Öteki üzerinden siyaset yapmak

Türkiye’de ilkeler, ideolojiler, fikirler üzerinden siyaset yapılamadığı için her geçen gün bu alan daha çok kirleniyor ve doğal olarak halkın siyaset kurumuna ve siyasetçilere güveni giderek azalıyor.
Son geldiğimiz noktada azalmak yerine     tükeniyor, tamamen yok oluyor demek daha doğru sanırım.
Şimdiye kadar etnisite, din üzerinden, bölgecilik temelinde ya da tamamen ideolojik yaklaşımların toplumda yarattığı kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve bunlara bağlı kin ve nefret söylemi içeren siyaset tarzını çok gördük.
Kuşkusuz böylesi bir siyaset tarzı halkta karşılık bulmadığı gibi, salt bu tarzda siyaset yapan partilerin nasıl zaman içerisinde eriyip yok olduğunu hep birlikte gördük.
Anlaşılan o ki; bu durumdan ders çıkarmayan siyasi partiler ve siyasetçiler; kişisel hırs, çıkar ve beklentileri uğruna aynı siyaset tarzını sürdürdükleri gibi daha da tehlikelisi, giderek halktan kopuyor ya da halkı yok saymaya başlıyorlar.
Ancak son günlerde daha da tehlikeli ve riskli bir siyaset tarzı sık kullanılmaya başladı.
Kendi fikirleri, projeleri, ilke ve ideolojileri yerine düşman olarak gördükleri ötekiler üzerinden siyaset yapmak, sanki daha kolay gelmeye başladı, siyaseti meslek olarak görenlere.
Bu konuyu biraz açmak gerekirse;
İktidar partisi, kendi hedef ve projelerini anlatmak, geleceğe yönelik uygulayacakları politikaları anlatmak yerine, muhalefetin kendilerince karşı oldukları açıklamaları, görüş ve fikirleri üzerinden siyaset yapmayı tercih ediyorlar.
Bir anlamda iktidar için, ellerinde bulundukları devlet olanaklarını kullanmanın avantajıyla bu durum belki anlaşılabilir.
Ama muhalefet partilerinin, eleştiri hakları saklı kalmak kaydıyla sürekli iktidar üzerinden siyaset yapmalarının ne o partiler açısından bir getirisi var, ne de halkta bir karşılığı.
Siyasi partilerin fanatikleri de doğal olarak bu siyaset tarzını kolayca kabullenip, aynı yöntemi kendi günlük yaşamlarında da uygulamaya başlıyorlar.
Oysa kendisini doğru ifade edemeyen kişilerin başkalarına yönelik eleştirileri ne kadar haklı olsa da, bu durum ne o kişiye ne de içinde yaşadığı çevreye bir yarar sağlamıyor.
Eleştirilerimizin yerini bulması, etkili olabilmesinin yolu, karşı tarafın bizim fikirlerimize ve dolayısıyla bize güvenmeleriyle ancak mümkündür.
Kişisel hiçbir görüş belirtmeden, yalnızca karşı tarafın eksik ve yanlışlarını tekrar ederek toplumda kendimizi kabul ettirmemiz mümkün olmayacağı gibi, fikrimizi bilmeyen insanların  bilgi ve birikimimize güvenmelerini beklemek ne kadar doğru olur.
Öte yandan bilgi sahibi olmadan fikir ileri sürmek, üstelik de bu konuda ısrarlı olmak yalnızca sonu gelmeyecek bir polemiğe neden olur.
Kendisi bilgi sahibi olmayanların fikri takip yapmaları ya da görüş belirtmeleri mümkün olmayacağı için, sonuçta kolay olanı tercih ediyorlar.
Öteki üzerinden değerlendirmeler yapmaya     çalışıyor, gereksiz tartışma ve gerginliğe neden     oluyorlar.
Bu durum, doğal olarak insani ilişkilerimizi, toplumsal duyarlılıklarımızı, hoşgörü ve sevgiye dayalı geleneksel dostluklarımızı yaralıyor, kimi zaman da yok ediyor ya da düşmanlık boyutuna getiriyor.
Aslında bilgi sahibi olmadığımız konularda susmasını bilmek de çok büyük bir erdemdir. Ama aldığımız ezberci eğitim, bizi sormayan, sorgulamayan bireyler haline getirdi.
Öyle olunca da ön yargılarımız oluşmaya, kendimizden başkasını, fikirlerini, projelerini kabul etmemeye, bizden olanı neredeyse düşman olarak görmeye başlıyoruz.
Her dinlediğimiz kişinin fikrini kabul etmek, beğenmek zorunda değiliz elbet. Ama dinlemeye, anlamaya çalışsak, ortak bir noktada buluşmak adına sevgi ve barış dili oluşturmaya çalışabilsek, inanın her şey çok daha kolay, yaşam daha çekilir hale gelecek.
Yaşamı zorlaştıran ve hatta çekilmez hale getiren bizleriz.
Yaşadığımız coğrafyadaki sosyal ve ekonomik ilişkiler, çevresel etkiler, uygulanan politikalar yaşamımızı belirlese de, onu yine de yaşanabilir hale getirmek bizim elimizde.
Yeter ki, barış içinde bir arada yaşama, birbirimize tahammül etme, ötekileştirme yerine, ötekini bizimle eşit bireyler olarak kabul edebilme kültürünü geliştirelim.
Yeter ki, sevinçlerimiz kadar acılarımızı da paylaşabilme, her konuda paylaşma alışkanlığımızı yerleştirebilsek.
Yaşam o kadar acımasız ve zaman o kadar hızlı geçiyor ki, hiçbir gerekçe başkalarının üzerinden kendimizi tatmin etme, kin ve nefret söylemleriyle insanları mutsuz etme hakkımız ve lüksümüz     olamaz.
Barış içinde, yaşanası bir dünya özlemi, eşit yurttaşlık temelinde, demokratik bir Türkiye umuduyla her şey gönlünüzce olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi