Herkes iç mimar olamaz

Herkes iç mimar olamaz
İç Mimarlar Odası Genel Başkanı Emrah Kaymak'la hem mimarı üzerine hem de iç mimarlık üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Mesleki deneyimlerini bizimle paylaşan Kaymak, “Herkes iç mimar olamaz” diyerek sizleri bu çok merak edilen mesleğin ayrıntılarını öğrenmeye çağırıyor

Herkesin küçük yaştan itibaren hayalini kurduğu bir meslek vardır. Kimisi için doktor olmak kimisi için polis olmak kimisi için gazeteci olmak. Kimisi içinse mimar hatta iç mimar olmak. Peki iç mimarlık... İç mimar deyince aklımıza ne geliyor, neleri bilmemiz lazım. İşte bütün bu soruların cevaplarını İç Mimarlar Odası Genel Başkanı Emrah Kaymak'tan aldık. Hem İç Mimarlar Odası'nın çalışmalarına dair hem de mesleğine dair ayırntılarını paylaşayan Kaymak, iç mimarlığın büyülü dünyasını Gazete Damga okurları için anlattı.

SÖYLEŞİ: HÜRANA GÜNGÖR

Merhaba Emrah Bey ilk önce değerli okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?
Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık Çevre Tasarımı Bölümü 2007 mezunuyum. Mezun olduktan sonra İtalya Milano’da yüksek lisans yaptım, ardından Türkiye’ye döndüm. Akabinde sektör firmalarında çalışmaya başladım. Yine aynı süreçte meslek odamla iletişime geçtim ve kayıt oldum. Piyasada biraz tecrübe kazandıktan sonra 2010 yılında Mekânsal Fikirler markası ile kendi ofisimi kurdum. Otel ve şirket yönetimi binaları zeminli çalıştığım için şirketimi de o kulvara yönlendirdim. 2012 yılında da EK Proje markası ile Emrah Kaymak Interiors olarak devam ettim. Odamla, yani meslek örgütümle iletişimi sürdürdükçe meslek haklarıyla ilgili bazı eksikliklerin ve yanlışların farkına vardım. Yine o dönemde odamızın Ankara şubesinin kurulacağını öğrendim ve bir grup meslek sevdalısı arkadaşımla bir araya gelerek Ankara şube seçimlerine katıldık.


Yani bizlere diyorsunuz ki sistemdeki yanlışları mesleğe atılır atılmaz fark ettim ve tesadüfen o dönemde Ankara şube kuruldu. Odacılık kavramıyla ne zaman tanıştınız ve genel merkez nasıl gelişti?
2012 yılında çalışmalara başladık. 2012‘nin Aralık ayında da Ankara şubenin genel kurulu oldu ve ekibimden dört arkadaşla yönetim kuruluna seçildik. Arkadaşlarımın tebliği üzerine ilk şube başkanı oldum ve iki dönem Ankara şube başkanlığı yaptım. O dönemki genel merkezimiz bana göre akademisyen ağırlıklıydı. Ben ise sektörden biraz uzak kalmış kişiler tarafından yönetimin oluşturulmasını düşünüyordum. Bunu da sıkça dile getiriyordum. Çünkü odamız ne meslek haklarını sahiplenecek güçlü basın açıklamaları yapabiliyordu ne de kamuda siyasi partiler üzerinden girişimlerde bulunabiliyordu. Neticede; aday oldum ve genel başkan seçildim.

Meslektaşınız olarak bu konuyla ilgili bir şey sormak istiyorum. Hem kamuda hem de profesyonel hayatta hâlâ mesleğimizin ne alama geldiğini sorgularken buluyorum kendimi. Örneğin; kamuda bir yerimiz yok, imza yetkimiz de yok. Belki bunun sorumlusu biraz da biziz, ama odanın da bu durumda payı var değil mi? Ben hâlâ içmimar mı dış mimar mı sorularına maruz kalıyorum.
İç mimar mı dış mimar mı? (Gülüşmeler…) Evet, bu konu da anlatacağım problemlere dâhil.

İçinde bulunduğumuz sektörde; başka disiplinlerden olan, bizim mesleki ünvanlımızı kullanan yahut alaylı diye tabir edilen (herhangi bir eğitim almamış) birçok insan var ve bu insanlar bizim işimizi yapmaya çalışıyorlar. Yine evde oturmaktan sıkılıp ‘birkaç dergi karıştırayım da ben de bu işleri yapayım’ diyenler olduğu gibi bu işi bir kazanç kapısı olarak görenler de mevcut. Kısacası herkes bizim işimizi yapmak istiyor. Ama içmimarlık; renk, doku vs. bir şeyleri iyi eşleştirdiğini düşünen herkesin yapabileceği bir meslek değil. Bu meslek; ergonomi, antropometri, tasarım kavramlarını ve insan yaşamına etki edecek, mekânlara fonksiyon kazandıracak birçok şeyi bünyesinde barındırmakta. Yine insan sağlığını, kamu sağlığını ve güvenliğini doğrudan ilgilendirmektedir. İç mimarlık dâhilinde alınan kararlar neticesinde; ilgili mekânda yaralanmalara, hatta ölümlere sebebiyet verecek olaylar cereyan edebilmektedir. Zaten bu sebeple yasalar da dört yıllık lisans eğitimini ve ilgili meslek odasına kayıt olmayı zorunlu kılmıştır. Çünkü iş sadece renk, doku, tasarımla sınırlı kalmamaktadır. Mekân ilişkileri, fonksiyonellik, aydınlatma, yangın güvenliği, akustik, izolasyon vb. birçok konu mesleğimizin sınırları içerisinde kalmaktadır.

İNSAN VARSA İÇ MİMARİ VAR
Korona (Covid-19) döneminde daha çok fark edildiğimizi ve değerimizin anlaşıldığını düşünüyorum. Aynı zamanda mesleğimizin dinamikleri ve uzmanlık alanlarıyla bağlantılı olmasından dolayı popülerliğinin arttığını söyleyebiliriz…
İç mimarlık herkesin yapabileceği bir meslek değil. Mesela; bir yapının ya da mekânın içine geçildiğinde ölçekler devreye giriyor. Mimarlar gibi geniş kapsamlı, büyük ölçeklerle çalışmıyoruz. Mimarın 1/50'de ölçek sınırı biterken, biz 1/50'den 1/1, hatta 2/1'e kadar proje çalışıyoruz. Yani bir alanın, mekânın, ürünün, hatta malzemenin (sabit ya da hareketli) en küçük detaylarına kadar inceleme yapıp, kararlar veren bir meslek disipliniyiz. Zaten tarihe baktığımızda da içmimarlığın tarihteki ilk mesleklerden olduğunu görürüz. İnsan önce tekeri, ateşi bulmuştur; sonrasında da bunların yerleşimini yapmıştır. Mimarinin en eski örneklerinden olan Megaron tipi yapılardan önce de insanlar doğanın sunduğu hazır barınaklarda, yani mağaralarda ne yapmıştır? Ateşi-ocağı yakacağı yeri, yatacağı yeri belirlemiş, duvarlara resimler çizmiş; o alana fonksiyon katmaya çalışmıştır. Bir nevi içmimarlık yapmıştır. Dolayısıyla ben mesleğimizin ulvi ve önemli bir meslek olduğuna inanıyorum. Eskiden, “İnsanın olduğu yerde,” derdim; şimdi ise “Yaşamın olduğu her alanda içmimarlık var,” diyorum.

Üniversitelerde bile içmimarlık bölümünde hocalarımız farklı branşlardan gelmekte. Bununla ilgili bir çalışmanız oldu mu?
Maalesef mühendislerin, hatta teknikerlerin bu alana yöneldiğine şahit olduk. Eğitim bizim için önemli bir konu çünkü eğitimi düzeltmeden diğer bozulmuş yapıları düzeltmek zor. O sebeple de bu süreçte üniversitelere gittik, YÖK'le yazışmalar yaptık, akademisyenlerimizle toplantılar yaptık. Ben mimarlık bölümlerinde içmimar akademisyenlerin bölüm başkanı olması tezini savunurum ve genel kurullarımızda bunu meslektaşlarıma da anlatırım. Zamanında çok değerli mimar hocalar bu işin eğitimini vermiş. Ama içmimarlığın tarihini konuşmak gerekirse… Mesela Amerika’da ve Avrupa’da 1800'lü yıllarda içmimarlık bir gereksinim olmuştur. Türkiye’de ise 1800'lü yılların sonunda, 1900'lü yılların başında eğitim verilmeye başlanmıştır. Atatürk o kadar ileri görüşlü bir liderdir ki 1926 yılında ilk mezununu vermiştir içmimarlık. Bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, o günkü adıyla Sanayi-i Nefise Mektebi Türkiye'deki içmimarlığı Dünya ile eş seviyeye ulaştırmıştır. 1926 yılında ilk mezununu vermiş olan ve neredeyse 100. yılına giren bu meslek; artık kendi eğitimcilerini, kendi tarihini, kendi sınırlarını belirleyebilecek seviyededir. Karşımızda 44 yıllık bir meslek örgütü var. Dünyada -kamu kurumu niteliğinde- kurulan ilk meslek odalarından bir tanesidir TMMOB İçmimarlar Odası.

Uluslararası platformda öyle kolay içmimar olunamadığını ve içmimarlığın n ne kadar değerli bir meslek olduğunu görüyoruz. Peki, uluslararası platformda bizim yerimiz nedir?
Bir dönem öncesinde ilk kez bir Türk arkadaşımız, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Osman Demirbaş IFI (International Federation of Interior) yönetimine girmişti. Geçen dönem de Nisan ayında Bahçeşehir Üniversitesi Bölümü başkanımız Sezin Tanrıöver'i IFI yönetim kurulu üyeliğine seçtirdik. Yani uluslararası bir arenada güçlü bir örgütüz. Kendi içimizde, ülkemizde ise meslektaşlarımızın bilinçli olmaması, mesleği veya meslek örgütlülüğünün anlamını bilmemesinden dolayı güçlenemiyoruz. Daha önce bahsettiğimiz şekilde; başka meslek disiplinlerinden ya da bu işin eğitimini almamış kişilerin bu mesleği yapmaya çalışması, yasalar önünde ve akademik camiada karşılaşılan problemlerin de en büyük sebebi örgütlenme sorunumuzdur. Biz 4 yıl önce, 40. yılında yönetime geldiğimizde; odanın sadece 3100 üyesi vardı.

1 gün sonra genel kurul var ve bir seçim olacak. Doğal olarak bir hareketlenme var. Bu hareketlenmeye istinaden çalışmalarınızın, emeklerinizin karşılığını alabildiğinize inanıyor musunuz?
Bir kısmına inanıyorum. Ama önümüzde 40-44 yıllık bir yapı var. 40. yılında bu yapının yönetim temsili bize verildiğinde eksiklikleri gördük. Kurumsallaşma sürecini tamamlayamamış bir odamız var ilk olarak. Kurumsallaşmayla ilgili çalışmalar yapılmamış, şubeler birbirinden kopuk, 40 yıllık bir odadan bahsediyoruz ve bu odanın sadece 3 tane yönetmeliği var. O yönetmelikler de eksik, yanlış. Bir yapı içinde yöneticiler, seçilenler gelip geçicidir; kurumsal hafıza ise kalıcı.

Eksiklikleri giderebildiniz mi?

Biz oturmayacağız, gezeceğiz,” demiştik. Ve 2 yıl, hatta üç buçuk yıl boyunca (pandemi sürecine kadar) da sürekli gezdik; şubelerimize, üniversitelerimize gittik.

Bütün şubeleri gezdiniz mi?
Tabii ki. Yönetime geldiğimiz ilk dönemde 6 şubemiz vardı. Şu anda ise 8 şubemiz ve 1 bölge temsilciliğimiz var. Geçen yıl Bursa ve Kocaeli şubelerimizi açtık, ardından Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu. Üye sayımız 3100 civarındaydı; kayıtlı üyelerden bahsediyorum, aktif üye sayısı 2600-2700 aralığındaydı ve biz bu rakamı 7000'e çıkardık.

MESLEK ODASINA KAYIT OLMAK ŞART
Hemen hemen birçok fakültede İçmimarlık bölümü varken, üye sayımız neden bu kadar az?

Bilinçli vatandaş, bilinçli meslektaş olmakla alakalı bir konu bu. Devlet; üniversiteden şu kadar içmimar mezun verdik, şu kadar da bölümümüz var, diye bakmaz konuya. TÜİK diye resmi bir istatistik kurumu var ve veriler oradan alınır. Yasalara göre; içmimarlık mesleğini yapmak için mezun olduktan sonra bir ay içinde TMMOB meslek odasına kayıt olma zorunluluğu vardır. YÖK, Türkiye'de kaç kişinin içmimarlık yaptığını öğrenmek istediğinde TÜİK’e başvurur ve oradan odaya kayıtlı üye sayısına ulaşır. Şu an Türkiye'de 65000'in üzerinde mezun var mesela. Bu, ciddi bir içmimar enflasyonu demektir çünkü Avrupa’da 16 ülkenin üye olduğu ECIA'da (European Council of Interior Architects) 32000 içmimar var. Bir bakan veya YÖK başkanı, bir üniversite başvurusu geldiğinde resmi sayı olarak 7000 kayıtlı içmimar olduğu bilgisine ulaşır. 82 milyon nüfuslu bir ülke için bu rakam azdır. Yasalar önünde bu işi kaç kişinin yaptığı belirlenmiştir. Meslek odasına kayıt olma zorunluluğu vardır. Çarklardaki bozukluk ise bunu öngörmeyip odaya kayıtlı olmadan bu işi yapmaya elveriyor. Netice olarak; 7000 kişilik içmimar popülasyonu ülke için yeterli değildir, bir üniversite daha açalım, deniyor. Bu konuda dava açtığınızda da mahkemede resmi sayılarla resmi kararlarla konuyu konuşmak zorundasınız.

Burada öz eleştiri yapıyorsunuz anladığım kadarıyla. Peki, devletin ilgili müracaatlardan sonra mezunlara yetecek sayıda çalışma olup olmadığını incelemesi, bu minvalde üniversitelere odalara kayıt yapılmasını hatırlatması doğru olmaz mı? Hem bu şekilde, tüm meslek grupları için istihdam alanlarının istatistik bilgileri daha tutarlı hesaplanmış olur.
Biz bu rakamları kontrol etmek isteyebiliriz. TMMOB da bu rakamları kontrol etmek isteyebilir. Ancak devletin görevi şudur; devlet, meslek kuruluş yönetmeliklerini çıkartır, bunları –kurumlarla- iyileştirir. Bu da iktidar yaklaşımlarıyla alakalıdır. 1935 yılında mimarlık, mühendislik ile ilgili yasalar çıkarılmış. Tabii bu yasalar artık çağın ruhunu taşımıyor. Yani meslek alanları, disiplinler gelişti ve bunların iyileştirilmesi lazım. Ne var ki bunlar iyileştirilirken de sadece devlet tarafından değil, meslek disiplinleriyle, onların temsilci kurumlarıyla ortak ilişkilerle iyileştirilmek zorunda. Politik düzeyde ülkemizin son yıllarına baktığımızda ne yazık ki bu tür meslek örgütleri ile iktidarın bir araya gelip çözüm üretmesinin imkânsız olduğunu görüyoruz.

Emrah Bey, iki dönemdir İçmimarlar Odası genel başkanlığı yapıyorsunuz. Sıradaki seçimlerde politikanız, hedefleriniz nelerdir?
Yılda 4500 mezun veren bir meslek alanı bu. Hedefimiz odaya daha fazla üye kazandırmak, ama sadece bilinçlendirme yetmiyor. Yani üniversitelere, şehirlere gitmek ve üyelerle bir araya gelmek yeterli olmuyor. Birebirde bu sorunları, kamunun işleyişini insanlara anlattığımızda ikna oluyorlar. Ama söz konusu meslek hakları olduğunda, meslektaşlarımız araştırmadan sadece konuşuyor. Bu durumu düzeltmek için meslek hakları ile ilgili çok ciddi yasa çalışmalarımız oldu. 1.5 – 2 yıldır gerekli çağrıları yaptık. Danışma kurulları, çalıştaylar düzenledik. Akademisyenlerimiz, meslek profesyonellerimiz, eski dönem oda yöneticilerimiz de katılım gösterdi. Problemleri masaya yatırdık. Kamu, özel sektör, akademik alan, hukuksal alan, yargı alanı gibi farklı alanlarda çalışma grupları oluşturduk. Bu komisyonlarda raporlar hazırlandı, toplantılar yapıldı. Sonra biz bu raporları bir üst –ana- komisyonda toparladık. Meslek alanımızın, meslek haklarımızın önüne geçen, yolumuzu kesen şeyleri belirledik. Bu konularla ilgili yasalarda ne tür değişiklikler yapılabileceği üzere çalışmalar yaptık. Bu esnada diğer meslek disiplinlerinden (meslek haklarını kazanmış meslek gruplarından) insanlardan da danışmanlık aldık.


BU İŞ EKİP İŞİDİR
Bu bir ekip işi. Ortada ciddi bir yük paylaşımı var. Tabii genel başkan olarak bu yükün en büyük parçasını omuzlamak zorundasınız. Çarkları siz döndürmelisiniz. Ama özveriyle çalışan, bu işe emek veren, fikir veren, bize destek olan, yeri gelince eleştiren insanları yok sayamayız. Özellikle eleştiri çok önemlidir benim için. Doğru, nitelikli, fakat kırıcı olmayan, yapıcı olan her eleştiri hem size hem mesleğinize hem de yönetiminde olduğunuz alana çok büyük katkılar sağlar. Biz de eleştiren arkadaşlarımızla çok iyi ilişkiler kurduk. Farklı açılardan bir konuya odaklandığınızda daha çok şey keşfedersiniz. Uzmanlık alanları, ilgi alanları farklı olan insanlar size farklı ufuklar açabilir.

ÇALIŞTIK VE BAŞARDIK
Biz yönetime geldiğimizde daha önce de bahsettiğim gibi İçmimarlar Odasının -sosyal faaliyetler dışında- hiç yönetmeliği yoktu. Hazırladığımız yönetmeliklerden biri de sürekli eğitim merkezi hakkındaydı. Biz artık meslek içi eğitimler vermeye başlamak istiyoruz. Akustik, aydınlatma, yangın güvenliği gibi üç temel alanda akademisyenlerimiz yaklaşık yirmi beş gündür webinar çalışmaları yapıyoruz kadromuz uzman kişilerden oluşacak. Bize göre mühendislikten ya da mimarlıktan yeni mezun olan herkes her işi yapamaz. Yani yeni mezun bir inşaat mühendisi 40 katlı bir gökdelenin statik projesine imza atamaz. Böyle bir şey; oda içinde ve sektörde yıl içinde kazanılan tecrübenin, meslek içi eğitimin ve enformasyonun bileşimiyle gerçekleştirilebilir. Yeni mezun bir içmimar da beş yıldızlı ya da belli bir metrekarenin üstündeki bir işi yapamaz. Bu durumlar tecrübeyle sabittir. Ve ne yazık ki bu şekilde ortaya çıkan hatalardan dolayı içmimarlara kapılar kapanıyor. Bunun önünü kesmek adına da meslek içi eğitimlerin hazırlığıyla birlikte akreditasyon sürecine hazırlanmaktayız. Hedeflerimizden bir tanesi de odamıza bir yer almaktı. Burayı aldık. Odamızın, genel merkezimizin ve Ankara şubemizin kullandığı, bugün de bu söyleşiyi gerçekleştirdiğimiz yerden bahsediyorum. Bu konuda da emeği çok geçen, eski yönetimden arkadaşlarımıza, TMMOB yönetimlerine ve TMMOB temsilcimize, süreç içinde destek veren yönetim kurulundaki arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz. Yeni dönemdeki hedeflerimizden bir tanesi de odamıza bir mülk edinmek, bir arazi. Eğitim birinci hedefimiz. İkincisi ise üyeyi, meslektaşı bilgilendirmek. Üçüncüsü; senkronize bir şekilde örgütü nasıl çalıştıracağımız, kurumsal hafızayı nasıl bir arada tutacağımız üzerine geliştirdiğimiz yönetim sistemlerini ve strateji eylem planlarını uygulamak. Yasa çalışmaları çok ciddi bir süreç aldı. Çalıştık, başardık, bir noktaya geldik. Tecrübe her zaman yanınızda olması gereken, sizi iten en büyük güçlerden bir tanesidir; ama genç beyinler ve enerji sizi hep ileri götürür. 4 yıl genel merkez, 4 yıl da şube olmak üzere 8 yılda ciddi şekilde yorulduk. Odayı bir yerlere getirmek adına dört elle çalışmaya devam da ederiz; ama bu saydığımız, planladığımız stratejilerini oluşturduğumuz şeyleri gerçekleştirdiğimiz takdirde genç arkadaşlarımızın gelmesini istiyoruz. Bu sebeple yönetimimizde sürekli revizyonlar yaparız, genç arkadaşlarımızı da alırız. Onlara hem şubelerde hem genel merkezde biraz bu bilgileri aktardıktan sonra da bu yapıyı onların yürütmesini isteriz. Biz de daha sonrasında tecrübemizle yanlarında olmak istiyoruz.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.