Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami'den öykü

Toplum olarak gerçekleri görmüyoruz ve aramıyoruz ama masallara ve filmlere inanıyoruz.

Kadim dostum Sezai Sami'de gerçekleri yazmak ve söylemekten bıkmadı. 

Yaşadığımız toplumun bireyleri anlaması için öyküler anlattı.

Sizinle paylaşıyorum;

"Öykü bu ya;

Öyle bir ülke ki toprakları tarihin belli döneminde uygarlığın beşiği oldu,

Savaşçı topluluklar da bu topraklara sahip oldu,

ama uygarlık anlamında onlara tabi oldu.

Bu topraklar uygarlık bakımından üstünlüğünü korudu,

aslında galip gelenleri yendi.

Bu topraklar, doğuyla batının, kuzeyle güneyin birleştiği yer.

Bu toprakların akan nehirleri, dik yamaçlı karlı dağları ve bereketli ovaları var.

Bu topraklarda yeşilin her tonu var,

Bu toprakların üç tarafı suyla çevrili,

Bu topraklar kimlere vatan olmadı ki,

Bu topraklar için kimler kan akıttı ve can aldı,

Bu topraklar köprübaşı,

Bu topraklar uygarlık tarihinin köşe taşı,

Bu topraklar üç dinin de olmasa olmazı,

Bu topraklardan geçenler kendilerinden bir şeyler de bıraktı,

Bu topraklarda doğanlar,

Bu toprakların suyunu içip havasını koklayanlar

Bu toprakların bereketli yiyecekleriyle karnını doyuranlar,

Demiri sadece kılıç değil orak, çekiç ve saban yaparak da yaşama uyguladı,

Bu topraklarda yaşayan öyle insanlar var ki...

Gerçekleri toplumun bilmesi gerektiğine inandığı için "sultana" bile dik durdu, işkencede dostlarını satmadı,

inançlarından taviz vermedi;

yağmurlu bir günde idama gülerek gitti,

17.yüzyılın başında Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri "dünyanın sonsuzluğunu, dünya da doğa kanunları üstünde olaylar olmayacağına inanmış" birinin katli sevap olduğunu beyan ettiklerinde dönemin aydını ulema Nadajlı Sarı Abdullah,

kementle boğulurken söylediklerinden hiç pişman olmadı.

17. yüzyılın ortasında insanlarında uçabileceğini kanıtlamak için Galata Kulesinden kanat takıp atlayarak Boğazı geçerek Üsküdar'a iner Hezarfen Ahmet Çelebi.

Ona imkân sağlamak yerine cebine bir kese altın konularak Cezayir'e sürgüne gönderildi;

19. yüzyıl sonlarına doğru ülkede insan hakları, demokrasi, emek ve özgürlük hareketleri başlamış ve dönemin aydını Namık Kemal, Kıbrıs'a sürgüne gönderilir ve öldürülür;

Ülke parçalanıp işgaline sessiz kalanlar, işgale direnen ve örgütleme yapanların katli sevap diyen fetva çıkaran "Sarayın Şeyhülislamı" idi;

Savaşta maddi ve manevi destekleyen en büyük müttefiki kuzeydeki devletin "yeni yönetimiydi".

Saltanatın bitmiş yönetimine karşı çıkan, gelecekte oluşturacağı iktidarına ortak istemedi.

Maddi ve manevi yardımları aldı ama getirenleri almadı;

Toplumsal yaşamın yeni oluşumunda "güzel insan" değerine sahip "Onbeşler" vahşice Karadeniz'in derinliklerine gömüldü;

Onbeşler 'in arkadaşlarının kimi hain tuzaklarda kahpece öldürüldü kimileri sürgüne gönderildi;

1940' ların sonundan itibaren baş jandarma ABD, ülkeleri bağış ve hibelerle kendisine bağımlı yaptı.

Ülkenin kimi generalleri " Amerikan yardımından bedava uçak almak varken T.H.K. nın uçak fabrikasına neden sipariş verelim" der.

Ülkenin gidişatına erken tanı koyup, iktidarın dışa bağlı bir yönetim olduğunu söyleyenler sorgusuzca gözaltına alınıp günlerce sorgulandı ve tutuklu kaldı.

Bağış ve hibelerin karşılığı olarak, ABD ve NATO'ya askeri üs verdi.

Ülkenin bir sömürge ve gizli işgal altında olduğu, bu nedenle ABD ye uygun yeniden biçimlendirildiğini söyleyenlere yerli işbirlikçilerden çok "kalubeladan" beri solcu olduğunu iddia edenler saldırır.

Kimi, "Gençlerin aklı buna ermez."

Kimi, "Biz eski tüfeğiz."

Kimi, "Yukarıdan haber bekleyin", demekte,

Oysa gencecik "hünerliler" doğru bir tahlil yaptı.

Olayın dışında kuş bakışı görenler ile olayın içinde mücadele edenle arasında kesin bir fark vardı.

Beklemek!

Zaten yıllardır bekleniyordu, ne yaptı yukarıdakiler?

Beklemek zamanı değil;

gün hedefe varmak için doğru ve gerçek olanı yapmaktı.

Başkalarının gücüyle harekete geçmek güdümlülüktü.

Yetersizde olsa da, kendi gücüne güvenmesi gerekiyordu.

Yıllar önce inançlı ve kararlı gencecik birilerinin yaktığı ateş sönmedi.

Birlikte yola çıktığı dostlarının birkaçı kendisi gibi bedeni toprağa karışırken, diğerleri yollarından ayrı düştü.

Atılan kıvılcım, yakılan ateş "yıllardır" yanmakta.

Dumura uğratılmış kafaları açtı,

paslanmış kasları harekete geçirdi,

umutsuzluğu umut, 

gücü güç yaptı.

Aradan geçen zaman da çok şeyler yitirildi

Kendisi gibi "hüner"li,

"Maruf" ve de kararlı,

baskı ve şiddetten yılmayan, işkenceye direnen, ser verip sır vermeyen ardılları, Prometheus gibi ateşi sırtlayıp taşımakta.

Evet, bu topraklarda bir parti, bir önder ve saymakla bitmeyen "güzel insan"  kimi yüz kimi elli yıl önce yola çıktı" dedi, Sezai Sami.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi