On parmağında on marifet: Erhan Bayladı

On parmağında on marifet: Erhan Bayladı
O hem müzisyen hem ressam hem yazar hem de fotoğrafçı. Deyim yerindeyse on parmağında on marifet olan bir isim. Kim mi? Tabii ki Erhan Bayladı. Sanata, yaşamına ve bugünlere dair konuştuğumuz başarılı sanatçı, bakın neler anlattı

Beylikdüzü BY Sanat Kafe’de bir araya geldiğimiz çok yönlü sanatçı Erhan Bayladı, geçmişten günümüze sanat çalışmalarının yanı sıra Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemindeki Kültür – Sanat Danışmanlığı’na ilişkin birçok şeyi Damga okuyucuları için anlattı.

Erhan Bey siz çok yönlü bir sanatçısınız. Bu sebeple ilk olarak“Sanat nedir?” diye sormak istiyorum size.
Aslında sanat ve sanatçıyı tarif etmeye kalkarsam çok uzun sürer. Kısa cümlelerle tarif etmeye çalışırsam bana göre sanat, yaratanın bahşettiği yetenek eşliğinde; insanın içinden gelen duyguyu, hissettiklerini elindeki imkânlarla, bir ahenk ve belli bir disiplin içersinde dışa aktarıp ortaya çıkartması, yani göz önüne sermesidir. Sanat, bir başka deyişle hoşa gideni yaratma, yaratılanı başkalarına beğendirme çabasıdır.

Müzisyen tarafınızdan devam edersek ilk olarak bir enstrüman çalmaya ne zaman başladınız ve kaç enstrüman çalıyorsunuz?
Enstrüman çalmaya 15-16 yaşlarında başladım ve ilk enstrümanım gitardı. Kendi çabamla, kimseden ders almadan öğrendiğim gitarı zamanla ilerlettim ve birçok grupla birlikte sahneye çıktım. Yetmişli yıllarda birçok ünlü sanatçıya İstanbul’daki gece kulüplerinde ve Türkiye turnelerinde solo ve bas gitarist olarak eşlik ettim. Yine birçok kez sahnede Alto ve Tenor Saksafon çaldım. Daha sonraları Türk müziğine merak saldım ve ut çalmaya başladım. Birkaç dernekte korist ve ut sanatçısı olarak görev aldım. 2001 yılında Beylikdüzü Kültür Sanat Derneği’ni kurdum ve 18 yıl boyunca bu derneğin başkanlığını, Türk müziği hocalığını ve koro şefliğini yaptım. Kaç enstrüman çalma konusuna gelince o konuda pek bir şey söylemek istemem; çünkü bana göre bir enstrümanı ancak virtüöz seviyesinde çalarsanız “Çalıyorum” demelisiniz. Ben bu yüzden buna “enstrümanı seslendirme” diyorum. Bu yönüyle bakarsak da başta gitar ve ut olmak üzere; tanbur, bağlama, mandolin, cümbüş, tüm vurmalı sazlar ve biraz da piyano seslendiriyorum diyebilirim.

Kaç müzik albümünüz var Erhan Bey?
Toplamda 4 adet albümüm var. Bunlardan biri, Those Were the 60’s adlı gitar albümümüm. Buradaki eserlerin tümünü ben besteledim ve gitarımla da bizzat kendim seslendirdim. İkincisi, içinde sözleri ve bestesi bana ait olan 19 eser bulunan ve Hande Aydınlık isimli bir hanım sanatçının seslendirdiği “Kır Çiçeği” isimli albümümdür ve burada bazı şarkılara gitarımla eşlik ettim. Üçüncü albümüm, besteleri bana ait 7 saz eserinin bulunduğu “Geçmişten Yansımalar” adlı saz eserleri albümümdür ve dört değerli TRT sanatçısıyla birlikte bu albümde udu ben seslendirdim. Dördüncü albümümde yine besteleri bana ait 12 saz eseri bulunmaktadır. “Derin Hikâyeler” isimli bu albümümde de yine TRT sanatçıları eşliğinde udu ben seslendirdim.

Aynı zamanda şarkı sözü yazıyor ve besteliyorsunuz. Bugüne kadar kaç şarkı sözü yazdınız, kaç besteniz var ve ilham kaynağınız nedir?
Evet, şarkı sözü de yazıyorum ve aynı zamanda serbest şiirlerim de var. Şarkı sözlerimin 142 tanesini “Yıllar Çok Yorgunum” adlı bir kitapta yayımladım. Şimdiye dek 39 farklı makamda, 90 sözlü Türk Müziği, farklı makamlarda 19 saz eseri, sözlü Türk Hafif Müziği ve 12 tane de enstrümantal hafif müzik bestem var. Bana göre ilham kaynağı güne, saate ortama göre değişir ve bu kaynaklar o anda insanı besler. Bu bazen bir insan, bazen doğa, bazen bir çiçek, bazen de yaşanan olay v. b. olur.
 

Erhan Bey fotoğrafçılık nasıl başladı?
Ağabeyimin mesleği fotoğrafçılıktı. İster istemez onun izinden gittim ancak karanlık odalarda geçirecek pek zamanım olmadı. Dijital makinelerin yaygınlaşması benim için bir fırsat oldu ve zaten meraklı olduğum bu sanata da geçiş yaptım.

Sergi de açtınız bildiğim kadarıyla. Kaç fotoğraf serginiz oldu?
Evet, bugüne dek 4’ü Balkan ülkelerinde, diğerleri de Türkiye’nin çeşitli illerinde ve İstanbul’daki sergi salonlarında, Kültür Merkezleri’nde olmak üzere toplam 28 kişisel sergi açtım. Ayrıca birçok da karma sergiye katıldım. Birkaç eserim de Fransa’da, Avusturya’da ve İngiltere’deki karma sergilerde sergilendi.

Sizin ilgilendiğiniz sanat dallarının hepsine değinmek istiyorum. Yağlı boya tablolar yapıyorsunuz. Biraz resim tutkunuzdan bahseder misiniz? (tabloları satışa çıkartıyor musunuz?)
Yapıyordum demek daha doğru olur; zira resim yapmak çok zaman alan bir iş. Gençliğimde oldukça uğraştım. Pandemi döneminde de Akrilik boyayla tablolar yaptım. Vakit buldukça da yapmaya çalışıyorum. Tablolarımı satışa çıkarmadım; ancak çok sayıda fotoğrafım satıldı ve bunlardan gelen tüm geliri de tek kuruşuna dahi dokunmadan hayır kurumlarına bağışladım. Sadece fotoğraflarımın değil, tüm albümlerimin, kitaplarımın teliften gelen gelirlerini de yine farklı kurumlara bağışladım. (Bunu ilk defa burada açıklıyorum) Ayrıca Türkan Saylan’ın kurduğu Cüzzamla Savaş Derneği adına da 2 kişisel fotoğraf sergisi açtım.

Yazar tarafınız da var Erhan Bey, bugüne kadar kaç kitap yazdınız? Bu serüven nasıl başladı ve kitap yazarken gerçek hayat hikayelerinden mi ilham alıyorsunuz?
Şu an basılı 8 kitabım var ve 2 kitabım da basıma hazır vaziyette bekliyor. Evet, kitaplarımın hepsi tamamen yaşanmış olayları anlatmaktadır.

Üretmek sizin için çok önemli anladığım kadarıyla. Sanırım pandemi döneminde de yine ürettiniz. Bu dönemde yaptıklarınızı sizden öğrenebilir miyiz?
Evet, çok haklısınız. Zira benim yaşam felsefem Çalışmak, üretmek ve gerektiğinde vazgeçebilmektedir. Maalesef “Korona” denen illete ben de yakalandım. Şükürler olsun ki hastaneye yatmadım, ancak pek de hafif geçirmedim; fakat karantinada kaldığım günlerde de öncesinde ilk 30 sayfasını yazdığım 150 sayfalık bir kitabımı bitirdim.

Yeşilçam’a da değinmeden olmaz değil mi Erhan Bey. Bize o günlerden bahseder misiniz? O zamanlardan b zamanlara dostluklar kaldı mı, yoksa unutuldu mu?
Beyoğlu’nda 5 yıl kadar gece kulüplerinde çalıştım ve 15 civarında filmde sahnede yer almışlığım var. Elbette o günlere ait, hepimizin sevdiği sanatçılarla yaşadığımız küçük, büyük anılarım var; ancak burada anlatmak çok uzun zaman alır.

Ayrıca sanatçılığınızın yanında başarılı bir iş insanısınız. Eğer bu tarafta var olan başarı olmasaydı sanatın bütün dallarıyla ilgilenmek zor mu olurdu, yoksa kolay mı?
Bence hayır; çünkü ben kendimi tarif ederken ikiye bölerim ve derim ki: Sağ tarafım Sanatçı Erhan Bayladı, sol tarafım ise iş insanı Erhan Bayladı. İşime ayırmam gerektiği zamanı işime, sanata ayırmam gereken zamanı da planlarım. Hiçbir zaman biri için diğerini aksattığım olmamıştır diyebilirim. Öte yandan iş alanında da sahip olduğum firmam kendi sektöründe en ön sıralarda, saygın bir yer almaktadır. Diğer taraftan beni iyi tanımayanlar, “Bu kadar işi bir insan yapamaz, yapsa da hakkıyla yapamaz” diye düşünür; tanıyanlar ise gördüklerinde memnun olur. Ben zamanı iyi kullandığımı düşünürüm. Boşa vakit harcamam ve sürekli üretmeye, ortaya bir şeyler çıkarmaya çalışırım. Bu konuda ünlü bir piyanist arkadaşım beni tanıyıp yaptıklarımı gördüğünde “Bana göre Erhan Bayladı tam manasıyla bir zaman virtüözüdür” demişti ve bu benim çok hoşuma gitmişti.

Ekrem İmamoğlu’nun Beylikdüzü Belediye Başkanlığı döneminde Kültür – Sanat Danışmanıydınız Beylikdüzü’nde ve çok kaliteli işlere imza attınız. Biraz o dönemden yaptıklarınızdan bahseder misiniz?
Evet, o dönemde dediğiniz görevlerde bulundum ve sanata dair üstümde ne birikim varsa bunların eşliğinde etkinlikler yapmaya çalıştım. Ancak ben hiçbir zaman sanatçı kişiliğimin yanında siyasi bir kişiliğe bürünmedim ve Beylikdüzü’nde sanatın gelişmesi için elimden geldiğince çaba gösterdim. Ve bunu hep Beylikdüzü için yaptım. Öncelikle şunu söylemem gerekir. Ben Beylikdüzü’ne 1999 yılında geldim. O zamanlar Beylikdüzü bu kadar gelişmemişti ve ismi bile anılmayan bir beldeydi. Geldiğimde burada sanatla ilgili bir kurum göremeyince 2000 yılında Beylikdüzü Musiki Derneği’ini kurdum ve burada Türk Musikisi korosunu çalıştırmaya başladım. O dönemlerde konser verecek bir salonumuz olmadığından yaklaşık 10 sene koro olarak konserlerimizi Avcılar’da verdik. İlk 7 seneyi sadece musiki çalışmalarıyla geçiren derneğimizin adını 2007 yılında Beylikdüzü Kültür Sanat Derneği olarak değiştirdik ve burayı bir sanat okulu haline getirdik. Öyle ki bir ara toplamda 250 m2 olan yerde 325 öğrenciye 16 farklı branşta sanat eğitimi verdik. Bu dönemde benim sanat adına yaptığım çalışmalar o zamanki belediye başkanı Yusuf Uzun’un dikkatini çekti ve bir Kültür Sanat Danışma Kurulu kurup bana başkanlık teklif etti. Bu göreve başladığımdan çok kısa bir süre sonra da Ekrem İmamoğlu CHP İlçe başkanlığına getirildi ve o da bana kurduğu Kültür Sanat Komisyonu’nun başına geçmemi teklif etti.

Belki böylesi bir görev alma Türkiye’de ilk defa oluyordu. (Farklı bir partiden Belediye Başkanı ile farklı bir partiden İlçe Başkanı’nın teklifi ve benim aynı anda iki yerde de görevi yapıyor olmam.) Ben sanatı her şeyden üstün tuttuğum için hiç bocalamadan iki taraf için de üstlendiğim görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Çünkü benim için önemli olan Beylikdüzü’ydü. 2014 yılında Ekrem İmamoğlu göreve geldiğinde ise kendisinin sanat danışmanlığını üstlendim ve sahip olduğum sanatsal birikimi, kendisinin bana tanıdığı imkânlarla hayata geçirmeye çalıştım.
Altı kez dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sanatçılarla Resim Çalıştayları düzenledik. (Bu eserlerin hepsi bugün belediyenin sanat arşivindedir.) 5 kez Heykel Sempozyumu düzenledik. (Bugün bunlar ilçenin belli yerlerini ve Yaşam Vadisi’ni süslemektedir.) 5 Kez Caz günleri, 5 kez Klasik Müzik Günleri ve benzer çeşitli organizasyonlar düzenledik. Ustalara ve amatörlere sergiler açtık. Kültür Merkezi’nin ve Yaşam Vadisi’ndeki sanat evlerinin tasarımında bilfiil bulundum.

Bence Beylikdüzü’nde yaptığım en güzel işlerden biri; Aşık Veysel Sanat Lisesi’nin ilçemize gelmesi için gösterdiğim çaba ve yerel sanatçılara
verdiğim destektir. Aslında bu konuda sayılacak daha pek çok şey var ama buraya sığdırmak zor.

Fotoğraf sanatçılığınızın yanında fotoğraf eğitmenliği de yaptınız sanırım. Bu konuyu sizden öğrenebilir miyiz?
Evet. Derneğimizde ve İstanbul dâhil Türkiye’nin bazı kentlerinde kısa süreli eğitimler verdim. Bunların bence en önemlisi 2007 yılında şimdi kapanmış olan İstanbul Fotoğraf Merkezi’nde katıldığım ve 6 ay süreyle hem eğitmenlik yapıp hem de eser ürettiğimiz 5 Usta 5 Atölye isimli Workshop’tur.


Erhan Bayladı'ya dair

Fotoğraf Sanatçısı, Yazar ve Müzik adamı olarak çeşitli sanat dallarını bir kimlikte toplayan Erhan Bayladı; Müziğe genç yaşlarında gitar ile başlamıştır. Özellikle Beyoğlu'nda birçok pavyon ve gece klübünde çalışmış, Solo Gitarist ve Basgitarist olarak bir çok sanatçıya eşlik etmiştir. O dönemlerde alto ve tenor saksafon da çalan sanatçı, bu enstrümanlarıyla da bir çok sanatçıyla beraber Anadolu turnelerine çıkmıştır. Erhan Bayladı aynı zamanda gençlik dönemlerinde hobi olarak yağlı boya tablo çalışmaları yapmıştır. Ancak yoğun iş hayatı ; bu uzun vakit ve emek isteyen hobinin önüne geçmiştir. 1990'lı yılların başında Türk Müziği ile ilgilenip birçok koroda Korist, Solist ve Ud Sanatçısı olarak görev yapmış, 2001 yılından itibaren Beylikdüzü Kültür Sanat Derneği'ni kurup, Türk Sanat Musikisi hocalığı ve koro şefliği yapmaya başlamıştır. Erhan Bayladı bugüne dek; 29 farklı makamda 70 tane sözlü eser bestelemiş ve bu eserlerin 19 tanesini “Kırçiçeği” adlı albümünde piyasaya çıkartmıştır. Sanatçı ayrıca 19 farklı makamda 16 tane Saz Semaisi, 2 tane Saz Eseri, 2 Tane Sirto ve 1 tane Oyun Havası bestelemiştir. Bu eserlerin 7 tanesi 2009 yılında Kalan Müzik'ten “Geçmişten Yansımalar” adlı albümü ile piyasaya çıkmıştır. Sanatçı aynı zamanda bu albümünde Ud çalmış, kendisine çok değerli saz üstadları eşlik etmiştir. Ud haricinde Tambur,Kanun,Bağlama gibi enstrümanlarda icra etmektedir. Erhan Bayladı gençliğinde yoğun iş temposundan dolayı uzak kaldığı 'Ressamlık' yeteneğine günümüz teknolojisi ile ayrı bir boyut getirmiştir. Kendisine has tarzı ile fotoğraf sanatında apayrı bir yeri olan Erhan Bayladı, daha çok doğa görüntülemeyi sever ve doğadaki dikkat çekici görüntüler objektifinin iştahını kabartır. Fotoğraflarında görenleri “Fotoğraf mı? Resim mi?” diye tereddütte bırakacak derecede tablovari görüntüler oluşturmayı seven Erhan Bayladı bugüne kadar birçok sergi açmış ve birçok yerde fotoğraf üzerine dersler vermiş, atölye çalışmaları düzenlemiştir. Batı Müziğine olan ilgisini gençlik yıllarında bırakmayıp, günümüze taşımak için, önümüzdeki günlerde çıkacak olan “1960'lı, 70'li” yılların tarzıyla ve sounduyla bestelediği “Those were 1960's” adlı albümünde, akustik ve elektrogitarı kendisi çalmıştır. Bütün bunların yanında ; Kitaplarını kendine has tarzı ile kaleme alan sanatçı, tüm eserlerini genellikle yaşanan olaylar üzerine yazmıştır. İlk öykü roman tarzındaki eseri:

“Kocamustafapaşa'lı Küçük Mustafa” sanatçının beş ile 13 yaşları arasında bir sur içi semti olan Kocamustafapaşa'da yaşadıklarını anlatır. “İnci Tanesi” isimli romanında ise aralarında yaş farkı olan iki kişinin birbirlerine karşı duyduğu sevginin naifliği ve inceliği anlatılır. Bu iki kişinin birbirine duyduğu sevgi, birlikte yaptıkları müzik ile âdeta ilahi bir aşka dönüşmüştür.

Yazarın üçüncü eseri olan: “Ol dedi oldu” adlı roman ise okuyucusuna : “Yok artık! Bu kadar da olamaz” dedirtecek kadar ilginç olayları barındırır içinde. Herbiri gerçekten yaşanmış sekiz hikayeyle oluşan romanı okuyanlar: “Tesadüf mü, tevafuk mu?” diye sorgulamaya başlar yaşananları düşündüğünde. Yeni kitapları üzerinde çalışmakta olan sanatçı, aynı zamanda yeni besteleri ve fotoğrafları ile okyanusa benzeyen sanat dünyasına bir damla da kendisi eklemek için çaba göstermeye devam ediyor.

Söyleşi: Dilek Bozkurt

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum