Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Satılık

Bugünlerde kadim dostum Sezai Sami ile görüştüğümden ona ulaşan haber ve bilgileri ağzından cımbızla alarak aktarmaktayım. İster ülkemizde yaşanan ister bölgemiz ve dünyamızın en uzak yerlerinde yaşananları dostları ve sevdikleri tarafından bilgilendirildiğini gayet iyi bilmekteyim ve bu bildiğim gerçekleri aktarmak toplumsal sorumluluğum gereği.

“Latin Amerika”nın ismi bizde saklı ülkesinin hem yer altı zenginlikleri, toprağının verimliliği ve genç nüfusa sahip olması hem de tarihi ve jeopolitik konumu nedeniyle kapitalist emperyalistlerin her zaman ilgi odağı olmaya devam etmekte. Sadece ilgi odağı olsa sorun olmuyor ama ülkenin iç işlerine de müdahale edilmekte. Ülkenin 18. ve 19. yüz yıldaki yöneticileri bir öncekilerinden farksız hatta daha da pohpohlanan ve şatafat içinde yüzerken aslında müflis devletin yoksul yurttaşlarını görmezden geldiler. Şaşaalı debdebeli yaşantılarını devam ettirmek için ilkin borç almaya teminat için ülkenin yeraltı zenginliklerini bereketli topraklarını rehin verdiler geri ödeme yapılmayınca bunları yok pahasına sattılar.

Bu ülkenin günümüzdeki müflis yöneticileri sırçalı köşklerinde, yalılarında ve günümüzdeki adıyla “High Hill” de yaşamlarını sürdürmekte. Yöneticisi ve maiyeti bu “yüksek tepe” denilen çok odalı yerde ülkeyi yönetmekte. Bunların dillerine ballandırarak doladıkları yüz yıl önceki yöneticinin ülke topraklarını birer birer satarken, ülkenin parasının basımını tefeci/bankerlere kaptırdı. Devlet yönetiminde de etkili olan bu tefeci/bankerler komşu ülkelerle çatışmaları körükleyip bu kargaşa ve çatışmadan diğer ortaklarının nasiplendirdi. Yani bu ülkeye silah ve askeri malzeme aldırtarak zenginliklerine zenginlik kattılar. “Toplumsal” değerleri dikkate almayan “hep bana rab bana” söylemini kendine kılavuz alan sistemde toplumun menfaatleri diye bir şey yoktur; varsa yoksa baş yöneticinin hayaller âlemindeki kişisel çıkarı önemlidir.

Dün ülkenin arazilerini, yer altı kaynaklarını maliyesini satan yöneticilerin adları bugün ülkenin birçok yerlerindeki köprü, geçit ve tünellere adları verildi. Darbe dönemlerindeki omuzu kalabalık, yakası kalkık ve beli silahlı yöneticilerin yarattığı baskı, şiddet ve yasaklar günümüzde daha da artarak devam etmekte. Darbeci yönetimin ekonomiden sorumlu bakanının seçimler de kurduğu partinin hükümet kurmasıyla devlet kurumları özelleştirilip satmaya başladı. Devletin altyapı hizmetlerinin düne kadar kendisi yapıyordu darbeciler ve ardından bunların gelmesiyle birlikte “devlet ayakkabı, ceket, peynir, halı yapmamalı” dedi ve ardından iletişim, madenler, demir ve deniz yolları, elektrik, baraj başta olmak üzere kamu yararı hizmetler ve üretimden çekildi. Bu kurumlar uluslar arası sermaye ve onun yerli işbirlikçilerine satıldı. Böylelikle özelleştirmenin yani satılmanın önü açıldı.

“High Hill şişmanı” denilen başkanla birlikte özelleştirme ve satma işlemleri artarak devam etmekte. Hatta yeni formüller bulunarak “yap işlet devret” modelinin önünü açarak devlet güvencesinde teminatlar verdiler. Vatandaşın zaruri ihtiyaçlarından olan su, elektrik, doğalgaz, iletişim, ulaştırma hizmetleri devlet teminatında ki şirketlere verilirken yurttaşın kimlik bilgileri de onların eline teslim edildi. Şirketler günlük ve aylık gelirleri anlaşmanın altında kaldığında abonelerine fiyat ayarlaması adı altında zam yaparak vatandaşı soymasına devlet göz yummakta. Bizim dilimizdeki “deli Dumrul” gibi köprüden geçen de geçmeyen de ve alt yapı hizmetleri az ya da çok alan da fark etmiyor yurttaştan metazori olarak vergi adıyla haracını almakta.

Ülkenin kurumları, toprakları ve kamu hizmetleri özelleştirme adıyla satıldı başka ne satılacak diye düşünülürken sağlık alanında yurttaşın DNA’sı satıldı. Kapitalist/emperyalist güçlerin çıkarları için komşu ülkelerde çıkardığı savaşta ilkin lojistik sonra alenen askeri hizmetler ve ülke içinde onların hâkim olduğu üsler kurmalarına izin verildi. Ülkenin vatan toprağı ile birlikte yurttaşlarını satmış en son ne kalmış diye düşünürken bir de ne görelim bu çıkar güçleri için askerlerinin çatışmasını ölmesini istemiş. Doğaldır ki bu yasama ve yürütmenin başı satmaya ve özelleştirmeye izin verirken elbette yargıda onun dümeninde gitmekte. Yasa ve kararnameler delinip kişiye göre uygulanır hale getirildi.

Bu Latin Amerika ülkesinin ““High Hill” başkanı Karun gibi zengin olurken her kim ona muhalif ve sözünün üstüne söz söyleyecek olsa bu gazeteci, yazar ve aydın olması pek önemli değil gece yarısı yatağından kaldırılıp gözaltına alır tutuklanır ve hiç kimseden bir ses çıkmaz. Böyle durumlar için bizim ülkemizde bir söz vardır, “ üzerlerine ölü toprağı serpilmiş”. Bu ülkeden fazla bilgi alınmaz dışarıyla bağları yoktur, sistemden beslenen basın ve çıkar çevrelerinin anlattıkları güllük gülistanlıktır.

Geçen yazıda dediğimiz gibi bu Latin Amerika ülkesindeki durum bizim ülkemizde olsaydı ne yapardık?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi