Sırada 6 partili ortak miting var!

Bu memleketin mi diyeyim, bu dünyanın mı diyeyim, ''özel günü'' bitmiyor... Hadi, 14 Şubat Sevgililer Günü de hayırlı uğurlu olsun. Aşıkların gözü doysun...

Şimdi bir günümüz daha oldu: 12 Şubat!Gerçekten de siyasi tarihimize not düşeceğimiz bir gün oldu...

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 1. Meclis'in oluşumundaki ''fotograf'' tekrar çekildi... Siyasi tarihimizdeki üç ana akım, 100 yıl sonra yeniden ''ülkenin makus talihine dur demek'' için bir araya geldi...

12 Şubat'ta 6 lider, yuvarlak masa etrafında toplandı... Ortak deklarasyonun 28 Şubat'ta yapılması kararlaştırıldı...

28 Şubat'ın mana ve önemini biliyorsunuz... O da 14 Şubat Sevgililer Günü, gibi bir başka ''takvimlerde altı çizilesi'' gün... Tarihimizdeki ilk, ''post-modern askeri müdahale'' günü... 28 Şubat'çılar şimdi hapiste, ''80'lik askerlerimiz niye hapiste'' sorusunun yanıtı ise ''kabak gibi ortada'' duruyor... Öyle ya ''Biz niye hiç anı yaşayamıyoruz, niye anında tavır koyamıyoruz?''; illa ki aradan yıllar geçtikten sonra ''Yahu meğer Erbakan'ın hiç günahı yokmuş, bunları gördük de Erbakan'ın değerini anladık'' diyebiliyoruz...

Evet; 28 Şubat'a 28 Şubat'ta ortak tavır koyamadık, ''AKP'nin yaşattığı 28 Şubat'a'' ise solcusu-sağcısı, milliyetçisi-muhafazakarı ortak tavır aldı çok şükür! 12 Şubat ''AKP'nin 28 Şubat'ına'' karşı alınan ortak tavır olarak tarihe geçti... Tam da 28 Şubat günü açıklanacak deklarasyonla, bu ortak tavır perçinlenecek!

Çünkü ''sevgili'' aklı başında İslamcılarımıza göre bile, AKP iktidarı sayesinde 28 Şubat'ın bile ne kadar ''masumane'' olduğunu görmüş olduk. İslamcıların bile, 28 Şubat dönemini ''AKP döneminden çok daha iyiydi'' diye yad ettiği ''tuhaf'' ama ''özel ve güzel'' günlerden geçiyoruz...

Edindiğim bilgiye göre, 12 Şubat zirvesinde, deklarasyon için 28 Şubat tarihi özellikle seçilmedi... ''Bir pazartesi günü seçelim'' denildi... Malum, diğer hafta içi günler parti grupları oluyor ve Meclis çalışmaları sürüyor... Haftanın son günü cumaya gelindiğinde de, vekiller-siyasiler taşranın-seçim bölgelerinin yolunu tutuyor... Pazartesi günü böyle düşünülerek belirlendi...

12 Şubat'tan 1 hafta sonraki pazartesi biraz erken bulundu... ''İki hafta sonra olsun'' denildi.. Bir de bakıldı ki, iki hafta sonraki pazartesi, 28 Şubat'a denk gelmiş... Yani liderlerden hiçbiri ''28 Şubat haftanın hangi gününe geliyor ise o gün olsun'' derdinde değildi...

Dedim ya, 28 Şubat post-modern askeri müdahalesine bir ''nispet'' söz konusu değil ama; kuşkusuz ki ''toplumsal algı'' o yönde olacak... Zaten buradaki ''ince nokta'' da, toplumsal algının 28 Şubat'ı özel seçilmiş gün olarak algılamasında en ufak bir sakınca görülmemesi...

Kılıçdaroğlu'nun ''helalleşme'' çağrısı da zaten günlere-tarihlere fazla takılmamayı gerektiriyor...

Toplantıda ''kaynaşma'' hemen en başta olmadı.. Liderler birbirlerine epeyce samimiydiler, ama çantalarındaki fikirlerini hemen açmak istemediler. Duyarlı oldukları konuları öne çıkardılar kuşkusuz ama masadaki havayı bozmamak için epeyce ''muğlak'' konuştular.

Toplantıdaki en şen şakrak isim Meral Akşener'di. Kibarlıktan netleşmelerin olmadığı dakikalarda, hep ''çocuğun adını koymak, Akşener'in ''şöyle mi yapsak daha, yoksa böyle mi'' diyerek alternatifleri somut olarak ortaya koymasıyla sağlandı...

Davutoğlu Hocamızın konuşmayı ve fikirlerini ortaya koymayı sevmesi, çok fazla rahatsız edici olmadı. Hocamız, masada ''dominant olmaya'' kalkışmadı.

Kılıçdaroğlu tahmin edeceğiniz gibi ''poker face'' olmayı sürdürdü... ''Ev sahibi''ydi, ona uygun davrandı... Zaten Kılıçdaroğlu için zirvedeki en önemli yan, ''ortak fotograf'' verilmesiydi. Çünkü altı parti liderinin kendi aralarında diyalogları vardı. Ama ilk kez bir araya geliyorlardı.

Tabii bir de Babacan ile Davutoğlu ilk kez aynı ortamda buluşmuş oldular. Biliyorsunuz, yıllardır ikili olarak bile bir araya gelmiyorlardı. Aralarındaki ''soğukluk'' da kırılmış oldu. Anımsarsanız, Davutoğlu vakti zamanında Babacan'a ''ayrı partiler değil, tek parti olalım'' niyetiyle yaklaşmış. Babacan ise hiç oralı olmamıştı. Altılı zirve sayesinde, ilk kez birlikte davranmayı kabullenmiş oldular. Millet ittifakı, ''aralarındaki her neyse'' o soğukluğu da gidermiş oldu...

Kuşkusuz, şimdi ''alt komisyonlar'' kurulacak. Ekonomiden dış politikaya değişik alanlarda, her partiden temsilcilerin yeralacağı bu komisyonlar, aslında 2023'ün Hükümet programını oluşturacaklar... Buralardan çıkan ortak metin, Hükümet programında özetlenecek...

Bu çalışmalardan aslında, geleceğin bakanları ve bakan yardımcıları da şekillenecek. Bakanlar, büyük olasılık ağırlıklı olarak, bu alt komisyonlardan çıkacak. Bir nevi ''gölge kabine'' belirlenmiş olacak. Seçimlere doğru direkt bir kabine listesi hazırlanıp, seçimlere önceden bu listeye oy isteyerek mi girilir, bilemeyiz ama.. Büyük olasılık öyle olacak. Bakanlar ve bakan yardımcıları her partiden olacak şekilde çok geniş bir ''gölge kabine'' bu bahsettiğim...

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık seçimlerine, başkan adayları kabinelerini açıklayarak girer biliyorsunuzdur, Millet İttifakı bu sistemi getirecek gibi görünüyor. En azından cumhurbaşkanı yardımcılarının 6 partiden 5'inin liderlerinden oluşacağının ilanına kesin gözüyle bakabiliriz...

Kılıçdaroğlu daha önce de açıkladığım, ''genel başkanlığı bırakma'' ve ''tarafsız cumhurbaşkanı olma'' niyetini, masadaki ''tarafsız duruşuyla'' ilk kez ''prova'' etti diyebiliriz. Kılıçdaroğlu'nun önünde şu anda iki seçenek var; büyük olasılıkla seçildiğinde CHP'yi bırakacak, ama yabana atılmayacak bir diğer olasılık da CHP'deki koltuğunu bırakarak, adaylığını açıklayacak olması. Bu durumda CHP'den seçip, ilan edeceği CHP'li cumhurbaşkanı yardımcısı, aslında ''halefi'' mi olacak sorusunun yanıtı, ''kuvvetle muhtemel'' görünüyor.

Bazıları bu kısmı, CHP içinde bir yarış yaşanacaktır diye görebilir ama tüm iplerin seçilmiş cumhurbaşkanında olacağı bir dönemde, bu yarıştan önde çıkacak kişinin Kılıçdaroğlu'yla uyumlu olması gerektiğini de düşünmek zorundayız. Aksi halde, ortaya garip bir durum çıkacaktır.

Yuvarlak masaya dönecek olursak, ''top yuvarlaktır'' kimin önüne geleceği belli olmaz ama, masanın genişlemesi de söz konusu. Hüseyin Baş'ın partisi BTP gibi partiler de ittifağa girmeye yatkın görünüyor. Altılı zirve, yedili-sekizli zirveye de dönüşebilir.

Ama bombayı lafın sonunda patlatalım. 6 parti liderinin katılacağı, Millet İttifakı'nın ilk ortak mitingine de hazır olalım derim. 28 Şubat'taki deklarasyondan sonra, deklarasyonun ve yeni ittifağın hedefleri, il il gezilerek anlatılacak. En can alıcı etkinlik ise, 6 liderin el ele vererek çıktığı miting olacak.

İlk ortak miting için yer belli değil, tarih belli değil. O kısmı da, bizim televizyonculuk deyişimizle; AZ SONRA...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hakan Aygün Arşivi