne mahsuru var. Sizler sorumluluk alanınızdaki işlerde neler yapılması gerektiğini bilmiyor musunuz? Ya da cumhurbaşkanı her konuyu bilmek zorunda mı? Sizler o göreve getirilirken sanırım işinizi bildiğiniz düşünülmüş olmalı. Şayet böyleyse, işinizi yaparken hiçbir kimse ve makamdan talimat beklemeyin. Yapılması gerekeni derhal yapın. Gerekiyorsa da cumhurbaşkanını bilgilendirirsiniz. Orman kanununun 69. Maddesi şöyle başlıyor: Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır. Demek oluyor ki ormanları korumak ve kollamak bakanlık olarak sizin göreviniz. Bunun için ayrıca hiçbir makamdan talimat almanıza gerek yok demektir.
Orman yangınlarından sonraki uygulamalardan kaynaklı olumsuz bir yargı oluşmuş toplumumuzda; Acaba yanan bu alanlar daha sonra ne olacak? Tekrar ağaçlandırılacak mı, yoksa birilerine peşkeş çekilerek yeni rant kapıları mı oluşturulacak? Bu kaygıları ortadan kaldırması, vatandaşın kafasındaki kuşkularını gidermesi gereken devlettir. İlgili kanuna ekleyecek “Yangında zarar gören yerler derhal ağaçlandırılır.” cümlesi bu kaygıları insanların beyninden söker atar. Yani yanan orman alanları mevsimi geldiğinde derhal ağaçlandırılır, böylece vatandaşın da kuşkuları ortadan kalkar.
Yaşadığımız toplumsal felaketler, siyasilerin birbirlerini suçlama fırsatına dönüşmemeli. İktidar açısından da muhalefetin yapacağı eleştiriler, daha iyiye ulaşmak için zihin jimnastiği gibi düşünülmeli.
Her yıl, bizi derinden yaralayan bu orman yangınlarının hiç yaşanmaması ya da en aza indirilmesi için gereken her türlü önlem, devleti yönetenler tarafından mutlaka zamanında alınmalı, diye düşünüyorum.
Yangınsız günlere…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yakup Gülaçtı Arşivi