Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Savaş ya da salgın hastalık

Toplumsal tarihimizi yazılı belgelere dayanarak öğreniyoruz. Yazının günlük yaşamda kullanılması haberleşme, iletişim ve antlaşmalar sonucu belgelendirmeler toplumsal yaşama geçtiğimizin önemli belirtileridir. Toplumsal yaşam yöneten ve yönetici olarak özelde yönetimi elinde bulunduranların kendi çıkarına uyulmasını istediği kurallardı. Dünden bugüne değişen çok şey oldu ulaşım, iletişim, kullandığımız alet ve edevatlar hatta kullandığımız dili de bu çerçevede değiştirdik ama değişmeyen tek şey iktidarı yöneten ve yönetilendi. 
Nerede ve nasıl olduğu pek önemli değil önemli olan iktidar erkine sahip olma ve yönetme hemen her durumda kendini göstermekte. Yönetim erkini elinde bulunduran güçler yasaları ve kuralları baştan belirledi. Farklı coğrafik yer ve farklı dil ve inanışa sahip olsalar da hep aynı egemenlik ve ayrıcalıklı yaşam anlayışlarına sahipler. Hatta yönetilenlerin içinden arabulucu olarak gelip yönetici olsalar bile günümüzdeki gibi zengin sevici onların çıkar ve menfaatlerini koruyan oldukları görülmüştür. 
Savaş ve işgaller egemen güçlerin çıkarlarına hizmet ettiği gibi güçlerine güçte katmıştır. Savaş ve sonrasında yönetim erkini elinde bulunduran güçler sözde toplumun çıkarı diyerek çok çalışmayı, vergiyi hatta angaryayı sırtlarına yüklerken sorgulamadan çalışmalarını ve vermesini istemiştir. Savaşta sorgulamadan çarpışmaya gönderilenlerin ağızlarına bir parmak bal çalınarak devleti yönetenlerin ulvi çıkarları için ya gazi ya da şehit olmakta. Silah yapan ve satan kadar orduya giyim ve gıda satanlar ise hem savaşta hem de savaş sonrasında ekonomik yükünü doldurur. Oysa yönetilen topluluk ise daha çok sefil ve körü körüne biat etmeye başlar. 
Salgın hastalıklar yokluk, yoksulluk, sefillik ve savaşın getirdiği baskı ve kısıtlamalar sonucunda başta gıda ve su olmak üzere temel ihtiyaç bulamama olduğu gibi, temizlik yapılamamasından kaynaklanan hastalıklar baş göstermiş ve geniş bölgeye yayılmış. Günümüzdeki gibi ulaşım teknolojisi olmadığından her tarafa yayılmamış olabilir ama o bölgelerken kaçanlar tarafından bu hastalıklar taşındı. Dün yeterli sağlık ve ilaç olmadığından günler, aylar hatta yıllar bu hastalıkla mücadele ile geçti. Su ve gıda başta olmak üzere temel ihtiyaçlarını bulamayan yurttaş ölüme terk edildi. 
Geçen yüzyılın başında kapitalist/emperyalizm 1. Paylaşım savaşı yalnızca bir savaş değildi. Yokluk, sefalet, açlık ve salgın hastalıklarla yaşayanların karşılaştıkları sorunlar vardı. Bundan ders çıkarmayan egemen güçler 2. Paylaşım savaşını çıkardılar. Bu her iki paylaşım savaşı eski kıtalar üzerinde oldu yine yönetilenler sefillik içinde olup yine mağdur edildiler. İktidar erkini elinde bulunduran güçler bu savaşlardan ders çıkarmadılar yerel ve bölgesel savaşları körüklediler. Savaş, yoksulluk, sefillik ve açlığın getirdiği yokluk nedeniyle yetersiz beslenme, hijyen olmayan ortam ve temel sağlık hizmetlerinin yetersizliği nedeni birçok bulaşıcı ve tanısı konulmamış hastalıkları gündeme getirdi. Sağlıkçılar bilinen bulaşıcı hastalıklara karşı önlem alırken, bugünlerde küçük bir bölgede başlayan “korona” yani “Covit-19” hızla küremizin her tarafına mutasyon geçirerek yayılmakta. 2019 Aralık ayında baş gösteren bu salgın çok kısa bir sürede yer küremizi sardı. Küresel savaşlar bile bu kadar hızlı değildi. Bu salgın hastalık herkesi hazırlıksız yakaladı ve bırakacağı hasarda ağır olacağına benziyor.   
Savaşta olduğu gibi bu salgın hastalıkta da gıda, su, temizlik ve sağlık malzemeleri dün olduğu gibi bugünde bulunamamakta. Devleti yöneten güçler yurttaşından her türlü vergisini olmadı ek vergisini alırken bu gibi durumlarda karşılıksız olarak bunları temin etmesini bilmesi gerekir. Yurttaşını bu salgın hastalıkta bir başına bırakmak olmamalı. Nasıl savaşta başkomutan oluyorsa yönetici, bunda da baş sağlıkçı baş tedarikçi olmalı.  
Her şeyin başı sağlık diyen yönetim erki dün ister Avrupa ve diğer ülkeler ile bu toprakları yönetenler olsun salgın hastalıklarda hep başka şehre göçerlermiş. Tarihçi Nükhet Varlı “Avrupa ve Osmanlıda Kara Ölüm” adlı kitabında “veba” salgınında yaşananları anlatmakta. Yöneticiler kim olursa olsun kendi canını kurtarırken yurttaşları bir başına bırakıp sağ kalırlarsa “benim” demekte. Günümüzdeki yöneticiler de sağmal olan yurttaşının ağzına bir parmak bal çalarken birlikte yönettiği güçlerle paslaşarak onlara “işmar eylemekte”.   
İyi günde herkes dost ama kötü günde, hastalıkta ve darda kimin kim olduğu o zaman ortaya çıkar, yaşamın “turnusol” u bugünler olsa gerek.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi