Ormanda sağlıkta eğitimde ekonomide yangın VAR !

Canım ülkem yıllardır böyle kötü günleri ard arda yaşamamıştı. Ege bölgemiz başta olmak üzere ormanlarda başlayan ve günlerce kontrol altına alınamayan yangınlar milyonların yüreğini yakarken bölege yaşayan onbinlerce insan aç susuz evsiz barksız işsiz kaldı. Yangınla birlikte daha da acı gerçekler ortaya çıktı. Orman Bakanlığının sözde yangın hazırlığı dışında özde hiç bir çalışmasının olmadığı yangın söndürem uçakları rezaleti peş peşe ortaya saçıldı. Bırakın Orman müdürlerinin falan filan işlerde çalışıp ehil olmadığını, yangınları söndürmek için gece gündüz demeden günlerce mücadele eden CHP'li Belediye başkanlarına üvey evlat muamelesi yapan AKP iktidarı onları koordinasyon toplantılarına bile kimi yerlerde almaya gerek duymadı. Bu tabloda en övünülecek yanımız ise kararlı fedakar cefakar Türk milletinin Orman yangınlarını söndürmek için seferber olması idi. İstanbul'dan başlayan destek çığ gibi büyüdü yangın bölgesine yardım yağmur başladı. Bir nebze olsun yaraların sarılması için, alevlerin söndrülmesi için hala çabalar devam ediyor. Allah orada mücadele eden herkesin yar ve yardımcısı olsun. Onlara güç kuvvet versin. Ormanlarla birlikte yok olan canlılara ne demeli o hayvanların yok oluşuna tanıklık etmek korkunç derecede hepimiz derinden yaraladı. Hala yaralamaya da devam ediyor. Ne Şahan Gökbakar habercilik yapmak zorunda ne Haluk Levent helikopter kiralamak zorunda ne İbrahim Çelikkol yangın söndürmek zorunda ne de vatandaş para toplayıp pil ve fenerle uğraşmak zorunda bunlar AKP iktidarının yani sizin sorumluluk altınızda günlerdir ülke yanıyor.
Sadece Muğla'da Muğla Büyükşehir Belediyesi, ildeki yangınlarda hangi bölgede kaç hektar alanın kül olduğunu tek tek açıkladı. Açıklamaya göre, il sınırları içerisinde 55 bin 221 hektar alan yanarken, Menteşe, Sungur, Kavaklıdere, Çatak'ta yanan alanın büyüklüğü ise henüz belirlenemedi.
 

Cehalet yakar
Cahil olursan her şey sürprizdir. Her şey karanlık güçlerin oyunudur..The Economist dergisi aylar önce 2021 yılı için tahminler içeren bir kapak yapmış ve burada orman yangınları da varmış. Bir grup cahil bunun üzerinden komplo teorisi üretiyor.
Küresel güçler ormanları yakıyormuş, Economist dergisi zaten Rothschild, Rockefeller gibi gizli küresel güçlerin yayınıymış dünyayı onlar yakıyormuş. Tipik ilkel insan davranışı bu.
Nasıl ki, bilim doğayı açıklamadan önce rüzgarın, denizin, güneşin, bulutun, fırtınanın, depremin birer tanrısı olduğuna inanılıyordu ise ve bilgi artıp, cehalet azaldıkça tüm bunların birer tanrının işi değil, birer doğa olayı olduğu nedenleri ile ortaya çıktıkça bu saçma sapan tanrılar ortadan kalktı ise bu tiplerin de yangınları küresel gizli güçlere bağlaması aynı oranda cehalet.
 

Bilim yol gösteriyor ama
Oysa bilimin izinden giden, aklı öne çıkaran herkes biliyordu ki, orman yangınları da çalılık yangınları da giderek artacak. Rothschild ailesi istediği, Rockefeller’lar kibrit sağladığı için değil.
Çünkü küresel sıcaklık ortalaması artıyor, daha uzun kurak dönemler ortaya çıkıyor, bazı bölgelerde çok yoğun yağışlar olurken, diğer bazı bölgeler uzun süren kurak ve nemsiz ortamlara maruz kalıyordu.Bunun kaçınılmaz sonucu da orman veya çalılık yangınları idi.Önceki yıl Avustralya’da olduğu gibi, sık sık California’da olduğu gibi, birkaç yıldır giderek yaygın biçimde Avrupa’da da olduğu gibi.
Cahil olursan her şey sürprizdir. Her şey karanlık güçlerin oyunudur. Mesela coronavirüsten kaynaklanan bir salgın olacağını da bilim söylüyordu yıllardır. Çünkü iki coronavirüs mutasyonu SARS ve MERS’e neden olmuştu. Bunlar global ölçekte yayılmadan sönmüştü ama bir üçüncüsünün olma ve yayılma ihtimali çok çok yüksekti ve oldu. Bilimsel bir gerçekti ama cahiller için bu da bir komplo idi. Onlar için orman yangınları da komplo .ysa dediğim gibi dünya artık insan eliyle yapılan tahribatın sonuçlarını ortaya koyuyor. Biz dünyayı ısıtınca o da yakıyor kendini.
Bilimin izinden gitmeyen ülkeler işin içinde komplo arıyor, bir yakan arıyor. Bilime inanan, aklı öne çıkaran ülkeler ise yangın söndürme uçağı filosunu geliştiriyor, önlem alıyor. Bizim gibi ülkeler ise var olan yangın söndürme uçaklarını hangara bağlıyor, 2019 yılında kurulmuş şirkete, aynı yıl ihale ile orman yangını söndürme işi veriyor. Sonra da ormanları yakan düşman aramaya başlıyoruz. Belki gerçekten biri yakmıştır, belki de arkamızda naylon torba artıkları, cam ve pet şişe yığınlarıyla bıraktığımız orman kuraklığın da etkisiyle kendi kendine tutuşmuştur bilemiyorum.Bildiğim ise nasıl yanmaya başlamış olursa olsun o yangını söndüremediğimizdir.Çünkü bilime, bilgiye değil, ihaleye inanan bir yönetim anlayışımız var.
 

İAD’lar nerede?
Sıradan vatandaş yangın sırasında ve sonrasında yaraları sarmak için yardım kampanyaları düzenler, elinden geleni yaparken iki “camiadan” tek bir ses duyamadım.Bunlardan ilki “eski yatlarından” yangınları izleyen TÜSİAD üyeleri, ikincisi ise “yeni yatlarından” yangınları izleyen MÜSİAD üyeleri.Var mı bu iki kurumun bir düşündüğü.
 

Sorumlu yasa ile belirlenir lafla değil
Tarım ve Orman Bak(may)anı Bekir Pakdemirli tarafından başlatılan tartışma dün gece yeniden alevlendi. Bekir Pakdemirli orman yangınlarını söndürmedeki başarısızlığın topunu belediyelere atmış ve “Benim gördüğüm orman yerlerindeki sorumluluk belediyelerindir. Orman yerlerindeki yerleşim birimlerindeki birinci dereceden sorumluluk belediyelerdedir ama yapmadılar ve ormanlar yanmak zorunda kaldı” demişti. Pakdemirli’nin bu sözleri büyük tepki çekmiş, İçişleri Bakanı makul bir açıklama ile sorumluluğu paylaşmış, iktidara yakın kulis yazarları da Pakdemirli’nin bu sözlerinin Erdoğan’ı kızdırdığını iddia etmişlerdi. Ancak bu kulis yazarlarının hiçbir halttan haberi olmadığını, Pakdemirli’nin de Erdoğan’ı kızdırmadığını öğrendik. Çünkü aynı cümleyi Erdoğan da kurdu ve topu belediyelere attı.Ne de olsa kıyılardaki yangın bölgelerinde birkaç ilçe hariç genelde CHP’li belediyeler vardı ve orman yangınlarını söndürmedeki başarısızlık “CEHAPE zihniyetine” doğru yönlendirilebilirdi.
 

Ama ben lafa bakmam yasaya bakarım
Çünkü Türkiye her ne kadar bir hukuk devleti değilse de, hala en azından bir yasa devleti ve buyrukla yönetilmiyor. Buyrukların da yasaya uygun olması gerekiyor. En tepedeki yasa ise Anayasa ve ormanlarımız en başta Anayasamız ile korunuyor. Bakın Anayasa’nın 169. Maddesi’nin ilk cümlesi ne diyor: “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.” Anayasa “gözetim” derken Bekir Pakdemirli’ninki gibi “bakmaktan” bahsetmiyor. Korumayı kast ediyor. Gelelim Anayasa’ya uygun olarak çıkartılan Orman Kanunu’na. Orman Kanunu’nun 69. maddesi orman yangınlarından kimin sorumlu olduğunu söylüyor: “Madde 69 – (Değişik: 19/4/2018-7139/14 md.)Orman idaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar veya yaptırır. Orman sayılan alanlar dışındaki yangınlarda ormana sirayet etme riski bulunan kırsal alan yangınlarının söndürülmesine imkânlar ölçüsünde katkı sağlanır. Bu maksatla görevlendirilen personel hakkında 71'inci madde hükümleri uygulanır. Orman yangınlarını önlemek maksadıyla, orman yangını öncesinde ve yangın esnasında orman idaresi ile diğer kamu kurum ve kuruluşları arasındaki koordinasyonu, mahallin en büyük mülki idare amiri sağlar. Kamu kurum ve kuruluşları, mahallin en büyük mülki idare amirinin verdiği talimatları yerine getirmek ve her türlü desteği sağlamakla yükümlüdür.” Yangın söndürme çalışmalarına fiilen katılan resmi ve özel her türlü aracın akaryakıt giderleri Orman Genel Müdürlüğünce karşılanır.” Yani belediyeler sadece Orman İdaresi’nin taleplerine bağlı olarak konuya destek olmakla görevli. Hangi belediyeler derseniz, iktidar partisinden olmayanları valiler tarafından koordinasyon toplantılarına çağrılmayan belediyeler.
 

Bu dönemin anlayışı
Orman Genel Müdürlüğü’ne genel bir öfke var. Personeline değil elbette.O ormancıların gece gündüz, canları dişlerinde uyumadan, yemeden içmeden sürdürdüğü mücadeleyi herkes görüyor, herkes minnettar. Ama yönetimi konusunda aynı durum söz konusu değil.
Bölge müdürlerine lüks araçlar
Özellikle de geçen yıl 28 bölge müdürüne 60 milyon TL ödenerek tanesi 2 küsur milyon liradan 28 adet Toyota Land Cruiser marka makam aracı alınmış olmasına herkes çok kızgın.
Bu paralarda yangın uçakları onarılabilir, daha fazla yangın söndürme uçağı kiralanabilir diye düşünüyor herkes.Doğru, tüm bunlar yapılabilirdi ama ben Orman Genel Müdürlüğü’ne kızmıyorum. Bir laf vardır.“Küçük kalkar büyüğe bakar” derler.Eğer siz itibarın yapılan işte değil de gösterişte ve şatafatta olduğunu düşünen bir devlet anlayışının bürokratları iseniz siz de o yoldan gidersiniz.Orman İl Müdürlerinin itibarını genişlettikleri orman alanı ya da söndürdükleri orman yangını miktarı ile değil makam otomobilleri ile koruduğunuzu zannedersiniz. OGM’nin anlayışı, mevcut devlet anlayışına uygundur. OGM'ye kızamazsınız.
 

Biz değiliz
Orman yangınlarında ocağı sönen gariban köylümüze kredi verilecek.Ama Somali’ye 30 milyon dolar hibe edilecek.Sonra da “Yardım istemek onursuzluktur” falan denilecek. Yeter bu kardeşim. Aklımızla bu kadar da alay etmeyin. Birileri ahmak olabilir.Ama emin olun o biz değiliz.
Orman yardımlarıyla yaşadığımız felaketi büyüten, nasıl olsa hesap sorulmayacağından cesaret alan aymazlık, basiretsizlik ve ihmalkârlıktır Havalar sıcak, rüzgâr poyraz olunca Akdeniz’deki Ege’deki ormanlarımızın en ufak bir alevde çıra gibi yandığını çocuklar bile biliyor. Geçtiğimiz aylarda kuzey kutup bölgesinde +38 santigrat dereceyi görüldü, geçilemeyen Kuzey Buz Denizi’nin buzları eridi. Sibirya’nın tundraları günlerce yandı. Neredeyse dört mevsim kar kalkmayan Kanada’nın kuzeyi yandı, tutuştu. Küresel ısınmanın ülkemizin bulunduğu kuşağı, kuraklaştırıp çölleştirme tehlikesi taşıdığı apaçık ortada. Ormanlarımızdan sorumlu bakan ve bürokratlar bundan bir ay önce bir araya gelerek bir toplantı yapsa, kibir ve böbürlenmeden uzak, olarak gelmekte olan tehlikeye karşı alınabilecek tedbirleri bir saat konuşsalar bu günkü felaketi yaşamazdık belki de.
 

Ülke kaynaklarına kayyum çökertmek
Kıyılarımızda yarım saat uçuş mesafesinde 3-4 istasyonda 3’er 4’er yangın söndürme uçağı hazır bekletseydik, yarım saatte bir sorti hesabından aynı anda 32 yangına anında müdahale edebilir felaketi bu boyutta yaşamazdık. Alevler kafasını gösterdiğinde 3 tarafımızı çevreleyen denizlerin suyunu üstüne boca eder, el aleme avuç açmak yerine etrafımıza örnek olur, Türkiye’nin gücünü ve liderliğini dünyaya gösterirdik. Hem de güzelim ormanlarımız günlerce yanmaz, dumanları gökyüzünü kara bulut gibi kaplamaz, üstümüze küller yağmaz, on binlerce canlımızın yandığı, köylümüzün geçimini temin ettiği ormanlarımızdan gelen yanık kokuları şehirlerimizi sarmazdı.
Modern Türkiye’nin kurumları ile sorunlu olup, onda bile yarım yamalak mücadele eden zihniyet; işten anlamaz birini başına kayyum atamış, bilmem kaç tane yangın söndürme uçağını, yedek parçaya, bakıma ve teknik elemana muhtaç bir şekilde hangarlarda bekletiyor.
Elimizdeki uçakları kullanılır hale getirmemek ve kullanmamak için türlü kulp bulurken aynısını diklendiği AB ülkelerinden yardım olarak alıyor.
 

Basiretsizlik, aymazlık ve ihmalkarlık
Nedir bu aymazlık, basiretsizlik ve ihmalkarlık? Yağmur duasına bile Manavgat, Gündoğmuş dağları cayır cayır yandıktan, orman yangınları felaketi andırdıktan çıkmışlar…
Nedir ve nedendir memleketin zorla biriktirilen maddi kaynaklarına karşı bile ideolojik ayrımcılık? Nedir, nedendir bu kibir, kifayetsizlik ve liyakatsizlik?
Kimsenin dillendirmek istemediği kök sebep apaçık bellidir: 2017 Anayasası cumhurbaşkanına ihmalleri ve isabetsiz karar ve işlemleri nedeniyle hesap sorabilmesi, bakan bürokrat atamalarını denetleyerek liyakati güvenceye alabilmesi ve siyasetçileri frenleyebilmesi gereken yargının iplerinin cumhurbaşkanına ve onu seçen siyasi partinin eline vermiş durumdadır. Felaketi davet eden, kifayetsiz ve kibirli siyasetçileri milletin başına geçiren, liyakati sağlayamayıp partizanlığı geçer akçe haline getiren bu sistemdir.
 

Millet ve devlet hesap sorulamayanlara teslim
Partisini sıkı sıkı kontrol edebilen, kendisini aday gösterterek cumhurbaşkanı seçtirebilen siyasi parti lideri; kendisine hesap soracak, eksiğini gösterecek, yanlışını düzeltecek hâkim ve savcıların da iplerini ele almış durumda. Bugün AK Parti lideri böyle; yarın bir gün bir başka parti seçimi kazandığında o parti liderinin de aynı şekilde davranması şaşırtıcı olmayacak.
Devletin bütün gücünü ve bu gücü kullanma yetkisini elinde toplayan yürütmenin başı cumhurbaşkanı keyfince kararlar alacak, sonraki seçimlerde kendisine oy vereceğini garanti ettiklerinin gösterdiği kifayeti tartışmalı, liyakatsiz kişileri bakan, bürokrat atayacak… Ve bir Allah’ın kulu bile buna karşı mahkemeye gitme cesareti gösteremeyecek.
Sonuçta ihmaller, vizyonsuzluklar sonucunda ortaya felaketler çıkacak. Doğal kaynaklarımız telef olacak; fakat kimse hiçbir zaman hesap soramayacak
 

Bu kadar rencide edilmez ki…
Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, "Yerleşim yerlerindeki yangınların sorumluluğu ise büyükşehir belediyelerine aittir. Bunlar 'Hayır bizim sorumluluğumuz yok' diyemezler. Açsınlar yerel yönetimlerle ilgili yasayı iyice incelesinler. Şu an ne yapıyorlar?" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tepki gösterdi: Bu kadar rencide edilmez ki, yani omuz omuza mücadele ediyoruz biz burada. 30 kilometre orman yanmış ve hâlâ yerleşim yerlerinden dolayı belediyelerin sorumlu olduğu iddia ediliyor. Tokat "Uçak görmeyince Sayın Bakan Yardımcımızı aradım. “Hani uçaklar geliyordu? Gelmedi öğle saatleri oldu rüzgar çıktı” dediğimde, “Uçaklar geliyor, siz görmüyorsunuz” dedi. Ben de bu sefer kendimden şüphe ettim ve bölgedeki gazeteci arkadaşları aradım. “Görmedik” dediler" şeklinde konuştu. Tokat açıklamasında şunları söyledi:
"Sinirimden ağlayacağım, feryat figanlar ediyorum kaç gündür. Bir de dün üstüne "Cumhurbaşkanımızın açıklamaları tuz biber oldu. Bu kadar rencide edici olamaz ki, yani omuz omuza mücadele ediyoruz biz burada. Yani 30 kilometre orman yanmış ve hala yerleşim yerlerinden dolayı belediyelerin sorumlu olduğu iddia ediliyor. Bu yangın ormandan gelen bir yangın ve atom bombası gücünde güç alan bir yangın."
 

Facialar sorumsuz siyasetin eseri
Cumhurbaşkanının dilediği gibi atadığı, görevden aldığı bürokratlara görevi ihmalleri, ihlalleri ve basiretsizlikleri nedeniyle hesap sorulabilmesi için idari amirlerinin yani bakanların ve cumhurbaşkanının izin vermesi şart. Böyle bir izni vermek istemeyecekleri ve en son noktaya kadar da vermeyecekleri açık. Çünkü izin verirlerse bürokratlarının kabahatinden doğrudan kendilerinin sorumlu olduğu ortaya çıkacak. Soma Faciası ve Pamukova Tren kazası davasında Anayasa mahkemesi gerçek sorumluların mahkeme önüne çıkarılmadığını tespit etmedi mi? Çorlu tren kazasında biricik evladını kaybeden Mısra hanım, “gerçek suçlular mahkemeye çıkarılmıyor” diye feryat etmiyor mu? Sincan YHT kazasında makinistler mi, güvenlik işlemleri bitmeyen tren yolunda sefer yapılması talimatı veren üstleri mi sorumlu? Üst düzey bürokratlara siyasi bürokratlar dava açılması izni vermezler elbette. Onlara dava açılamazken bürokratlara dava açılırsa bu garip sistemin ne kadar adaletsiz olduğu, siyasilerin memleketi babalarının çiftliği gibi yönetebilir ama hesap vermez oldukları, üstelik haklarında başvurulacak yargının da elinin kolunun bağlı olduğu ortaya çıkacak.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi