Pandemide son durum!

Günlük ölüm sayıları 250'ye dayandı.Yakında 300'ü geçecek.Aşı karşıtları bir yandan bir yandan iktidarın "Yamalı Bohça" Pandemisi stratejileri ülke gündeminde Corona virüs'ü ön planda tutmaya devam ediyor. Günlük vaka sayıları test oranlarının düşmesine rağmen çok yüksekç Veriler yine gizelnmeye devam ediyr. Ne olacak halimiz diye soranlara durumu biraz daha açmak isterimarşıtları
“Level atlayan” pandemide yaşamak
Toplumlar alıştıkları yaşam biçiminden, kazanç, sosyalleşme ve eğleme tarzından vaz geçmiyor, aşı yetersiz kalıyor, virüs “level” atlıyor. (Foto: Unsplash / EkanshSaxena)
Video oyunlarla biraz uğraşmış olanlar bilir, birçok oyunda ilerledikçe, bu oyunların jargonuyla “level” atladıkça oyun zorlaşır, baş etmeniz gereken unsurların sayısı da artar hızları ve yetenekleri de. Kovit pandemisinde de level atlamış durumdayız. Daha doğrusu Covid-19 virüsü level atlamış durumda. Bunu da bizim zaaflarımızı, ataletimizi, bencilliğimizi, hurafelere inanmayı tercih etmemizi, birçok ülkede günü kurtarmayı tercih eden yöneticiler seçmiş olmamızı, alışkanlıklarımızı yaşamdan daha çok sevmemizi vb kullanarak yaptı.
Ekonominin çarkları alışıldığı gibi dönsün, biz alıştığımız gibi tatil yapalım, otel zincirleri, havayolları zarar etmesin gibi öncelikleri olan ve salgını küçümseyen ülkelerde alabildiğine yayılan virüs, kendisinin katrilyonlarca kopyasını yapma fırsatı buldu. Bu defalarca bölünme sayesinde bulaşma yeteneklerini arttıracak şekilde evrimleşti ve adına varyant dediğimiz, kendisi açısından daha mükemmel formlara ulaştı. Bunların bulaşma konusunda en marifetlisi Delta varyantı.
Ülkemizde de yayılmış olan delta varyantı, Çin’de, Wuhan’da ortaya çıkan atasına göre çok daha becerikli. Ona göre daha kısa kuluçka süresi var, yani bir kişiye bulaştıktan çok kısa süre (bazen bir gün) yeni kişilere bulaşmaya başlıyor, bulaştığı kişide çok daha fazla sayıda üreyebiliyor, dolayısıyla virüsü alan etrafa çok daha fazla virüs saçıyor. Sonuçta Wuhan virüsünden 2-3 kez daha bulaşıcı, bildiğimiz birçok virüsten (mesela grip etkeni influenzadan, çocuk felcinden) daha fazla ve su çiçeği virüsü kadar bulaşıcı.
 

Virüs level atlayınca
Kolay bulaşıyor, bulaştığı insanı da hızla bulaştırıcı hale getiriyor, daha fazla virüs üretmesini, etrafa daha çok virüs saçmasını sağlıyor, konakçının daha da uzun süre bulaştırıcı olmasını sağlıyor. Tehlikeli bir durum. Bu anlamda pandemi “level” atladı.
Buna karşılık biz de savaş gücümüzü arttırmak zorundayız. Kuşkusuz aşılar pandeminin ilk yılında sahip olmadığımız, çok güçlü bir silah. İyi haber, aşılarının delta varyantının varlığında da ağır hastalık, hastaneye yatma ve ölüm riskini çok yüksek oranda önlemeye devam etmesi.
İyi olmayan haber ise, aşıların virüsü almayı, hastalık hafif geçse de başkalarına bulaştırmayı önlemekte bir ölçüde yetersiz kalması.
Ülkemizde kullandığımız BioNTech aşısı ile tam aşılanmış kişiler Delta varyantıyla karşılaştığında on kişiden sekizi enfeksiyonu almıyor. Ama iki kişi alıyor ve bulaştırıcı olabiliyor. Sinovaç şirketinin aşısı için bu oranı bilemiyoruz. Sinovac şirketi gerekli araştırmaları yapmakta pek çalışkan değil, çalışkan olması için bağlayıcı anlaşmaları da yok anlaşılan; o yüzden bilemiyoruz. Ancak orijinal virüse karşı bu yeteneğinin yüzde elli civarında olduğunu düşünürsek, Deltaya karşı daha da düşeceği yönünde akıl yürütebiliriz. Yani bulaşma kapasitesi yüksek, aşıdan kaçma kapasitesi de biraz artmış Delta varyantının varlığında nüfusun tümünü bile aşılasak, meşhur “kitle bağışıklığına” ulaşmamız, yani virüssüz bir hayata geçmemiz çok mümkün görünmüyor.
Kısacası daha uzunca bir süre koronavirüsle birlikte yaşamak zorundayız. İnsanlık akıllı davranırsa hem virüsün vereceği zararı en aza indirebilir, hem de yeniden level atlamasını önleyebilir.
 

Davranış değişilikleri kalıcı olmak zorunda
Yapılması gerekenler belli. Birincisi, düzgün bir aşılama programıyla hastane yatışlarını ve ölümleri en aza indirmek. İkincisi bulaşma zincirini kırmak, virüsün yayılmasını, yayılırken kendini geliştirmesini önlemek. Yani, şu bildiğimiz, mesafe, kalabalık oluşumunun önlenmesi, aktivitelerin açık alanlara çekilmesi, kapalı alanların iyi havalandırılmasını gerçekleştirmek için gerekli yönetsel ve bireysel tedbirleri almak, sıkı sıkıya uymak.
Bunları söylemesi kolay yapması zor. Geçtiğimiz bir buçuk yıl bunu gösterdi.
Hükümetler dünyaya değil, kendi millî sınırlarına bakıyor. Salgını değil, turizmi, kendilerince hayati gördükleri sektörleri ayakta tutmayı önceliyor. Büyük insan toplulukları, alıştıkları yaşam biçimlerinden, eğlenceden, sosyalleşme tarzından vaz geçmek istemiyor. Aşılar dünyada eşit dağıtılmıyor.
Bugüne kadar dünyada yapılan aşı dozu beş milyarı geçti. Yoksul ülkelerin çoğu, nüfuslarının ancak yüzde ikisini aşılayabildiler.
Hem bizde hem diğer ülkelerde aşı tereddüdü olan gruplara ulaşmak, onların kaygılarını anlayıp gidermek için davranış bilimcilerden destek almak, sivil toplumu harekete geçirmek gerekiyor. Oysa bunun yerine zaten aşıyı kabul etmiş gruplar döne döne aşılanıyor.
Bulaşma zincirini kıracak tedbirleri güçlendirmek, işyerlerini ıslah etmek, toplu taşımadaki riskleri azaltmak, testleri yaygınlaştırmak, pozitif vakaların yalıtımında başarılı olmak, artık üzerinde durulmayan bir konu.
Pandemi ve geleceğe ilişkin kehanetlerin nasıl gerçekleşeceği “kahramanlarının karakterine bağlıdır”. Bu pandemiden de nasıl çıkacağımız, ne zaman çıkacağımız, bir bütün olarak “medeniyetimizin” karakterine, bir anlamda hepimizin karakterine bağlı.
Bu bir mücadele: medeniyetimizin ahlaki ve akılcı yönü mü ağır basacak, bencil ve dar görüşlü yönü mü? Herkesin, her vatandaşın bu mücadelede bir ağırlığı var.
 

İngiliz ve Fransızlar bizi çizdi
İngiltere ve Fransa, uluslararası seyahatler için seyahat listesini güncelledi. Türkiye İngiltere'nin kırmızı listesinde kalmaya devam ederken, Fransa ise Türkiye'yi turuncu listeden çıkararak kırmızı listeye ekledi.
Bu arada Almanya Türkiye’ye Yüksek riskli ülkeler listesinde tutarken İspanya’yı yüksek riskli ülkeler listesinden çıkardı.
İngiltere kırmızı listeye aldığı ülkelerden gelenler 2.285 sterlin ücret ödeyerek 11 gece otelde karantinada kalması gerekiyor.
Fransa’da da kırmızı listede olan ülkelerden gelenleri, Avrupa İlaç Ajansı (EMA)'nın onayladığı aşıları olmayan kişilerin 48 saatten daha kısa bir süre önce yapılmış negatif sonuçlu bir PCR testini ibraz etmesi, bu kişilerin Fransa'ya geldiklerinde 10 günlük bir karantinaya girmeleri gerekiyor.
Bakan Koca: Verileri verdiğimiz halde kırmızı listeden çıkarmadılar
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “İngilizleri çok da suçlamıyorum. Çünkü bir yandan da bizde vaka sayıları ciddi bir

artış trendine girmişti ve teste göre vaka oranı yüzde 10’lara çıkmıştı. Yani kırmızı listede bunun da etkisi vardı muhakkak. Şimdi yeniden yüzde 5’lerin altına indi. Ama emin olun ki, varyant sekanslarını GISAID’e yükleseydik bile bizi o listede tutacaklardı” dedi.
Hükümet bildiğini okuyor
Bilim Kurulu’nun eski üyesi Alpay Azap hükümetin, salgında hastalığın yönetimi konusunda Bilim Kurulu’nun görüşlerini dikkate aldığını kaydedip “Toplumda pandemi yönetimine gelince, elbette kararları alan hükümettir” dedi.
Bilim Kurulu’nun eski üyesi Prof. Dr. Alpay Azap, coronavirüs salgınının başladığı ilk günlerde adını en çok duyduğumuz isimlerden biriydi. Bazı konuşma ve uyarılarının hükümet kanadında rahatsızlık yarattığı da biliniyordu. Bu yılın Nisan ayından itibaren Bilim Kurulu'nda yeniden görevlendirilmedi. Ancak, mesleği gereği salgınla ilgili gelişmeleri yakından izliyor. Kendisiyle Burhaniye'de karşılaştık. Maskesini takmış, mesafeye dikkat ediyordu. Kolonyası da yanındaydı. Prof. Dr. Alpay Azap, çeşitli açıklamalarda bulundu;
"Bu hastalık insandan insana solunum yoluyla bulaşan bir hastalık. Önlemleri azalttığınızda, olgu sayısı artar. Önlemleri sıkılaştırdığınızda olgu sayısı azalır. Ama virüsü tamamen yok etmek mümkün değil. O yüzden etkili aşı ve ilaçlar yaygın bir şekilde kullanılana kadar hem bireysel hem de topluma yönelik kısıtlamaları uygulamak gerekiyor. Salgınlar sadece tıbbi meseleler değil. Gördüğümüz gibi sosyal, ekonomik hatta siyasi sonuçları olur. O yüzden sadece tıp bakış açısıyla yönetilmesi eksik kalır. Mutlaka diğer boyutlarını da hesaba katarak yönetmek gerekir. Bu nedenle de salgının yönetiminde esas olarak elbette tıp uzmanlarının önerileri uygulanmalı. Bu çok önemlidir. Ama tıp boyutu dışında kalan boyutlarına hakim olan ve onları değiştirme gücü, yetkisi olan kurumlar salgını yönetir."
 

Sorumluluk Cumhurbaşkanlığı hükümetinin
Elbette bilim kurulları hükümetlere hizmet veriyor ama asıl kararları alan ve onun sorumluğunu taşıyan hükümettir. Olması gereken bu. Ama Türkiye'de şöyle bir algı oldu, “Okulun ne zaman açılacağına, AVM'lerin ne zaman açılıp kapanacağına varıncaya kadar her konuda Bilim Kurulu karar veriyor.” Doğal olarak bu böyle olmuyor. Yeni bir hastalıkla karşı karşıyayız ve sürekli bilgiler değişiyor. Bilgilerin net olmadığı alanlar var. Bilim insanları arasında da bilim kurullarında da bilgi farklılığı var. O yüzden Bilim Kurulu'nda da kararlar oy birliğiyle alınmıyordu. Hastalık yönetimi, hastanın yönetimi ve pandeminin toplumda yönetimi var. Hasta yönetimi ve hastalığın yönetimi konularında Bilim Kurulu'nun görüşleri dikkate alındı. Ama toplumda pandemi yönetimine gelince elbette ki hükümet, görüşleri almakla beraber kendi doğru bildiğini yaptı. Salgının sonuna yaklaşıyoruz ama salgın bitmedi. O yüzden bireysel önlemleri olabildiğince uygulamak lazım. Ne kadar uygularsak o kadar az virüsle karşılaşır ve hastalanma riskini azaltırız. Aşı olmamız gerekiyor. Aşı hastalığı ağır geçirme riskini ve ölümü azaltıyor.
 

Toplumda ‘Salgının bittiği' algısı var
Coronavirüs toplumda kolay yayılan hastalık olduğu için bireysel ve topluma dönük kısıtlamaların sürekli ve farklı derecelerde uygulanması gerektiğini kaydeden Azap, şunları kaydetti: “Pandemi sürecinde kısıtlamaları bırakırsanız, kaçınılmaz olarak virüsün dolaşımı artar. Hızlı aşılama yapıldı. Sağlık görevlileri fedakarca çalıştı. Aşının hızlı yapılması, aynı günlerde de salgın önlemlerinin kaldırılması vatandaşta ‘Pandemi bitiyor' algısı yarattı. Algıyı yönetebilmek çok kritik süreç. Çok kişi aşılandı ama tek doz aşının koruyuculuğu yok. İki doz olacak ve üzerinden de 14 gün geçecek. Aşamalı olarak kaldırılması gereken önlemler, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da büyük ölçüde kaldırıldı. Bu durum, hastalığın yeniden yayılmasına yol açtı.”
Hangi aşıdan kaç doz olalım?
– 2 doz BioNTech aşısı, 9 ay kadar koruyor. Bu sürenin sonunda 3. doz aşı gerekebilir.
– Hiç aşı olmayanlar için deltaya karşı daha etkili olan BioNTech aşısından 2 doz olmalarını öneriyorum.
– İki doz Sinovac yaptırılmış ve üzerinden üç aydan fazla süre geçmişse, 3. doz olarak BioNTech aşısı öneriyorum.
– 4. doz aşıyı önermek için elimizde güçlü veri yok. Riski yüksek olanlara 4. doz uygulanabilir.
Hiçbir aşı yüzde 100 korumaz
Alpay Azap, hala çok sayıda aşısız olduğunu belirterek, “Hiçbir aşının koruyuculuğu yüzde 100 değil. Aşılı olanların yüzde 25'i hastalanıyor. Elimizde hala etkili ilaç yok. O yüzden ölümleri durduramıyoruz. Aşılamanın yaygınlaştırmasını sağlamak gerekiyor. Bireysel önlemlerin maske, mesafe, temizlik, havalandırma ve temas süresini kısa tutma uygulamasını sağlamak lazım” dedi.
Aşı karşıtları saldırganlaşıyor
Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, aşı karşıtlarının, argümanları bilimsel verilerle çürütüldükçe sosyal medyada sertleşip, saldırganlaşmaya başladıklarını söyledi. Prof. Dr. Şener, "Aşının içerisinde akla, vicdana, mantığa uymayan maddeler olduğunu iddia ettiler. Bunları çürüttük. Dolayısıyla artık sertleşip, saldırganlaşıyorlar. Çünkü ortaya koydukları argümanların hiçbirisi elle tutulur değil" dedi.
 

Bir ayda 4 bin can gitti
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, son bir ayda pandemi nedeniyle 3 bin 916 kişinin öldüğünü, ölümlerin aşılanmamaya bağlı olduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Alper Şener, “Aşı karşıtlarının sosyal medyada kullandıkları argümanlara baktığımızda ne önü, ne başı, ne sonu, ne sağı, ne solu geçerli argümanlar değil” dedi.
Türkiye genelinde bir taraftan aşı olan vatandaşlara bakıldığında onların da hakkı yeniyor bir pozisyona düştüklerini söyleyen Prof. Dr. Şener, “Son bir ayda Sağlık Bakanlığının verilerine göre, toplam 3 bin 916 kişi öldü. Eğer bu kişiler aşılanmış olsalardı, yüzde 90’dan fazlası önlenebilir ölümdü” diye konuştu. Şener şöyle konuştu: “Bilimsel ve teknik olarak baktığımızda çevremizde aşı karşıtlarının oluşturduğu gürültüden dolayı bu ölümlerin gerçek sebeplerinin aşılanmamaya bağlı olduğunu gözümüzden kaçırıyoruz. Ne yazık ki hem dünya genelinde hem Türkiye açısından baktığımızda bu tablo hiç iç açıcı bir yola gitmiyor. Avrupa’nın birçok ülkesi aşısızları kısıtlamaya yönelik keskin önlemler alırken, Türkiye’de de gündeme gelen konulardan bir tanesi PCR testi ile aşısızların belirli alanlara girme zorunluluğu getirilmesi. Ben bunu dolayısıyla aşılıların bir nevi hakkının yenmesi gibi algılıyorum. Çünkü aşılı vatandaşlarımız sade olarak aşılanmış şekilde toplumun ve bakanlığın getirdiği kurallara uyarken, diğer taraftan bunları özlük haklarını ve özgürlüklerini kısıtlanması olarak gören aşısızlar ise PCR testi vermeye dahi karşı çıkıyorlar.
Kişisel özgürlüklerimiz sağlık alanında diğer insanları tehlikeye atmamakla bitiyor. Tabi ki herkesin özgülükleri var ama 18 milyonun karşısında 70 milyonun hiç mi özgülük hakkı yok. Dolayısıyla aşısızların değil, aslında aşılıların özgürlük haklarını konuşmanın sırası geldi.” Aşı karşıtlarının çeşitli gruplar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Alper Şener, şunları söyledi:
“Aşı karşıtlarının bir grubu, bilimsel metodoloji bilen, konuya hakim kişiler. Bunların bir kısmı sağlık personeli. Bunları bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek çarpıtıyorlar. Benim görüşüme göre bunların bir kısmı bilerek çarpıtıyor. Çünkü, ‘aşı olmayın, şu ürünü alın, bu ürün de bende’ diyorlar. Bu aslında teknik olarak baktığınızda bir ticari satış taktiği. Bir grup var ki özellikle dini hassasiyetleri kurcalayarak, aşının içinde bilinmeyen ya da helal olmayan maddeler, ürünler var diyerek sanki aşılanmadığın zaman İslami ve dini açıdan zor duruma düşeceksiniz gibi kaygıyı tetikliyorlar ve zorluyorlar. Bu konuda çok daha fazla İslam alemi ve bilginin açıklaması var. Hatta aşıyla ilgili helal sertifikası, fetvası da verildi. Diğer tarafta aşı olsa da olmasa da kendisine bir şey olacağını düşünen grup var. Aşı olduğu zaman öleceğini ya da vücuduna herhangi bir madde gireceğini, izleneceğini düşünen grup var. Bir diğer grup ise aşılanmaması gerektiğini düşünerek, kendinin süper güç olduğunu düşünüyor. Doğal bağışıklık sisteminin bunlardan kaçmasını sağlayacağını düşünen grup var. Liste aslında çok uzun. Bunların hepsinin geçerli bir argümanı yok, bilimsel bir veri tabanı yok. Vatandaşlarımızın ciddi bir kısmı ise bunlara aslında kanarak aşı konusunda tereddüt yaşıyorlar. Bu tereddüttü gidermek lazım. Bu tereddüttü gidermek bizim elimizde. Aşılar güvenilir. Hali hazırda etkinliği gösterilmiş. Bakanlık bunu halihazırda gerekli testlerden geçirerek, vatandaşlarımıza uygulanmasını sağlıyor. Ücretsiz aşılanıyor. Dolayısıyla bu konuda dikkatli olmak ve tereddütten sıyrılmak gerekiyor.”
 

Saldırganlaşıyorlar
Aşı karşıtlarına karşı sosyal medyada mücadele verdiklerini kaydeden Prof. Dr. Şener, sözlerine şöyle devam etti: “Aşı karşıtları sosyal medyada yaptıkları argümanları çürüttüğümüz zaman daha çok sertleşiyorlar. Yakın zamanda sosyal medyada paylaştığımız İngiltere verisini yanlış yorumlayarak ve çarpıtarak istatistikleri sosyal medyada yaygınlaştırmaya çalıştılar. Bunun böyle olmadığını matematik olarak hesap ettik, gösterdik ve yayınladık. Aşının içerisinde akla vicdana mantığa uymayan maddeler olduğunu iddia ettiler, bunların böyle olmadığını çürüttük. Dolayısıyla artık sertleşip, saldırganlaşıyorlar. Çünkü ortaya koydukları argümanların hiçbirisi elle tutulur vaziyette değil. Ne yazık ki öyle de böyle de bilimsel argümanları çürüttüğümüzü gözünden kaçıran vatandaşlarımız ister istemez tereddüt yaşıyor. Bu tereddütleri olabildiğince bilimsel verilerle bıkmadan, usanmadan, küsmeden, darılmadan gücenmeden olabildiğince her platformda aktarmamız lazım.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi