Salgın, sel, deprem, Afgan akını altında kaldık... Ortalık toz duman içinde (2)

Geç kalan idrak
Eh bu da bir şeydir. En azından düne kadar “Afgan göçü falan yok” diyenler sınırlarımızın 10 numara güvenli olduğunu söyleyenler bazı gerçeklerin geç de olsa farkına vardılar.Dediğim gibi bu da bir şeydir. Gelişmiş ya da gelişebilecek ülkelerde yönetimler vatandaşın önündedir.
Bilimsel çalışır, güçlü kurumları vasıtası ile bilgiye ulaşır ve o bilgiye göre akılcı kararlar alır, vatandaşın konforunu, sağlığını, güvenliğini ve geleceğini korur. Bizim ülkede ise böyle olmaz.Bir rezalet patlar. O rezaletin vatandaşın ve hatta topyekun ülkenin geleceğini risk altına sokar.
Yönetim ise kurumların sahip olmadığı, o kurumları liyakatle donatmadığı için gelişen olaylara hakim olamaz, gelmekte olanı görmez, gösterenlere kızar, sonuna kadar inkar politikası izler, inkar etmeyenleri hain ilan eder, sonunda olacak olan olur ve bu kez de geç kalmış tedbirlerle sorun çözülmeye çalışılır ama başarılı olunamaz. Bakın son 20 yıla hep böyle oldu.
Bilim, akıl, öngörü hep suçlandı, bilime öngörüye, akla hep hakaret edildi, hep bildiklerini okudular. Sonuç. Sonuç ortada. Sadece darbe girişimi bile bir önemli örnek. Göç konusu da aynı. Yıllardır düzensiz göçe karşı bağırdık bağırdık, bağırdık. Ne faşistliğimiz kaldı, ne insan haklarına saygısızlığımız. Gerçek faşistler bize faşist dediler, gerçek özgürlük ve insan hakkı karşıtları bizi insan haklarına karşı olmakla suçladılar. Gelinen nokta bir kez daha ortada.Ve şimdi “Evet Afgan göçü varmış ama burası yol geçen hanı değil”
Buna “Öğleden sonra günaydın” denir.
Ama hiç yoktan iyidir. Güneşin batışını hep birlikte seyrederiz.
 

Dingo'nun ahırına hoşgeldiniz
En sonunda ana muhalefet olarak bilinen partinin genel başkanından Türkiye’deki yasa dışı göçmenlerle ilgili bir kelime duyabildik. “Esad’la anlaşıp Suriyeli misafirlerimizi evlerine geri göndereceğiz” dedi. Doğrudur.
Olması gereken budur. Esad’la anlaşıp, güvenliklerini garanti altına alıp, yaşam koşullarının ve alanlarının insani hale getirilmesi için elden gelen her şeyi yapıp geri yollamak gerekir.
Bu göçmenlerin bazıları Türkiye’de çalışıp, üretime kayıt dışı da olsa katkı sağlamaktadır, bir bölümü yardımlarla yaşamakta, bir bölümü ise benim ilk geldikleri günden başlayarak uyardığım üzere mafyalaşmakta, suç örgütüne dönüşmektedir, hatta dönüşmüştür.
Geri dönüşlerini bir düzen, bir intizam içinde yapabilmek için de, öncelikle işsiz güçsüzlerin gönderilmesi ile başlanmalı, suça bulaşmış olanlar hemen gönderilmeli, ekonomiye katkı sağlayanlar ise kayıt altına alınmak koşulu ile çalışma izni ile Türkiye’de belirli bir süre kalabilmelidir.
Ama 5 yılı aşan misafirliklerde geri dönüş oranı çok düşüktür. Gelenlerin yarıdan fazlası kalacaktır.Ve daha da vahimi Türkiye gerçek anlamda bir “yol geçen hanı”dır.
Hadi diyelim ki, Suriye komşumuzdur, burada olan insanlık dramında bizim de suçumuz ve payımız vardır ve bu yüzden bu insanlara kapımızı açmak boynumuzun borcuydu. Peki kardeşim, sınırlarımızı delik deşik eden Afganlılar neyin nesidir! Sınırlarımızı delik deşik etmekle kalmayıp, evlatlarımızı da delik deşik eden bu gizli işgal ordusu nasıl olur da elini kolunu sallayarak bu ülkenin her tarafında gezebilmektedir.
Siz bunun Türkiye’ye yönelik bir saldırı, bir plan olduğunu fark etmeyecek kadar mı basiretsizsiniz!
İran Devleti babasının hayrına mı tırlar dolusu, büyük bölümü 20-40 yaş arası “erkek” Afgan’ı Türkiye sınırına getirmektedir? Bunun Türkiye’nin geleceği, iç düzeni, ulusal ve dahi vatandaşlarının kişisel güvenliği için oluşturduğu tehlikeyi görmek çok mu zordur!
Sayın ilgili bakanlar, bu gelen güruha karşı bu umursamazlığın nedeni nedir? Burası Dingo’nın ahırı mıdır?
Yoksa ABD’ye sadece Afganistan’a asker yollama değil, Afganlıları bu ülkeye doldurma sözü mü verilmiştir! Canım memleketi yaşanmaz hale getirme arzusu bilinçli bir tercih midir yoksa bir şuursuzluğun sonucu mudur!
 

Sağlık Bakanlığı'ndan saçma ötesi 4. doz
Türkiye’nin en temel sorunu daha doğrusu AK Parti döneminin en temel sorunu ile bir kez daha karşı karşıyayız. Kalitatif ile kantitatif arasındaki yarışın bir kez daha kantitatif yerine sonuçlanması ile.Yani niceliğin niteliğin önüne geçmesi bir kez daha başımıza bela oluyor.
Türkiye’de son dönemde bir “miktar” şehveti yaşıyoruz. Her şey sayı ile büyüklük ile ölçülüyor.Bilmem kaç bin kilometre yol yaptık mesela. O yolların ne kadarı gerçekten gerekli idi ile başlayıp o yolların kalitesi ne, ne kadar zaman dayanır, yenilenme maliyeti Türkiye’ye yük olur mu sorusu sorulmadan yapılan. Aynı şekilde “Şu kadar havaalanı yaptık.”
Peki 2 milyon garanti verilmişken 61 kişinin geldiği havaalanı yapmak marifet midir demeden. “Şu kadar ihracat yaptık.” Peki o ihracatı yapabilmek için ne kadar ithalat yaptın ya da ihracatından elde ettiğin katma değer ne kadardı diye sorup gerçekle yüzleşmeden.
Hep kocaman kocaman içi boş bir anlam ifade etmeyen sayılar. Şimdi Sağlık Bakanlığı da aynı furyaya katılmış görünüyor. Sağlık Bakanlığı yeni bir duyuru yaptı.
Şöyle diyor:
“4. doz 3. dozdan 21 gün sonrasına sağlık personeli ve 60 yaş üstüne tanımlanmıştır.

Ayrıca 15 yaş üstü herkese ve 12 yaş üstü kronik hastalığı olanlara tanımlanmıştır. PCR pozitifliği sonrası aşı uygulaması 3 aydan 1 aya çekilmiştir.”
Hiçbir bilimselliği olmayan, hiçbir veriye dayanmayan, hiçbir aklı başında ülkenin uygulamadığı bir 4. doz uygulaması. Sinovac aşıyı yok hükmünde sayan ve Sinovac olanlara 2 doz Biontech yapmayı hedefleyen ama hiçbir veriye, hiçbir bilgiye dayanmayan bir uygulama.
Sadece yurt dışına çıkacak olanların zorunluluk nedeniyle yapması gereken ama hiçbir gerekliliği kanıtlanmamış bir 4. doz. Dahası Bilim Kurulu’nun da bu hiçbir bilimsel tarafı olmayan uygulamadan haberi yok.Yani onların önerisi falan da değil.
Türkiye’de 20 milyona yakın aşı olmayı reddetmiş insan varken, onları aşılamak ya da onları aşı olmaya ikna etmek yerine hiçbir anlamı olmayan 4. doz aşı uygulaması. Niye!
Çok basit.
Sayılarla hava atmak için. 100 milyon aşı yaptık, 200 milyon doz aşı yaptık, 300 milyon doz aşı yaptık diyebilmek için. Sonra da “ABD’den daha çok aşı yaptık, Avrupa’dan daha çok aşı yaptık” diye hava atmak için. O aşılar bir işe yarayacak mı ya da gerekli mi? Tabii ki değil. Ya da bilmiyoruz. Başka yapan yok, araştırma da yok. Ama mühim olan bilimsel olması değil ki!
Önemli olan “Sayılarla hava atmak.”
“Benim vatandaşıma aşı feda olsun” diyebilmek. Oysa herkes biliyor ki, sırası geldiği halde aşı olmayan o 19 milyon kişi aşılanmadıkça bana değil 4, 40 doz aşı yapsalar hikaye.
Bu salgın yine bitmez, yine bitmez. Ama bakanlık biliyor ki ikna etmek zor iş. Zorlayıcı tedbir ise siyaseten riskli. O zaman ne yapalım? Eldeki aşıyı olmak isteyene dayayalım. En azından çok yaptık deriz. Bu uygulamanın ortaya koyduğu tek gerçek şu.
Sağlık Bakanlığımız inaktif Sinovac aşısının yok hükmünde olduğuna karar verdi. Peki bu durumda “yerli aşıyı” nasıl yapacaklar insanlara? Onu da düşündüler mi acaba!
NOT: Sağlık Bakanlığı bu uygulama ile ilgili olarak bir veriye sahip ise yani hastanelerde yatan veya hayatını kaybedenlerin durumu ile bağlantılı bir aşı etkinlik verisi elde ettiyse bunu gizlemeyip paylaşmalı.
 

Aşıdaki stratejisizlik gün yüzüne çıktı
Herkes soruyor yanıt arıyor ? Dördüncü doz aşı randevuları açılmış, ne yapalım?
Ne cevap vermeli? Dünyada dördüncü aşı uygulayan kimse yok, uygulamayı bırakın bu konuda -benim bildiğim- yapılmış bir klinik çalışma dahi yok. Ancak bağışıklık uzmanlarının, bazı temel bilim çalışmalarına ve genel bağışıklık bilgilerine dayanarak çıkarsamalar yapmaları, varsayımlarda bulunmaları lazım.
 

Stratejisiz, plansız aşı uygulaması
Zaten bizim aşı programımız – stratejisi, planı olmayan bu faaliyete program denebilirse- başından beri çıkarsamalar ve varsayımlar üzerinden yürüyor. Pandemi koşullarında bir miktar çıkarsama ve varsayım kaçınılmaz tabi, ama miktarı çok önemli. İkincisi yaptığınız bu varsayım ve çıkarsamaları dürüst bir şekilde bilim çevreleriyle ve halkla paylaşmanız, şeffaf olmanız gerek. Bilim çevrelerine elinizdeki verileri açarsınız, halka anlaşılır bir dil kullanarak adımlarınızı ve yürüttüğünüz mantığı anlatırsınız. Bana ne, ben bunların hiç birini yapmam, şark usulü evirir çevirir, güne uygun şeyler söylerim derseniz, güven kaybedersiniz. İnsanların giderek artan bir çoğunluğu dediklerinizi yapmaz. Zorlama, yasak vb getirirseniz de siz arkanızı döndüğünüzde yan yollara baş vurur, inanmadıkları, sizin onları inandıramadığınız davranışları benimsemezler. Vatandaşın maskesini çenesinde taşıması, ilk fırsatta çıkarması, karantinaya girmemek için test olmaktan kaçınması, karantinayı kırması, pozitifken başkasının HES kodunu kullanması vs gibi olumsuz örnekler döne döne anlatılıyor. Her toplumda az sayıda bir grup bu tür yollara baş vurur. Ama bu davranışların giderek yaygınlaşması, vatandaşın otoriteye güvenmediğini, ona tehdidin büyüklüğünün anlatıl(a)madığı ve hep birlikte salgını yenmek konusunda motive edilemediği anlamına gelir. Bu başarısızlıktan da vatandaş değil, salgını yönetimi sorumludur.
 

Kafalarda soru işaretleri oluştu
Aşılamaya zaten daha klinik çalışması ilk hedefine bile ulaşamamış Sinovac aşısının klinik çalışma metodolojisini bozarak başladık. Bir acele, “müjde verme gayreti” içinde hedeflenen katılımcı sayısının yarısı bile tamamlamadan, esnetip sündürerek başarılı sonuç ilan edildi. Ama hem bu zorlama, hem Sinovac dışındaki aşılar (mRNA aşıları ve Astra Zeneca) hakkında hiç bir bilimsel bilgiye dayanmayan ileri geri konuşmalar kafalarda soru işaretleri yarattı. Yine de salgın koşullarında koruyuculuk rakamları ihtimal, düşük olsa da aşı olmak iyidir diye, aşılama konusunda bilgisi ve uyanıklığı yüksek kesimler gidip Sinovac aşısı oldular. Sonraki aylarda Sinovac’ın koruyuculuğunun, mRNA aşılarından hayli düşük olduğu, üstelik şirketin, yeni ortaya çıkan varyantlara karşı etkinliğini denemek için yeni çalışmalara yatırım yapmadığı iyice netleşti.
 

Üçüncü doz aşının anlamı ne?
Mayıs ayında ABD ve AB gibi süper aşı oburlarının aşı kampanyaları, belli bir doygunluğa ulaştı ve diğer ülkelerin mRNA aşılarını tedarik etmesi nispeten kolaylaştı. Sağlık Bakanı, daha önce kötülediği mRNA aşılarından birinin (BioNTech) geleceğini müjdeledi. Güvenilirliğinin ne kadar düştüğünün farkında olduğundan da bu müjdeyi, canlı yayında Uğur Şahin’e bağlanıp teyid ettirdi. Bütün stratejisizlik ve plansızlığa rağmen yine de ülkeye önemli miktarda etkili aşının gelmesi olumlu dedik. Üzerimize ışık hızıyla gelen Delta varyantı meteorundan hiç olmazsa bazı canları kurtarmanın pratikte uygulanabilir tek yolu buydu.
 

İki sinovac bir Biontech !
Sanıyorum (Zira Bilim Kurulu’nda ne tartışıldığı devlet sırrı) Bilim Kurulu’nun önerisiyle, daha önce Sinovac ile aşıladığımız en riskli gruplarımızı meteorun altından çekmek için üçüncü bir doz olarak BioNTech uygulanmasına karar verildi. İki Sinovac üstüne BioNTech ile yapılmış hiç bir klinik çalışma yoktu, ama böyle bir çalışmayı yapıp sonuçlarını bekleyecek vakit de yoktu. Şöyle bir akıl yürütme uygulanmış olmalı: “Sinovac’ın, Wuhan’da çıkan koronavirüse karşı koruyuculuğu düşük, tek doz BioNTech bile çift doz Sinovac’dan daha koruma sağlıyor. Üstelik Sinovac’ın Delta varyantına karşı etkinliğini bilmiyoruz, şirket bu konuda hiç bir çalışma yapmadığı için öğreneceğimiz de yok. BioNTech’in ise Delta varyantına etkili olduğunu biliyoruz. O zaman Sinovac ile bir miktar bağışıklık yaratılmış, yüksek risk altındaki gruplarımıza 4-5 ay aradan sonra BioNTech ile bir hatırlatma aşısı yapmak çok büyük ihtimalle faydalı olacak.” Evet bu bir çıkarsamaydı, ama bağışıklık biliminin temel ilkelerine ve o zamana kadar koronavirüsle yapılmış aşı bağışıklık çalışmalarının verilerine uygun bir çıkarsamaydı.
 

Bakan sinovac yetersizdi demeliydi
Yapılması gereken, bakanın çıkıp, dürüstçe “Sinovac aşısının koruyuculuğu istediğimiz kadar yüksek değil. Kış aylarında elimizde o olduğu için onu uyguladık ama şimdi bağışıklığınızı pekiştirmemiz lazım, daha etkili BioNTech’i getirdik, üçüncü doz olarak yapacağız” demesiydi. Ama tabii bu daha önce yapılan Sinovac ısrarının hatalı olduğunu kabul etmek oldurdu. Doğruyla barışmak yerine “Biz üçüncü dozu açtık, siz hangisini olursanız olun” dendi. Vatandaşa ne gerekçe açıklandı ne yol gösterildi.
Vatandaş bu kararı nasıl versin? Pazardan meyve alışverişi yapılmıyor. Tabi ki arkasından kaos geldi. İnsanlar hangi aşıyı yapacaklarını bilemediler. Konuyu bilen bilmeyen herkes kafasına göre önerilerde bulundu. Bu kafa karışıklığı doğal olarak, hem daha önce iki doz Sinovac olmuş olanları, hem hiç aşılanmamış olanları olumsuz etkiledi, kuşkuları arttırdı. Bu arada miktarını bilemediğimiz bir grup vatandaş da gidip üçüncü doz Sinovac aşısı oldu. Onların da Sinovac artı BioNTech grubunun da enfeksiyondan korunması hakkında, hem bize hem dünyaya gerekli verilerin toplandığına şahit olamadık.
Döne döne aynı kişileri aşılamak yerine hiç aşılanmamışlara birinci dozlarını yapmak, herkesi korumanın en iyi yolu.
Bu kafa karışıklığını ve kuşkuları giderecek, toplumun değişik kesimlerine güvenilir buldukları insanlar, kanaat önderleri yoluyla ulaşacak yaygın bir aşı iletişim kampanyası, nedense yapılmadı, yapılmıyor. Onun yerine Sağlık Bakanı zaman zaman çıkıp, nereden nasıl bulunup hesaplandığı belli olmayan, kafaları daha da karıştıracak açıklamalar yapıyor. Mesela birkaç gün önce en iyi sonuçları üç doz Sinovac ile aşılanmış olanlarda alıyoruz dedi. Neye dayanarak dedi, nasıl olumlu sonuçlar, bir paylaşsalar da verileri görsek.
 

Delta yine yeniden kasıp kavuruyor
Şimdi olması kaçınılmaz olan gerçekleşiyor. Bulaştırıcılığını suçiçeği virüsü kadar arttırmış Delta varyantı, turizm uğruna açılıp saçılmış, nüfusunun ancak üçte biri o da son haftalarda aşılanmış memleketi kasıp kavuruyor. Vatandaşın aşıların koruyuculuğu, koruyuculuğun ne zaman başladığı, aşılansa da kişisel maske, mesafe, kapalı alanlardan uzak durma gibi tedbirlere sıkı sıkıya uymaya devam etmesi konusundaki bilgisi eksik. Her türlü yanlış inanış kol geziyor. Aşılar konusundaki tereddütler özellikle belli gruplarda yüksek oranlarda devam ediyor.
 

Yapılması gereken yapılmıyor
Bu ortamda yapılması gerekenler çok belliyken yapılmıyor. Onun yerine önce bir dördüncü doz ilan ediliyor. Hangi gerekçeyle, nasıl bir bilgiye dayanarak, hangi hesaplamanın, modellemenin sonucuna göre bilemezken saatler sonra randevu sistemi iptal oluyor, dördüncü dozun yalnızca belli ülkelere seyahat edeceklere, o ülkelerin isteği yüzünden yapılacağı söyleniyor. Artık rutin hale gelen yap bozlardan.
Ben kendi hesabıma, beni arayanlara, üçüncü dozdan bir ay sonra uygulanacak bir dördüncü dozun katma değerinin, hem aşılananlar hem çevreleri için minimum olacağını söyledim. Esas yapılması gereken hiç aşı olmamışları bir an önce aşılamak. Bu aşamada hem onları hem toplumu en çok koruyacak eylem bu.
Hem ülkenin hem dünyanın önceliklerine dikkat etmek gerek
Pandemiden çıkmak için bilimsel yöntemle veri toplamak, toplanmışları akıllıca kullanmak ve önceliklerin net olduğu, kar zararın

iyi yapıldığı bir stratejiye uygun davranmak lazım. Bu ülkede de böyle, dünyada da. Dünya Sağlık Örgütü geçen hafta elinde bol aşı olup vatandaşlarına üçüncü doz aşı yapmayı planlayan ülkelere, dünyada hala nüfusunun yüzde onunu bile aşılayamamış ülkelerin çoğunlukta olduğunu, bütün ülkelerde nüfusun yüzde kırkını aşılayamadan pandemiden çıkamayacağımızı, ekonomilerin ve hayatlarımızın normalleşmeyeceğini hatırlattı. Döne döne aynı kişileri aşılama politikasının adil olmadığını, akıllıca hiç olmadığını söyledi. Hani adı üstünde pandemi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi