Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Şikayetim var...

Sarışınımm, gözlerimi gözlerinden alamadığım, fotoğraflarınla avunduğum,

Vuslatım…

Sözlerini ninni yapıp uyurken, güne düşüncelerinle başlıyorum. Ahhh bir de uyanınca “Günaydın” diyebilse idim.

Sırlarımı, dertlerimi, mutluluğumu anlattığım, öfkelendiğim dostum.

Dünyaya sen değilsin erken gelen, ben geç kaldım.

Sen devrimlerini yaptın.

“Selamünaleyküm” diyerek gittin.

Ben ise yetim, öksüz, boynu bükük kaldım.

Görenler, tanıyanalar anlatıyor. Çok güzel giyinirmişsin, erken gidişin o kadar şık olmadı.

Mavi gözlüm; kanadım, kolum kırık, yaslanacağım babam da yok. Ateş çemberi içindeyim. Defalarca buralardan gitmek istedim. Kendimden defalarca vaz geçtim de, sen bu topraklardasın ya, söz verdim ya gidemedim.

Sana verdiğim sözlerde durdum, Allah’a yemin olsun ki, senden başkasına bakmadım.

Duruşuna, bakışına, gülüşüne hayran olduğum…

Çatma, kurban olayım o güzel çehreni.

Yüzünü, gülüşünü sevdiğim. Her şeye rağmen ocağımız sönmedi.

Sen halen benim tek parlayan yıldızımsın.

Evet kızmakta haklısın, ama bu çocuğa bir gül…

Şunu da bilmelisin. Bunların birçok lafını sineme çektim. Ancak, yalanlarına, hırsızlıklarına, küfürlerine, edepsizce davranışlarına, toprağımızı satmalarına susmadım.

Paşam, kükremiş sel gibiyim, enginlere sığmıyorum. Yüreğim kabarıyor.

Bir sana nazım geçiyor, sana mızmızlanıyorum Atam. Bir sen nazımı çekiyorsun, çelik bakışlım.

Mustafa Kemal’im bugünlerde yine seninle yatıp, seninle kalkıyorum.

Ülkemin geleceği için bazı konularda suskun kalmış olabilirim. Ancak, kara peçeyle Milli Marşımızı okutmalarına susamam. Çünkü bu millete basit taytlar gibi kara peçede yakışmıyor.

Kartal bakışlım, kurduğun Cumhuriyette kara peçeyle İstiklal Marşını söylettiğim ve de sana ayyaş dediklerinde bir şey yapamadığım için özür dilerim.

Ancak, unutulmasın ki, İman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Atam, Samsun’a gelirken ve dahi ayrılırken şahit oldun. Karadeniz puslu ve hırçındır. Ben bu denizin çocuğu olarak hem asi hem de maviyimdir. Ne zaman nerede ne yapacağımı hayal dahi edilemez. Pire yüzünden çok yorgan yaktım.

Sarışınımmm, Mavi gözlüm, gülüşü güzel, kul hakkı yemeyen, adaletli Atam, sana bir takım şikâyetlerim var.

Ülkem iyi yönetilmiyor. Küresel aktörler garbın afakında bulunanlar dört bir yanımızı sardı. Ne istiyorlarsa verilirken, hiçbir komşusuyla geçinemeyen bir yönetim anlayışı var.
 

Hani iktidar ve muhalefette olanlara birazcık inanmasam vatan şuurunu yitirmişler diyeceğim. Birbirlerine hakaret etmekten, değerlerimizi unutur oldular.

Paşam çoğunluğu, oturdukları koltukları, kendi varlıklarını ve güçlerini korumak uğruna ülkede her türlü gerginliğe evet diyecek hale geldiler.
 

Başta ekonomi olmak üzere üretmeye değil de tüketmeye odaklandık. Gayri meşru işler artık normalmiş anlayışına sahip olurken geçim zorluğu çeken yurttaş ise daha da fakirleşiyor.
 

Sen gittikten sonra, tüccarlar yurtta ve dünyada barıştan, sevgiden değil, uyuşturucudan, kaçakçılıktan, nefretten, savaştan beslenir hale geldiler.

Çizdiğin sınırlardan elini kolu sallayarak giren yabancılar yüzünden huzurumuz kalmadı. Komşularımızla güzel ilişkilerimiz kalmadı. Dengeler bozuldu.

Gidişat böyle olunca ekonomide iyi gitmiyor. Komşularımızla ilişkimiz sıfır derecelere düşünce ticarette dibe vurdu.
 

Eğitim mi? Paşam keşke hiç o konuyu sormasa idin. Her yıl birkaç kez yapılan sistem değişikliği ile yazboz tahtasına dönmüş durumdayız.

Tarım mı? Elverişli topraklarımız, üretimin değersizleşmesi nedeniyle kaderine adeta terk ediliyor. Çölleşiyoruz. Köylü artık senin kabul ettiğin gibi efendimiz değil, yalvartılan, ağlatılan oldu.

Hayvancılığımız nerede ise biterken şahlandık diyen ülkenin yüz yıllık birikimini haraç mezat satan iktidar ise “onlar konuşur, ben yaparım” diyerek ülkeye yaptığı kötülüklerle övünür hale geldi.

Bir de yaşıma takılan konu var Atam. Psikolojim bozuldu. Hak etmediğim şeyler yaşadım.

Cumhurbaşkanım; çocuk “Samsun’dan bir daha gel” diyecekte, sana kıyamıyor.

Fakat Ulusuma senin huzurunda şunları söylüyor.

Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:

Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli-

Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;

Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

Saygılarımla, arz eder, ellerinizden öperim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi