Sözler yalan faiz gerçek oldu

Nureddin Nebati, Hazine ve Maliye Bakanı olalı 6 ay oldu. Nebati göreve geldikten kısa bir süre sonra, "Bir uyuyun altı ay sonra uyanın Türkiye'de. Çok farklı noktalarda olacağız" demişti. Nebati'nin 6 aylık döneminde vaat edilenin tam tersi bir tablo ortaya çıktı. Bu tür açıklamaları "zaman kazanma çabası" olduğunu hepimiz biliyoruz. Dostlar; bakınız. 'Kayış sıyırdı' diye bir laf vardır, aynen öyle devam ediyor. Bir kaosa doğru gidiyor ülkemiz. Buna dur demek zorundayız. Bakın bir yanda ekonomi diğer yanda gıda krizi öte yanda Mülteci belası. Mültecilerle mücadele konusunda nerede olduğumuzu İçişleri bakan yardımcısı İsmail Çataklı açıkladı. İsmail Çataklı, Acı gerçeği "2016’dan bu yana Türkiye’ye gelen ve kayıt altına alınan 122 bin Suriyeli ortada yok. Aradık taradık yoklar’ sözleriyle dile getirdi.
 

Düşen bir şey yok ki
Bu ülkede maalesef düşen hiç bir şey yok. Tam tersi, arttı. Düşüremezler de. O kabiliyete sahip değiller çünkü. Şimdi önümüzdeki Mart ayına tarih vermişler. Mart’ta da bir şey değişmeyecek ki. Mart’a kadar eğer insanlar açlıktan ölmezse, Haziran’daki seçimlerde gereken yapılır. Zaman kazanma taktiği. Başka bir şey değil. Şu an bir seçime gitseler çok büyük bir yenilgiyle kaybedecekler. Onların da kendilerine göre bir hesapları kitapları vardır. Ne düşünüyorlar bilemem. Ama gidecekler. Bu ertelemelerin yapılmasının sebebi, zaman kazanmak. (İşe yarar mı?) Hiç sanmıyorum.
 

122 bin Suriyeli kayıp, bulamadık
İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerine sığınmacılar, yasa dışı göç ve insan kaçakçılığı konularında bilgi verdi. Çataklı toplantıda bir itirafta bulundu. 122 bin Suriyeli'nin adreslerinde olmadığını söyledi. İsmail Çataklı şöyle konuştu: “Bizdeki 3 milyon 760 bin Suriyeli maksimum rakamdır. 8-10 milyon şehir efsanesidir. Bunun içerisinde askıya aldığımız 122 bin kişi de var. Bunları iki yıldır aradık, taradık, hiçbir yerde bulamadık, adreslerine gidip baktık, yoklar. Hiçbir kurumla temas etmediler, işlem yapamasınlar diye askıya aldık. 2016'dan bu yana 667 bin 854 kişi batıya geçiyor, tek tek kontrol ettik. Şu anda yerinde olmadığını tespit ettiğimiz de var. Suriyelinin Türkiye'de kayıtsız olma ihtimali sıfırdır.” CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan ise yaptığı açıklamada, “Geçen hafta Kırklareli'de sınırdan 20 kilometre uzakta yolda yürüyen kaçaklara rastladım. Binlerce kilometreyi aşıp buralara kadar geliyorlar. Bulgaristan'a geçememişler İstanbul'a gidiyorlar, jandarmaya haber verdim” dedi. Çataklı, 2016'dan bu yana 39 bin 319 göçmen kaçakçısının yakalandığını da açıkladı. Ancak bunlardan sadece 9 bin 459'u tutuklandı. 29 bin 860'ı serbest kaldı. Çataklı, “2016'dan bu yana yakalama sayısı 1 milyon 246 bin 376 oldu. Bu yıl da şu an itibarıyla yakalama sayısı 110 bin 968'e ulaştı. 35 bini sınır dışı edildi” diye konuştu.
 

