Mektubuma başlarken...

“Sevgili arkadaşım, mektubuma başlarken evvela selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim..”   diye başlardık yazmaya mektubu. 
Her kelimesini özenle seçmeye çalışır, hal hatırını sorup selam yollladığımızda  kimseyi unutmamaya gayret gösterirdik.
Uzun bir döneme imzasını atmış  sosyal olaydı mektuplaşmak. 
Güvercinleri, ulakları, aracıları, postacıları kullanmışız mektuplaşmak için.
Türküler yakmışız sevdiğimizden mektup alınca. Yas tutmuşuz yine türkülerimizde mektuplarımız kesilince. 
Zor olsa da güzel günlermiş.
Bütün insani duyguları katlettiğimiz gibi mektupta okuduğumuz,  yazdığımız insani duygularımızı da yitirdik galiba.
Teknolojiye yenilmeyen duygumuz mu kaldı?
İnternetin keşfi bizim robotlaşıp umursuzlaşmamıza mı gerekçe oldu?
Mektubun ölümüyle birlikte binlerce yıllık bir kültür birikimi, bu birikimin yazılı ve sözlü edebiyata yansımaları, gündelik dilde kullanılan ifade biçimleri, deyimler, sözcükler birkaç on yıl içinde sessizce kaybolup gitti. 
Yoksa ölen biz miydik?   Bilemedim..
90’lardan sonra  doğan genç hanımlar, delikanlılar için hiçbir şey ifade etmeyen mektup  Orta yaş ve sonrası i için ise bu sözcük buruk bir nostaljiyi, hüzünlerin, sevgilerin, hasretlerin ve yüreklerin derinliklerinden gelen can yakıcı duyguların sessizce çekilip gitmesini anlatıyor.
Yazdığı yada okuduğu mektup’ları hatırlayınca eskilere karşı bir of çekmeyen var mı o zaman ve kültürde yoğrulmuşlar arasında?  Of ki ne offff…
Mektup, binlerce yıllık insanlık tarihinde haberleşmenin başlıca kaynağı, milletlerarası ilişkilerin yazışma aracı, hükümdarların ve merkezî yönetimlerin taşra ile konuşan dili, seyyahların ve tüccarların hafızası, kültür ve medeniyetlerin irtibat köprüsü, ediplerin ve filozofların çoğu defa ilhamlarını ve görüşlerini yazıya döktükleri bir mecra olmuştur. Tarih dönemlerini ve savaşları başlatıp sona erdiren, siyasette, felsefede, sosyolojide çığır açan mektuplar vardır. 
Sevdiklerimize erişme imkanının her an elimizin altında olması ve saniyeler içinde gerçekleşebilmesi onlarla haberleşmeyi sıradan, kuru, zevksiz ve niteliksiz bir eylem haline mi getirdi acaba?. 
Oysa sevgiliye, anne babaya ya da evlada mektup yazmanın ya da yazılan mektubu okumanın, sevgi, saygı, merhamet, hüzün gibi yürekleri kabartan yoğun bir duygu atmosferi içinde gerçekleşmesinin yanında, kağıda dökülen cümlelerin estetik ölçüler içinde zerafetle ele alınmasının yerini ne doldurabilirdi ki?
Mektup devrine yetişemeyenlere, o güzel duygulara bir türkü armağan edip başlayalım yazının sonunu.
Bir of çeksem karşıkı dağlar yıkılır
Bugün posta günü canım sıkılır
Sıkılır aman aman
Ellerin mektupu gelmiş okunur
Benim yüreğime hançer sokulur
Sokulur aman aman 

VESSELAM
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri