Sevmek Zamanı

Üç kız arkadaş birlikte zaman geçirmek için, Büyükada’da bir eve gidiyor. Ev uzun zamandır boş ve bir sayfiye evi burası. Üst kattan bir müzik sesi geliyor. (müzik sesinin de nasıl ve nereden geldiği belli değil) ve üç kız sesleri duyup birbirlerine bakıyor. 
Eve girseniz, hiç tanımadığınız bir adamı evde görseniz ne yaparsınız? Çığlık çığlıga polis ya da tanıdık birilerinin numarasını arardınız değil mi? Burada öyle olmuyor işte...
Misafir kızlar korkuyor tabi, ev sabibi olan Meral’e kalıyor evi kolaçan etmek. Yukarıya çıkıyor ki bir de ne görsün? Koskoca bir resim çerçevesi karşısında bir adam tek başına oturmuş, onun fotoğrafına bakıyor. 
***
Kız usulca geliyor ve adam şaşırmış gibi yerinden kalkıyor.
“Hırsız değilim ben.” 
Kız da soruyor; ”Kimsin sen, burada ne arıyorsun, ne zamandır buraya geliyorsun?”
“Tam bir yıldır geliyorum buraya.”
Kız;”bir şey soriciğim, kimsin ne iş yaparsın?”
Boyacıyım, yukarıda bir evi boyuyoruz, geçen yıl bu evi boyamıştık vs... bir konuşma geçiyor.
Kız birden; ”istersen git” diyor sakince...
***
Tabi izlerken ne oldu, burada ne oluyor hali yaşıyor izleyen. Sene 1964. O zaman öyle dolandııcılar, hırsızlar, köşe başlarını mesken tutmamış. İlişkiler dostça, aşklar, sevdalar saf. Adam koca köşke giriyor, sadece duvarda bir kadının fotoğrafı ile zaman geçirip, ona duyduğu aşk ile mutlu oluyor. Şaka gibi değil mi? 
Şaka değil elbet, bu bir sinema. Metin Erksan’ın yönetmenliğini yaptığı, Müşfik Kenter ve Sema Özcan’ın oynadığı “sevmek zamanı” adlı film... Film, çekildiği tarihte gösterilecek sinema bulunmadığından, yıllarca kenarda köşede kalmış. 2007 yılında DVD lerin çıkışıyla insanlara ulaşmış.
***
Neyse biraz daha filmi anlatayım. O birlikte gelinen kızlar bir daha ortalarda yok. Neredeler bilmiyorum. Başrolde olan kadın, elinde bir kitapla uzanıp, daha yeni gördüğü ve aşık olduğu adamı düşünüyor. Kitap ta, Ovidis’in, sevişme yolu isimli kitabı. Sevişme dedimse yanlış anlamayın, Ovidis, latin edebiyatı şairlerinden ve romalı. Mitolojik kahramanların olmayan aşklarına yazdığı mektuplarla ünlü sürgün bir şair. Edebiyat hayatının bir bölümünde erotik şiirleri mevcut.
***
Daha sonra filmin gidişatında, tahmin edeceğiniz gibi kız da Müşfik Kenter’e(Halil) aşık oluyor ve onu sevmesini söylüyor. “Ben buradayım, karşındayım. Artık bu aşkı beraber paylaşiciğiz” diyor. Halil, ”Nayır, nayır! ben sana değil, resmine aşığım. Ölünceye kadar da onu seviciğim. Seni seversem bir gün ellerini benden çekersin” diyor.
O günden sonra da Halil nereye gitse resim yanında geziyor. Vapurda, dere tepe dolaşırken hep yanında koca resim çerçevesi...
***
Aradan günler geçiyor, nihayet udi arkadaşının ısrarı ile İstanbul’a gidip Meral’i bulmaya karar veriyor. O da ne daha kızı görür görmez; “seni istemiyorum, geldim ama gidiyorum.” deyip arkasını dönüyor. Kız peşinden tabi. Bu arada Meral’in Başar isimli sevgilisi var. Halil’i oracıkta dövdürüyor. Filmde tuhaf şeyler oluyor elbet sürekli. Fazla konuşma yok, arada sessiz sinema gibi. Hele Meral’in, Başar ile evleneceğini okuyan Halil’in bir gelinlikçiye gidip, gelinliği mankenle birlikte satın alması sahnesi var ki, ne diyeyim bilemedim.
***
Metin Erksan’ın, 2009 da yaptığı bir konuşmasına ulaştım. Türk sinemasının dönüm noktasının televizyonların gelişi ile olduğunu anlatıyor. Yani 1970’li yıllar. İlk sinema filmleri yapılmaya başlandığında sessiz olarak çekilmiş. Fakat, türkiye’yi anlatan kitapların olmaması, sinema arşivi olmaması sebebiyle çerden-çöpten şeyler çekilmiş. 1945 yılında Nurullah Ataç’ın söylediği bir sözü vurguluyor; “İsa’dan önce, isa’dan sonra değil de, sinemadan önce, sinemadan sonra” lafını kullanmak daha yerinde olurdu.” Ve devletin elinde bir sinema arşivi olmayışından bahsediyor.
***
Atatürk’ün 1930 yıllarında sinema ile ilgili söylediği söz de çok değerli; “sinema; barutun  ve kıtaların keşfi kadar önemlidir.”
Sinema filmine yeninden dönersek, muhteşem İstanbul manzaraları var. Siyah beyaz çok güzel fotoğraflar mest ediyor. Eski filmlerin en sevdiğim taraflarından biri de bu; İstanbul’u, beton yığınına dönüşmemiş hali ile izlemek. Yollar bomboş, caddeler de araba yok. İstediği yerde duruyor araçlar. Maslak ta çekilmiş sahneler, büyükada da çekilmiş sahneler muhteşem. İnsanlar daha kibar, saygılı. Mesela çoğu filmde insanların sanat müziği yanında, Bach dinlediğini duyarsınız. Her evde piyano oluşu da bana hep düşündürücü gelmiştir.
Bir yılı daha gerilerde bırakırken, biraz eğlenelim, gülelim ve yeni yıla gülümseyerek kapılarımızı açalım diyerek, tesadüfen bir müzik dinlerken karşıma çıkan bu filmi anlatmak istedim bugün. Okuduktan sonra merak edip izlersiniz diye umuyorum.
***
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi