Osmanlı saray mutfağından günümüz saray mutfağına

Kütahya Valisi Ahmet Hamdi Nayir’in son sistem, lüks döşenmiş makam minübüsünü görünce ne hissettiniz bilmem.(kimlerde daha ne makam araçları vardır kimbilir?) Benim aklıma ne geldi, söyleyeyim. Ağustos ayının başlarında, Kayseri’nin Develi ilçesinde yaşayan vatandaşın, “dolarınızı, altınınızı bozdurun”çağrısı üzerine, iki aracından birini devlete bağışladığı,
Seçim zamanı, çöp toplayarak geçimini sağlayan bir yurttaşın maaşının birini devlete bağışladığı…
Daha çok örneği var, hepsini yazmak mümkün değil burada. 
Bu kadar fedakarlık sonucunda ekonomiyi kurtardıklarına inanmışlar mıdır bilemem? Valilerin, vekillerin, bakanların makam otolarını, minübüsleri gördüklerinde; söylerken dilimizin bile dönmediği, adını hiç duymadığımız, nasıl telafuz edeceğimizi bilmediğimiz yemeklerin, meyvelerin, tatlıların yendiği davetleri görünce ne hissediyorlardır acaba diye de çok merak ediyorum. 
***
Yakın zamanda, sarayda 30 Ağustos kutlamaları için davet verildi. Menüye şöyle bir göz attım da, tanıdık hiçbir yemek bulamadım. Yemek yapmayı sevenler, mutfakla ilgilenenler bilirler. Osmanlı saray mutfağından günümüze gelen birçok yemek var. Saray yemeklerinin adları o zamanda çok afilliymiş ama şimdiki sarayın yemek isimleri kadar değil! 
O dönemlerde de acaba insanlar bu yemeklerin çeşidine ve ismine şaşırmışmıdır acaba?
***
Osmanlı mutfağında, mesela kebaplardan; Hünkar beğendi, sultan kebabı, letafet kebabı, 
Böreklerden; Valide sultan, piruhi, beyza bi-ciheti börek-i, makiyani diye birşey, Helvalardan; Nevriye, cem sultan, temurhindi sabuni, pelteşin,
Çorbalardan; Harem usulü patlıcanlı dolma, sütlü sultan çorbası, sultan mahmut çorbası,
İçeceklerden; Kızılcık şerbeti, menekşe şurubu, keçiboynuzu şerbeti,
Kuvvet macunu olmadan olmazdı, çok önemli çünkü kuvvetli olmak… O yüzden sultan kuvvet macunu ve deva-i misk olarak adı geçen şekerlemeler de mevcut bu yiyecekler arasında…
***
Şimdi ki saray mutfağında, davette adı geçen yiyecekler içinde sadece”susamlı levrek simidi ve çöp şiş” bana yakın geldi. Onlarda; levrek ve simit olarak tek tek…
Liçi, stareks, pataşur nedir hiç duymadım.Bir de ejder meyvesi varmış, Türkiye’de üretimi varmış ama biz hiç göremedik! Maaşallah, faydalarına baktım da her derde deva mübarek!  
Bağışıklık sistemi güçleniyor, antioksidan özelliği var, kalsiyum içerikli ve çocukların gelişimi için önemliymiş, tansiyonu olan, diyabet hastası olanlar içinde çok faydalıymış…Hiç görmediğim için fiyatı ne bilemeyeceğim ama saraylarda tüketildiğine göre, bizim halkımızın sofrasına biraz zor girer gibi…
Bu zengin sofralarda yemek yiyenlerin, ekonomik kriz var diyenleri“vatan hainliği”ile suçlaması normal değil mi? 
***
Saray mutfağını bir yana bırakalım da, şarbon vakası çıktığından beri ne yiyeceğimizi şaşırdık. Geçmiş yıllarda deli dana hastalığı çıktı tavuk yemeye başladık. Kuş gribi çıktı ete döndük. Şimdi yine tavuk, balık yiyelim diyeceğim ama, uzun zamandır tavuk yemeye de tereddüt ediyoruz. Çünkü; bozuk tavuklar soslanıp satılıyor, ya da çamaşır suyunda beyazlatılıyor iddiaları var. Sağlıklı ürünler konusunda da gereken denetimin yapıldığına emin olmadan da yemeyi düşünmüyorum. Zaten yetkililerde hem pahalılıktan hem de sağlık açısından endişelerimizi anlamışlar ki kamu spotu hazırlamışlar. “haftada iki gün bakliyat”yememizi tavsiye ediyorlar. Diğer günler ne yeriz bilmiyorum. 
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi