Kentsel dönüşüm mü? kültürel yok etme mi?

Nüfus artışının belli noktalarda yoğunlaşması insan topluluklarının hayvancılık, tarım, ticaret ve zanaat olarak farklılaşması örgütlenme, eğitim, sanat ve yaptıkları işte uzmanlaşmasıyla kimlikleri ve toplumsal yaşam kuralları belirlenmeye başladı. Toplumların kültürel, ekonomik politik ve toplumsal yaşamlarında ki değişiklikler ve özellikler, onlarda köklü değişiklikler yarattı. Yaşamlarındaki bu köklü değişiklikler kültürel, ekonomik ve politik güçler dengesinin dağılımında farklı ellerde toplanması toplumsal çözülmeyi de beraberinde getirdi. Kırsalda çözülme başlarken kentlerde yoğunlaşma başladı. Kentleşme ve büyüme süreci ile birlikte buralara gelenlerin başta yaşaması için ekonomik kaynak kullanımı, mekân ve eğitim sorunu, merkezi ve yerel yönetimlerin sorunuydu.
***
Ülkemizdeki kentleşme sorunu doğa koşullarının etkisi yanında ekonomik, politik ve dahası askeri baskılar neticesinde zorunlu göçtü. Sanayi ve ticaret merkezi belli şehirler olması nedeniyle köyden şehre akın başladı. Kırsal alandan kent merkezlerine göç sanayi ve ticaret alanlarının yakınında hızlı ve plansız mekânların oluşmasına imkân sağladı. Ekonomik ve politik nedenlerle göç olgusu kentlerde düzensiz ve hızlı nüfus,  yaşam maliyetini arttırmakta yeni sorunlar ortaya çıkarmakta. Özellikle sorunlar konut, su, enerji, kanalizasyon, çöp ve atık toplamada kendini hissettirirken eğitim, sağlık ve kültürel hizmetlerin gereksimi için de yatırım gerektirmektedir. Yetişmiş insan ve yatırım kaynakları buralara yapıldığından kente bağımlı yeni bir toplumsal yaşam anlayışı oluştu. Bu anlayış dengesiz ve eşitsizliği getirdi. Ekonomik, politik ve kültürel temelde sosyal yaşam anlayışı kendine özgü biçime büründü.
***
Hiçbir birey hiçbir koşulda sosyal yaşamdan mahrum kalarak yaşamayı tercih etmez; birileri onu mecbur eder. Sosyal devlet olgusu, anayasal temeldeki insani haklar ayırımsız ve ayrıcalıksız olarak uygulanması gerekir. Oysa son yıllarda kentlerimiz pazarlanarak ve paranın simgelediği bir meta haline getirildi. Kentteki yaşam ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ilişkiler dışındaki tümü toplumsal hafızadan silinmekte, toplumsal yaşamın bir öznesi olan kent halkı nesne haline getirilmekte.Toplumsal yaşamda ortaya çıkan ve köklü değişimleri içeren kentleşme bireyleri mekanik hale getirirken “toplumsal yabancılaşma”  belirgin bir biçimde hissedilmeye başlandı.
***
Kapitalizm, dahası egemen güçler, topluma ekonomik, politik hatta askeri baskı yapsa da baskı altındaki toplum direnir. Topluma ekonomik, politik ve askeri baskı değil sadece  “sadaka vererek” ilkin adlarını sonra kültürlerini değiştirip yok ettiğinde onları kolayca yönetir istediğin bir kaba kayarsınız.
 Merkezi ve yerel yöneticiler topluma son otuz yıl içinde sadaka dağıtarak üretimden koparmakta, ekonomik özgürlüklerini ve benliklerini yok etmekte. Şimdilerde sokak, cadde, mahalle, ilçe ve yörelerinin adlarını silip değiştirmekte. Adları değiştirilen ve kültürleri yol edilen toplum sessiz filmin sessiz seyircisi haline getirilmekte.
***
Bugünlerde kentsel dönüşüm adı altında merkezi ve yerel yönetimlerin başlattığı çalışma plan ve projeden yoksun toplumun haberi olmadan demokratik sivil kurumların bilgisi alınmadan birilerine rant sağlamak amacıyla başlatıldı. Dün hazine arazilerini imara açarak işe başladılar. Bugün ise belediyeler ve il özel idareleri tarafından çarpık kentleşme ve görüntü bozuyor denilerek yenileme ve düzenleme çalışması adı altında “kentsel dönüşüm” planları yapılmakta. Bu konularla ilgiliÜniversitelerden, Mimar ve Mühendisler Odasından ve diğer toplumsal kurum ve kuruluşlardan bilgi alınmadı. Mevcut yöneticiler bu kurumları ve toplumu pay-pas ederek ben istediğimi yaparım demekte. İstanbul’un Başıbüyük, Gülsuyu, Gülensu, Ayazma, Tozkoparan ve daha nicelerinde yaşanan çelişki ve kargaşayla toplumsal kaos yaratılmakta.
***
Kentsel planlamanın bilimsellikten, ekolojik ve toplumsal bilinçten yoksunluğu, içme suyu havzalarının işlevini kavrayamaz kişiler tarafından imara açmakla “kentsel reform” niyetini de böylece göstermiş olmakta Oysa topraktan yararlanma hakkı toplumun çıkarına göre kullanılmalı. İktidar ve yerel yönetimler rant politikalarını bırakmalı; toprakların yağmalanması ve doğal kaynaklarımızın talanına dur denilmeli.
***
Evet, sermayenin rengi yer küremizin en ücra yerine kadar girdi; sırtımızdaki elbiseden ayağımızdaki ayakkabıya, hastalandığımızda aldığımız ilaçtan yediğimiz gıdaya, haberleşmeden eğitime tüm alanlarda kapitalizmin tekelci (emperyalist) anlayışı bizleri nesne haline getirmeden “insan olma değerlerimize” sahip çıkıp, “kültürel yozlaşma ve kimliksizleştirmeye dur” diyelim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri