Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami'den

Zorunlu yasaklı günlerde sevdiğimiz, yaşamın en zorlu dönemlerinde dert ortağı olduğumuz dostlarımızla epeydir görüşemedik. Kimi evinde kimi küçükte olsa yazlığında kimi de yurt dışında ikinci ikamet yerinde olduğundan haberleşemedik. Geçen gün güneş tepeye gelmeden pek ender olarak kahve keyfi yapıyordum, bu esnada telefon da şarjda olup ısrarlı olarak çalıyordu. Aceleyle koşup prizden fişini çıkarıp "alo" dedim. Karşımda ki "unutulduğumu sanmıyorum ama "mayıs ayına" girdiğimizi biliyor musun" dedi.  Haklıydı "mayıs ayına" girdik ve kadim dostumu unutmadım.

Telefon görüşmemizde Sezai Sami ile toplum ve ekonomiyle ilgili konulara girdik. O da benim gibi dışarıya çıkmıyor, eşi kronik rahatsızlığı nedeniyle zorunlu olarak evinde, çocuğu işe gidiyor. Hafta da bir de zorunlu market alış verişine gitme dışında oturduğu sitenin bahçesine bile inmiyor dolaşmıyor. Yıllar önce zorunlu devlet güvencesinde onbir yıl her şeyden uzaktı ama şimdi kendi istekleri ve toplumun sağlığı için uzak kalınmakta.

Salgın hastalık hepimizin yaşamı süresi içinde bu kadar büyük ve geniş çevreyi sarmıyordu. Ülkemizde 1950'li yılların ikinci yarısından sonra özellikle çocukları etkileyen boğmaca ve kuşpalazı hastalığı yaygındı. Yüksek ateş ve nefes almada zorluklar birçok çocuğun daha büyümeden bedenleri toprağa karıştı. Aynı yıllarda Malatya da kız çocukları olan Halime ana bir yaşına gelmeden anasının adını verdiği Hatice bebe; İstanbul da Kocamustafa paşa semtinde Fatma ana ise kara gözlü kızını Bahtiyar'ı tüm sağlık önlemlerine rağmen üç yaşında toprağa verdi.

1950'li yılların sonu ve 60'ların başında özellikle köyden kente göç ve ardından çarpık kentleşme alt yapı hizmetlerinin olmayışı, temizliğin yersizliği yanında temiz suların sağlıklı olmayışı nedeniyle kolera ve sarılık da yaygındı. Doğu Roma Bizans'a başkentlik etmiş olan İstanbul gibi bir kentin sur içi alt yapısı kimi yerde yok kimi yerde yetersizdi. Hele kentin fabrikaların yoğun olduğu Zeytinburnu, Bakırköy, Rami, Bayrampaşa ve çevresindeki çarpık kentleşme nedeniyle alt yapı hizmetleri yoktu. Vatandaşlar mahallelerinin köşe başlarına kurulan kurnalı çeşmelerden ya da evlerinin bahçelerindeki kuyulardan suyu temin ediyor, atık sularda kanalizasyon olmadığı için bahçelerinin bir köşesindeki kubur çukuruna dökülmekteydi. Böylece atık sular içme sularına karışıyordu.

Ülkenin ekonomik ve sanayi açısından en önemli kenti İstanbul da basın da buradaydı. Anadolu'nun kıraç ya da bakir kentlerinde bunlar olsa bile dikkat çekmiyordu. Büyük Şair Nazım bu durumu 1961 yılında "hoş geldin bebek" dizelerinde anlatmaya çalıştı. Yıl 1970, Sunay cumhurbaşkanı, Demirel başbakan, İstanbul belediye başkanı doktor Fahri Atabey'di. Bayrampaşa ve çevresindeki mahallelerde kanalizasyon yok, içme suları genellikle yurttaşlar evlerinin bahçelerindeki kuyulardan temin etmekte. Bu nedenle kirli su temiz suya karışıyor. Dışişleri bakanı eski emniyetçi ve valilerden Çağlayangil Bursa'da ki çiftlik evinde ekoseli levreğini ABD elçisiyle birlikte yemekle meşguldü. Bayrampaşa'daki kolera vakası çok yayılmadı ama onun bıraktığı arazlar yaşayanlarda iz bıraktı. O bölgede kolerayı yaşayanların birçoğu başka yere taşınmış bile olsa da akciğer hastalıklarına bağlı solunum yetmezliği, yüksek ateş, koah, nefes darlığı sıkça görülmekte.

***

Benimde tanıdığımı belirttiği eski İETT araç sürücülerinden Mümin ile devamlı görüşüyormuş. 1970'li yıllarda Bulgaristan'dan buraya göç etmiş, eski vatandaşı olduğundan yasal hakkını kullanarak çift vatandaşlık hakkını almış. Yılın büyük bir bölümünü orada geçirdiğinden emekli maaşını da oraya taşımış. İlk geldiğinde çevirdiği maaşı üç bin leva olurken şimdi sekiz yüz levaya düşmüş. On yıllık sürede bu kadar değer kaybına bir anlam veremiyormuş. Sadece kendisimi bizde bu sıkıntıyı yaşamaktayız, basınımızın anlı şanlı ekonomi uzmanları bile tam dan yarıma geçti.

Sezai Sami son anlattığı konu hepimiz ilgilendiriyor. Yöneticilerimiz, anlı şanlı her şeyin uzmanları ve bir de dost bildiği kişilerin kendilerinin dışında kimsenin toplumsal konuları bilmediğini sananlara üzülmekte. Yaşamda bildiğimiz bir şey var "kim ne ekiyorsa önü biçecek".

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi