Korkmamak lazım

Korkmamak lazım
CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Murat Akbaş'la hem Türkiye'deki genel siyasete dair hem de İstanbul'a dair konuştuk. Türkiye'de AK Parti iktidarının yaratmaya çalıştığı kaotik ortama karşı demokrasiyi savunduklarını ve barıştan yana olduklarını belirten Akbaş, CHP'nin her zaman bu anlayışa önderlik etmesi gerektiğini belirtti. Akbaş, “Erdoğan her ağzını açtığında partimizi terörle ilişkilendirmeye çalışıyor. Korkmamak, yılmamak lazım. Doğru bildiğimiz yolda yürümemiz lazım” dedi.

CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Murat Akbaş'la hem Türkiye'deki genel siyasete dair hem de İstanbul'a dair konuştuk. Türkiye'de AK Parti iktidarının yaratmaya çalıştığı kaotik ortama karşı demokrasiyi savunduklarını ve barıştan yana olduklarını belirten Akbaş, CHP'nin her zaman bu anlayışa önderlik etmesi gerektiğini belirtti. Akbaş, “Erdoğan her ağzını açtığında partimizi terörle ilişkilendirmeye çalışıyor. Korkmamak, yılmamak lazım. Doğru bildiğimiz yolda yürümemiz lazım” dedi.

Murat Akbaş ismini hepimiz Avcılar'dan tanıyor, biliyoruz. Avcılar'da siyasette edindiği önemli tecrübelerle şimdilerde CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı olan Murat Akbaş, Türkiye'de ve İstanbul'daki siyasi havayı Damga'ya anlattı. AK Parti iktidarının baskıcı bir tutum izlediğini anlatan Akbaş, ülkede yaratılan bu havaya karşılık kendilerinin de bütün demokrasi bileşenleriyle beraber özgürlükten ve insan haklarından yana bir tavır takındıklarını anlattı. Mardin, Diyarbakır ve Van Büyükşehir Belediyeleri'ne kayyım atanmasından tutun da bölgeye gerçekleştirdikleri ziyarete kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalar yapan Akbaş, 31 Mart gecesine dair de önemli bilgiler verdi.

İktidarın Van, Diyarbakır ve Mardin  Büyükşehir Belediye Başkanlarını görevden almasıyla beraber CHP’ de iki önemli gelişme yaşandı. Biri, Kılıçdaroğlu destek verdi ama aynı zamanda sokağa çıkılmamasına yönelik bir tavır koydu. İkinci bir gelişmeyse İlhan Cihaner, Ali Şeker ve siz, kamuoyunda gördüğümüz kadarıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı ve Van Büyükşehir Belediye Başkanını ziyaret ettiniz. İki Büyükşehir Başkanını ziyaret ettiniz. Birincisi şu, biri parti  meclis üyesi, biri milletvekili ama CHP’ nin Genel merkezinin bilgisi dahilinde olan bir ziyaret mi? 

Aslında bu ziyarete şöyle yaklaşmak gerekir. Yani bir parti ziyaretinden ziyade  Türkiye’nin mevcut koşullarını göz önünde bulunduralım. Tıkanmış ve demokrasi güçlerinin içine bir hançer gibi sokulan bu kayyumları bir bütün olarak demokrasi mücadelesi ekseninde  değerlendirmek gerekir. Genel başkanın açıklaması bir yanıyla sokak endeksi değerlendiriliyor. Aslında orada bir sığlık söz konusu. Sanıyorum onun adına bizim bir açıklama yapmamız doğru olmayabilir ama sokaktan, bir çatışma zihniyetinden uzak durulması gerektiği yönünde. Biraz tarihi geriye almak gerekir. Demokrasi güçlerinin ayrı ayrı hareket ettiği, özellikle 2002 yılından günümüze kadar yani mevcut sistemi şuan sürdüren iktidar demokrasi güçlerinin ayrılığından beslenerek mevcut diktatörlüğü takip ederek bugünlere geldi. Gerek 31 Mart gerekse 23 Haziran göstermiştir ki demokrasi güçleri bir araya geldikleri zaman hem iktidarı alma alternatifini pratikleştiriyorlar hem de gerçekten bu terör edebiyatını yerle bir ediyorlar. Mevcut Cumhurbaşkanı bir terör edebiyatı ve toplumu bölerek yapmış olduğu siyaset tarzının aslında kendi iktidarlığını devam ettirme ve sürdürme perspektifini önüne koymuş ve bunu da bir yanıyla topluma dayatmıştır. Karşısında yer alan demokrasi güçleri ise bu propagandadan ciddi bir biçimde etkilenmiş ve hatta yer yer endekslenmiş ve iktidara yedeklenmiştir. Bu ziyaret tarihsel bir role sahiptir. Yani 3 tane insanın kalkıp, görevinden alınan üç Belediye Başkanına ziyareti olarak bakmamak lazım.

Bu ziyaret CHP Genel Merkezi tarafından tepkiyle karşılandı mı?
Hiçbir tepki ile karşılanmadı. Olumlu bulan arkadaşlarımız çoğunlukta. Sizin de sorunuzun içerisinde yer verdiğiniz, genel başkanının tavrının bu yönde olması ama bunu doğru okumak gerekir.

Sıkışmış süreç aşıldı
Ama çok ilginç bir şey var. Sizin ziyaretinizin hemen ardından Kılıçdaroğlu’nu HDP yöneticileri ziyaret etti ve bir anlamda sizin yapmış olduğunuz ziyareti daha anlamlı kılan bir mesaj verilmiş oldu. Sizin o süreciniz onu tetikledi mi yoksa o süreç vardı da siz ondan önce mi davrandınız?

Hatırlarsanız Gezi süreci zamanında bir adam vardı. Gidip Taksim Meydanında durdu ve karşıya baktı. Aslında karşıya bakıyordu. Yönünü AKM’ye dönmüştü ama bütün ülke durdu. Siyaset sıkışmıştı burada. Yani korku duvarı yenilemiyordu. AKP yenilmezliğini ve faşizan tavrını yeniden besliyordu. Aslında dikkat edin üç tane önemli kentin ve geride Türkiye siyasetinde daha çok şairler, güvercinler, ben bu tavra çok fazla katılmamakla birlikte Ahmet Türk’ü aldı. Yani üç tane kenti en üst seviyeden aldı ve buna karşı tepkilerde çok cılız oldu. HDP’ ye daha önce de yönelen bir Devlet Bahçeli, çünkü yüzde 50 artı 1 hedefleniyor. 2 buçuk ya da üçüncü bir ittifak arayışı söz konusu. Demokrasi bloğunun içerisine hançeri soktular ve o da yeterince güç alamayınca Ekrem İmamoğlu’nun sürecinin iptal edilmesi, 23 Haziran’ da da çok çeşitli görüşmelerin sonuçsuz kalması aslında bir cezalandırma yöntemine başvuru. Yani bu ziyaret aslında bu sıkışmış süreci aştı. Dikkat ederseniz hemen arkasından Muharrem İnce geldi, ardından HDP Eş Genel Başkanları, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti ve bir başka parti meclis üyemiz milletvekili ve aynı zamanda genel başkan yardımcımız Yıldırım Kaya Sebahat Tuncel’e ziyarette bulundu. Demek ki bir yerde durmak ve bir yerde yürümek gerekir.

Hemen öncesinde de özellikle Kılıçdaroğlu’ nun İstanbul Büyükşehir Belediyesin de İSMEK üzerinden Kürtçe dil eğitimi verilmesine yönelik ve Kürt eğitmenlerin görevlendirilmesine yönelik söylemlerde bulunması bu süreci destekleyen ya da normalleştiren bir süreç mi?

Ben orayı tamamlamak istiyorum, yani biz böyle kahraman, cesur insanlar değildik. Siyaseti doğru hamlelerle yapmak gerekir. Ödenecekse de bu bedeli ödemek gerekir, aslında işin özü bu. Yarın ne olacak kaygısıyla hareket ederseniz süreci kaçırırsınız. Biz bu ziyareti hiçbir kaygı taşımadan, ödenmesi gereken bir bedel varsa ödemeyi göze alarak gerçekleştirdik. Program aksaklığından dolayı Van’a gidemedik ama gideceğiz. Hemen hemen varılan ortak nokta şu; suyun önü açıldı ve bu suyu yönlendirmek gerekir. İlk gittiğimiz yer Mardin oldu. Mardin abluka altında. Aslında iktidar bir yanıyla sokağa çağırıyor, çatışmaya, şiddete çağırıyor. Çünkü siz de iyi bilirsiniz ki aşağıdan yukarıya örgütlenen faşizm genellikle ırkçı kesimi, kafatasçı kesimi yedekler ve oradan beslenir. En iyi örneği Almanya’dır. Aslında çok benzer bir örnektir. AKP’ nin devlet yapısı bir yanıyla Kürtlerin oy verdiği partiyi yeniden sokağa çekip çatışmayı hedeflemektir. 

HDP'den intikam alıyorlar
Ziyaret nasıl geçti, orada neler yaşadınız?

Gittiğimizde tam bir vahşetle karşılaştık. İl binalarının önünde kalkanlı polisler il binasına girişi yasaklamışlar. İl binasının kapısından söz ediyorum. İçeride 15-20’ ye yakın milletvekili ve hemen hemen hepsi perişan halde, gözlerinden yaş akıyor. Bir tanesi Van milletvekili sanıyorum ya da Siirt tam hatırlayamıyorum, boynu kırılma aşamasına gelmiş, boyunluk takmıştı. Bir diğeri yakın mesafeden plastik mermiye tabi tutulmuş vücudu morluklarla dolu. Hemen hemen hepsi bir tahribata uğramış. Bizim oraya gitmemiz önce kim bunlar diye bir tepki yaşamalarına sebep oldu ama CHP milletvekilleri ve yöneticileri olduğumuzu öğrendiklerinde kısmen bir yumuşama oldu. İşte buraya dikkat etmek gerekir. Demek ki yalnızlaştığın zaman baskı ve terör daha fazla. Demek ki birleştiğin zaman hem iktidarı yenme pratiğini gösteriyorsun hem de mevcut baskıyı geriletebiliyorsun. İçeriye girdiğimizde kendisi 70 yaşında sanırım, Ahmet Türk ile karşılaştık. Bilge tavrıyla bu ziyaretin çok önemli olduğunu aslında geçmişten de ders çıkarmak gerektiğini söyledi. Ve iktidarın kendilerini sokağa davet ettiklerini, kendi kitlelerinin oy veren ya da vermeyen herkesin de böyle bir tuzağa düşmemesi gerektiğini, Kılıçdaroğlu’nun tavrını da bu yönde gerektiğini söyledi. Oysa sokağa çağıran, çatışmayı körükleyen mevcut sistem. Böyle bakmak lazım. Mesela belgeleri koydular ortaya, bir tek belge olursa teröre finansman kaynağı diye zaten paramız yok biz hemen siyasetten çekileceğimizi ve istifa edeceğimizi deklare edeceğiz. Daha önce 2016 Kasım ayında sanıyorum belediye görevden alınıyor yine aynı gerekçeyle. Bir tek belge mahkemeye sunulmuş değil. Ama tersinden özellikle 1 Nisan’ da bu karar alınmış bunu biliyor musunuz, engelleyen hemen 31 Mart sabahı Ekrem İmamoğlu sürecinin iptal edilme gerekçesi. Eğer o gün bu süreç iptal edilmezse o adamları o gün görevden alacaklar.  Yani bu tamamen siyasi bir şeydir, hiçbir dayanağı yoktur. Seçim iptalinden sonra çok çeşitli görüşme talepleri oluyor. İktidar, mevcut yapı, sistem HDP yöneticileri ve milletvekilleriyle temasa geçiyorlar. Ve ret edildikleri için sonrasında intikam alacak boyuta geliniyor.

murat akbaş

1 Nisan’da bu kararı almışlarsa bunu neden intikam için düşünsünler, almışlar zaten… 

Almışlar, niye uygulamamışlar; İmamoğlu’na verilecek desteğin önünü kesip kendilerine destek alabilseler bu işi iptal edecekler. Bekletmesinin nedeni 23 Haziran’da Binali Yıldırım’a yani AKP’ye destekte mesafe kat etmek. Amaç bu. Bu olmayınca doğal olarak hemen almış oldukları kararı uyguluyorlar. Bir şey daha söylemek istiyorum, yani bu aslında önümüzdeki dönemin en belirgin özelliklerinden birini taşıyor. Bu sistem sıkışmış. Hem uluslararası, hem siyasal, hem askeri, hem ekonomik her alanda sıkışmış bir yapıyla karşı karşıyayız. Suriye’de ki mevcut durum bu içerideki faşist uygulamaların sivil faşist koşullarının kurumsallaşmasının önünü de bir bakıma kesmiş oluyor. Orada kaybettiklerini burada tahkim etmek istiyor. Seçtiği üç Belediye Başkanının çok çeşitli özellikler var. Mesela Diyarbakır belediye başkanı hemen Abdullah Öcalan’ın mesajından üniversite öğretim üyesinden sonra çok net bir mesaj paylaşıyor. Aslında Öcalan’ın mesajı farklı okundu. Başkan, Biz demokratik sistemin önünde olan bütün engelleri oluşturan bu sistemi eleştirip desteğini ifade ediyor. Bir anakent Belediye Başkanının böyle bir tavır alması bence çok değerli.  Mesela 16 masalık yerde  1 milyon tl’lik yemek faturasını gösterdiler. Ki diyorlar ki biz de böyle bir yemek vereceğiz, Siyasal bağlamdan biraz uzaklaşıyoruz ama gidip kontrol ediyorlar, böyle bir yemek olmadı ki diyorlar, faturayı inkar edemiyorlar. Böylesi süreçler yaşanmış. Ben Çekmece ve Esenyurt’ ta da gördüm. Kaybetmeme üzerine kurgulamışlar her şeyi. Faşizmin en büyük özelliklerinden biri bu. Bir de Osmanlı’dan beslenen bir anlayış var. Bu ikisi çakıştığı zaman aslında şöyle bir şey çıkıyor ortaya; biz bu ülkenin asıl sahipleriyiz. Orada da aynı şeyler, Diyarbakır Belediye Başkanının yayınladığı görüntüyü hatırlarsanız, böyle bir ihtişam yok. Osmanlı’nın yenildiği bir dönem aslında, tarihi bilirsiniz Osmanlı’nın Lale Devri dönemi esasında. Aynı süreç yaşıyorlar ama burada şu var her bir bireyin yapabileceği çok şey var. Yani içinizden birilerinin bugün oraya gidip bir röportaj yapması bile bu baskılara tavırdır, demokrasi yönünde çok büyük bir adımdır. Geçmişte öyle ya da böyle bir görevi olmuş bir meclis üyemizin burada desteğini sunması çok anlamlı ve kıymetlidir. Sadece orayla sınırlı tutmamak lazım, bunu büyük kentlere taşımak lazım ve bunu birleştirmek lazım. 

Sizin bu ziyaretiniz İstanbul’da ve çevrenizde nasıl karşılandı?
Tam sayıyı bilmiyorum ama 200 bin gibi bir rakama ulaştı. Orada bir trol gurubu var. Onların dışında neredeyse tek bir yazı ve yorum yok.  Birçok gazeteci özlenen tablo diye yayınladı. Bu ülkenin demokrasiden yana olan insanları bu ziyareti olumlu gördü. Kaz dağlarındaki katliamla orada ki bu darbenin aslında aynı anlayıştan, canlıya karşı vahşetten bahsedebilmek lazım. 

Şiddete karşıyız
Kamuoyunda HDP ile ilgili şöyle bir eleştiri var, sonuçta PKK’yı destekliyorlar ve PKK’ya kaynak aktarıyorlar. Dağa gitmeler neredeyse sıfırlanmışken bu belediyeler eliyle dağa gidişler hızlanıyor diye düşünülüyor. Bir şey daha var, siz doğa katliamına değinmişken, terörü destekleyen belediyeleri de görmemezlikten mi geleceğiz, devlet buna seyirci mi kalacak yönünde tepkiler var.  Sonuçta İçişleri Bakanlığının yaptığı uygulama hukuki ve kanuni bir olay. Kayyum atamak anayasaya aykırı değil, böyle bir yetkisi var. Aynı zamanda PKK’nın Ege civarındaki orman yangınını üstlenmesi, bu yangınlara tepki gösterenlerin, orman yangınlarını PKK üstlenince sessiz kalmaları ve doğal olarak bu görevden almalarla birlikte baktığımızda bunu eleştiriyorsunuz ama,  HDP’ nin terörü desteklemesini, PKK’nın orman yangınını üstlenmesine hiç sesiniz çıkmıyor. Hem CHP’ lilere, hem aydınlara, hem bu tür demokratik kamuoyuna da tepki gösteriliyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Az evvel bunun örneğini verdim, diyorlar ki eğer varsa ispatlasınlar. Bir dava ne ile açılır, olgular, bulgular ve deliller üzerinden mahkeme başlatılır. Böyle bir durum varsa 2016’ dan günümüze kadar mahkum edilirlerdi. Aynı gerekçe ile alınanlar var ama yeniden 1 gün önce ya da 10 gün önce gidiyorsun savcılıktan temiz kağıdını alıyorsunuz. Ve siyasette seçiliyorsunuz. 1 günlük zaman dilimi içerisinde ne kabahat işleyebilir ve nasıl bir çalışma biçimi oluşturabilirsiniz ki. 31 Mart akşamı seçim bitiyor 1 Nisan.2da gerekçeniz eskiye dayanıyor. Tabi ki İçişleri Bakanlığının elinde böyle bir belge var mı bilmiyoruz, varsa açıklarlardı ve mahkumiyet oluşurdu. Böyle bir belge yok. Aynı şey teröre destek olup olmadıkları konusu içinde geçerli. Bir belge varsa bunu protesto edeceklerden biri de biziz. Ama bunu delillendirmek gerekir. Türkiye de ne zaman çok önemli bir adım atılıyorsa bu gerek devlet gerekse halk güçleri tarafından ikinci bir eylem hemen devreye sokulur. Eğer bu gerçekten mevcut sistemi zora sokabilecek bir şey ise devlet ikinci bir şeyi kanalize eder. Orman yangınına gelecek olursak, orada sadece bir ağaç değil, yaşam yanıyor. Böceğinden, kuşuna, kaplumbağasına, tavşanına kadar her biri birer canlı. Ben şiddetle karşıyım bu duruma. Geçmişte de böyle şeyler oldu, örneğin Küçükçekmece’de otobüs yangını olayında genç bir kız ve ardından işin içinden MİT çıktı. PKK’nın üstlendiği doğruysa her birimiz buna karşı çıkmak zorundayız. Ama dediğim gibi ne zaman önemli bir döngü yaşansa buna benzer olaylar hep oluyor.

İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının görevden alınmalarını bekliyor musunuz?
Beklemiyorum.  Şöyle düşünün, karşı cepheye geçmezsiniz, karşı cepheyi daraltırsınız.

murat akbaş

CHP önderlik etmelidir
Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır’a gidişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok geç kalınmış bir şey, hemen gitmeliydi. Çünkü oranın Belediye Başkanı aynı gün twit atmıştı. Seçilmiş bir adam alınmış bir adama, yanındayız ve yeniden seçeceğiz twiti atıyor. Büyükşehir, Adana, Mersin, Antalya, Küçükçekmece, Esenyurt, Avcılar, kısmen Maltepe, Kartal bence bu birleşik gücün omuz vermesiyle kazanılmıştır. Herkes şapkasını önüne koyup düşünmelidir. Zaten Erdoğan her ağzını açtığında bu partiyi terörle ilişkilendirmeye çalışıyor. Korkmamak, yılmamak lazım. Doğru bildiğimiz yolda yürümemiz lazım, bir parti ancak böyle partileşebilir. Endişe ve kaygılarla, o ne söyler, bu ne söyler diye düşünürsek olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi de buna önderlik etmelidir. Hiç tereddüt etmemeli ve bu üç belediyenin destekçisi olmayı sürdürmeli. Çünkü Diyarbakır, Mardin gibi düşünmeyin. Bu bize yapılmıştır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.