Nereden nereye geldik?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım 2021'de katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamada Türkiye'nin ‘yeni ekonomi modeline' geçtiğini ilan etmişti. Erdoğan, “Yeni ekonomi modeliyle, yüksek faiz vererek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle, üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz” demişti. Ardından 2 Aralık 2021 günü Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan görevinden ayrıldı. Elvan'dan boşalan koltuğa Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati atandı. Nebati göreve geldikten kısa bir süre sonra ise şunları söyledi: “Hani şöyle hayal edersiniz ya ‘Bir uyusam da altı ay sonra uyansam’ diye… Bir uyuyun altı ay sonra uyanın Türkiye’de Çok farklı noktalarda olacağız.” Ancak Dostlar; ‘Kayış sıyırdı’ diye bir laf vardır, aynen öyle devam ediyor. İktidardan umut kalmadı. Bir defa israf olmayacak, tasarruf olması şart. Hırsızlık olmayacak, hırsızlığa göz yumulmayacak. Kendin de yapmayacaksın, kimseye de yaptırmayacaksın. “Fiyatlar düşer mi? " Düşmez. Her gün zamlarla devam ediyoruz. Günden güne içinden çıkılamaz bir hale geldi ekonomi. Onlar da ipin ucunu kaçırmış vaziyetteler. Umut aşılamak istiyorlar kendi kitlelerine. Ne işe yarayacak? Onlar da aslında ne yaptıklarını, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bir kaosa doğru gidiyor ülke. Sonunda bu noktaya geldi ülke. Getirdikleri nokta burası oldu.”
 

Çöküş ve tükeniş dönemi
Düne kadar kendisini ‘halkın hizmetkârı’ olarak tanımlayan, parmağında bir yüzükle yola çıktığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini ve partisini Türkiye Cumhuriyeti ve Devletle özdeşleştirip eşitleyerek, ciddi bir siyasal-ruhsal değişime geçişin işaretini verdi! Dostlar; Şahsına ve iktidara yönelik tüm eleştirilerin Türkiye’ye saldırı olduğunu öne süren böyle bir anlayışın demokratik siyasette yeri yoktur! Grup konuşmasında; “Dünyada her kim bu kardeşinize saldırıyorsa, Türkiye'ye saldırıyor demektir. Her kim AK Parti'yi kötülüyorsa, aslında Türkiye'yi hedef alıyor demektir.” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini ve partisini devlet olarak görmesi, tek adam-tek parti devleti zihniyetinin dışa vurumudur. Hiçbir demokrasi anlayışı ve demokratik yönetim kavramına sığmayan bu söylem, iktidar gücünün yarattığı algı bozulmasını gösteriyor.
 

AKP'den önce hiç bir şey yoktu!
Bu konuya girmeden anımsatayım; 9. Cumhurbaşkanımız Rahmetli Süleyman Demirel'in Erdoğan'a bir sözü vardır; sizden önce kimse bir şey yapmadıysa satıp savurduklarını baban mı yaptı?
Kendilerinden önce hiçbir evde buzdolabı, çamaşır makinesi, otomobil olmadığını, Türkiye’de ambulans havaalanı bulunmadığını, 30-40 yıldan bu yana eğitim veren üniversitelerin kendileri döneminde yapıldığını vb. söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendi içinde gerçeklerden uzak farklı bir dünya kurduğunu saptamak olanaklı. En son Van'da yaptığı konuşmada 1982 yılında açılan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi için 'Biz getirdik' diyerek kuyruklu yalanlara bir yenisini daha ekledi. Ne yazık ki artık inandırıcılığı da tükeniyor, söylediklerine kimse inanmıyor!
Demokrasiyi, demokratik siyasi mücadeleyi özümseyememiş olmasının en belirgin göstergesi; hiçbir eleştiriye tahammül edememesi, emrindeki avukat ordusuyla küçücük çocuklardan gençlere, yatalak yaşlılara, siyasi rakiplerine varana kadar 160 bini aşan hakaret davası açmış olmasıdır.
Devleti, ülkeyi, Türkiye’yi sadece kendisi ve partisiyle daim gören bu anlayışın varacağı nokta, kendisinden sonra Türkiye’nin de yok olacağıdır. Seçim kampanyasındaki vurgularından birisinin ‘Ben ve AK Parti giderse, Türkiye biter’ kurgusu olacağını söyleyebilirim. Kendisinden önce tek başına iktidar olup ülkeyi yöneten ancak bugün aramızda olmayan eski siyasi liderlerden ve siyaset sahnesinden silinen pek çok büyük partiden sonra da Türkiye’nin var olmaya devam ettiğini, bugün ve gelecekte de ilelebet var olacağını anımsatmak isterim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en büyük kaygısı, başta ekonomi olmak üzere diğer pek çok gerçeklerden kopmasına karşılık seçimi kaybedeceğini ve yakın siyasi tarihimizdeki çoğu lider ve partisi gibi yok olacağını anlamış olmasıdır. Aynı akıbete uğrayacak olmanın ruhsal-zihinsel-siyasal çöküntüsünden çıkabilmek için kendisini ve partisini devletle özdeşleştirerek kurduğu sanal dünyayla avunmaktadır!
 

Türkiye'nin dert haritası
Yapılan bir detaylı çalışma ile Türkiye’nin Dert Haritası çıkarıld. BU Dert Haritası Kitabı’ndaki 5 büyük ilin dertlerini de paylaşmak istedim ki halimiz nicedir görelim dostlar...

Ankara: Cezaevine giren hükümlü sayısında 3., kız çocuğu evliliklerinde 8., doğum yapan çocuk sayısında 11., iş kazası sayısında 4., iş kazası ölümlerinde 2. sırada yer alıyor. Geçici koruma altındaki Suriyeliler yoğunlukta. Ankara’da 104 bin 47 kişi işsizlik ödeneğine başvurdu. Şehir içi trafik yoğunluğu, merkezdeki hastanelerin kapatılması…
 

İstanbul: Suriyeli sığınmacıların en yoğun yaşadığı il. Kız çocuğu evliliklerinde 3., doğum yapan çocuk sayısında 2., uyuşturucu suçlarında cezaevine giren hükümlü sayısında, dava sayısında, iş kazaları ve iş kazası ölümlerinde 1. sırada. Müsilaj ve deniz kirliliği sorunu var. İstanbul’da 460 bin 892 kayıtlı işsiz bulunmakta ve İstanbul işsizlikte Türkiye binincisi. Kiraların fahiş fiyatlarda artması, trafik yoğunluğu, depreme dayanıksız binalar, çevre ve yeşil alan tahribatı ise İstanbul’un dertlerinden sadece birkaçı.

İzmir: Geçici koruma altındaki Suriyelilerin yoğun olduğu üçüncü il İzmir oldu. İzmir’de kayıtlı 139 bin 38 işsiz bulunuyor. İş kazalarında 2. Sırada yer alan İzmir, iş kazası ölümlerinde de 3. Sırada. Kız çocuklarının evliliklerinde ise İzmir 10. Sırada yer alırken, suça sürüklenen çocuklar bakımından ise 2. Sıradadır. Doğum yapan çocuk sayısında 7. Sıradaki İzmir’deki intihar ölümlerinde ciddi derecede artık gözlemlenmekte.
Bursa: Bursa 107 bin 997 kayıtlı işsizle 4. Sırada yer alırken, kız çocukları evliliklerinde 18. Sırada yer alıyor. Doğum yapan çocuk sayısı bakımından 13. Sıradaki Bursa, suça sürüklenen çocuk sayılarında 4. Sırada. Uyuşturucu suçlarında 6. Sırada, cezaevine giren hükümlü sayıları bakımından 5. Sırada, iş kazalarında 5. Sırada, iş kazası ölümlerinde 4. Sırada ve Suriyelilerin en yoğun yaşadığı iller sıralamasında ise 10. Sıradadır.
 

Antalya: 101 bin 106 kayıtlı işsizle 5. Sırada yer alan Antalya, cezaevine giren hükümlü sayısı bakımından 4. Sırada yer alıyor. Doğum yapan çocuk sayısında 17. Sırada yer alırken, suça sürüklenen çocuklarda 6. Sırada bulunuyor. Antalya iş kazalarında 6. Sırada, iş kazası ölümlerinde 8. Sırada, uyuşturucu kullanımında 5. Sırada bulunurken hayvancılık ve tarımda teşvik azlığı, tarım alanlarının imara açılması, işçe suyu yetersizliği, tarihi yapıların korunmaması gibi dertlere de sahip.
 

Türkiye’deki diğer bazı illerin dertleri ise şöyle:
Aydın: İntihar sonucu ölümlerde 1. sırada yer alması. Diyarbakır: Doğum yapan çocuk sayısında 4. sırada.

Gaziantep: Geçici koruma altındaki Suriyelilerin yoğun olduğu 3. il olması. Nikahsız evliliklerin yaygınlaşması. Kız çocuğu evliliklerinde ilk sırada yer alması. Doğum yapan çocuk sayısında 3. sırada yer alması.
 

Tarım enflasyonunda yeni rekor
Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı resmi verilere göre, tarım ürünleri üretici fiyat endeksi yıllık yüzde 154,97, aylık yüzde 16,18 arttı. Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım ÜFE) mayısta bir önceki aya göre yüzde 16,18, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 154,97 artış gösterdi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mayıs ayına ilişkin Tarım ÜFE verilerini açıkladı.Buna göre, söz konusu endekste mayısta bir önceki aya kıyasla yüzde 16,18, geçen yılın aralık ayına göre yüzde 100,17, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 154,97 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 57,05 artış gerçekleşti. Sektörlerde bir önceki aya göre değişimlere bakıldığında, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 6,11, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 9,46, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 16,73 artış kaydedildi.Ana gruplarda aylık bazda tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 4,38, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 14,88, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 59,15 artış hesaplandı.En Yüksek Yıllık Fiyat Artışı Lifli Bitkilerde Yıllık Tarım-ÜFE'ye göre 8 alt grup daha düşük, 2 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 55,11 ile diğer çiftlik hayvanları ve hayvansal ürünler, yüzde 61,80 ile koyun ve keçi, canlı, bunların işlenmemiş süt ve yapağıları oldu. Yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla yüzde 273,94 ile lifli bitkiler, yüzde 230,22 ile sebze ve kavun karpuz, kök ve yumrular olarak belirlendi.Aylık Tarım-ÜFE'ye göre 9 alt grup daha düşük, 1 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Bir önceki aya göre artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 1,34 ile diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler, yüzde 2,22 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular olarak sıralandı. Aylık artışın yüksek olduğu alt grup ise yüzde 18,28 ile canlı sığırlar (manda dahil), bunlardan elde edilen işlenmemiş süt oldu. Bir önceki aya göre azalış gösteren alt gruplar ise sırasıyla yüzde 5,10 ile lifli bitkiler, yüzde 3,97 ile canlı kümes hayvanları ve yumurtalar olarak tespit edildi.Endekste kapsanan 82 maddeden 18'inin ortalama fiyatında azalış, 48'inin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşirken 16 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı.
 

Tarım alanları yok ediliyor
İktidar tarım politikalarıyla çiftçiyi borç batağına sürüklerken gıda enflasyonu da 3 haneli rakamlara doğru seyrediyor. Son 30 yılda 4,8 milyon hektar tarım alanı kaybedildi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 12 Haziran Toprak Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada, gıdaya erişimde toprağın en önemli değer olduğuna dikkat çekti. Bayraktar “Ülkemizde tarım arazileri yıldan yıla azalıyor, kırsalda genç nüfus azalıyor, maliyetler nedeniyle çiftçi üretmekte isteksiz davranıyor. Sonuç olarak son yıllarda Toprak Bayramı, bayram coşkusu ile kutlanamıyor. Ülkemizde topraklar yeteri kadar korunamıyor” dedi. Bayraktar, şunları söyledi: “Yüzölçümü 78,35 milyon hektar olan Türkiye’nin, uzun ömürlü bitkilerle beraber toplam arazi miktarı, 1990-2020 döneminde 27,9 milyon hektardan 23,1 milyon hektara geriledi. Yani 30 yıllık bir süreçte 4,8 milyon hektar tarım arazisini kaybettik.”
 

Konya’da tarım alanı küçüldü
Önemli tarım kentlerinden Konya’da da ekilebilir toprakların azaldığına dikkat çeken Bayraktar sözlerine şöyle devam etti: “Ülkemizde en fazla tarım arazisine sahip olan Konya ilinde, son 10 yılda tarım alanları yüzde 10,5 azalmıştır. Aynı dönemde tarım arazilerinin en fazla olduğu illerimizden sırasıyla Şanlıurfa’da yüzde 16,6, Sivas’ta yüzde 17,8, Yozgat’ta yüzde 15,7, Çorum’da yüzde 12,5, Adana’da yüzde 12,4, Mersin’de yüzde 13,1, Kırşehir’de yüzde 17,6, Mardin’de yüzde 12,9, Edirne ilinde yüzde 14,0, Malatya’da yüzde 11,9, Muş’ta yüzde 12,3, Hatay’da yüzde 16,9 ve Kastamonu’da yüzde 13,4 oranında azalma gerçekleşmiştir.”


***KUTU***
Ucuz tatil hayal oldu

Bu yıl savaş nedeniyle hedefleri alt üst olan turizmci yüzünü yerli turiste döndü ancak fiyatların geldiği seviyeden dolayı vatandaş için uygun fiyatlı tatil bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. TÜİK'in ülke genelindeki ortalama fiyatları bile otellerin kişi başı konaklama fiyatlarının uçtuğunu ortaya koydu. Turizmci son 12 aylık dönemde iç turizmin yüzde 50-100 aralığında zamlandığını söylüyor ancak aynı dönemde Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) ülke genelindeki ortalama fiyatları bile otellerde bir gece konaklama ücretinin yaklaşık yüzde 200 zamlandığını ortaya koydu.
Turizmin yeni virüsü enflasyon: İki kişilik en ucuz tatil 15 bin TL’den başlıyor. Geçen yıl bazı bölgelerde yüzde 50'lere çıkan otel doluluklarındaki yerli turist payının bu yıl yüksek enflasyon nedeniyle yüzde 20'lere inmesi bekleniyor. Sektör temsilcilerine göre, bu yıl iki kişilik bir hafta tatil 15 bin TL'den başlayınca tatil gün sayıları azaldı. Pandemiden sonra toparlanamayan turizm sektörüne geçen yıl yerli turist can suyu olmuştu. Bu yıl hem oda fiyatları hem de akaryakıta gelen zamlardan sonra yükselen bilet fiyatları, yerli turist hareketliliğine balta vurdu. Okulların kapanmasıyla tatil sezonu başladı ama geçen yıl otel doluluklarının yüzde 30-50’sini karşılayan yerli turistin bu yıl doluluklardaki payının yüzde 20’lere inmesi bekleniyor. Bu azalışta etkili olacak bir nedenin, İngiltere ve Hollanda pazarındaki hareketlilik olduğunu belirten sektör temsilcileri, asıl nedenlerden birinin ise yüksek enflasyon etkisiyle azalan alım gücü olduğunu aktardı.c Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Bülent Bülbüloğlu, “İç pazarda hareketlenme başladı ama yeterli değil. Onun da sebebi enflasyon. Maliyet artışlarıyla birlikte otel fiyatları ve ulaşım giderleri yükseldi. Bu yüzden iç pazarda hareketlilik beklentisi olsa da geçen seneki trafiğin olması zor görünüyor” dedi.
 

En ucuz tatil 15-20 bin lira
Bu yıl iki kişilik bir tatilin ortalama maliyetinin temmuzda 15-20 bin TL’ye çıkacağını söyleyen Alanya Turistik İşletmeciler Derneği (ALTİD) Başkanı Burhan Sili, vatandaşın ancak tatil gün sayısını azaltarak ya da tercih ettiği lokasyonu değiştirerek tatile çıkabildiğini anlattı. Yüzde 100’ün üzerinde artan maliyet artışları nedeniyle iç pazar fiyatlarında artış yapmak durumunda kaldıklarını kaydeden Sili, “Yapılan artışlar tesisten tesise değişiklik gösteriyor. İç pazara yer ayırmak isteyen bir tesis yüzde 50 oranında artış yaparken, çok talep gören tesisler fiyatlarını yüzde 200 oranında artırdı” dedi. Sili, “Geçen yıl haziran döneminde iki kişi için ortalama bir tatil 6 bin TL ila 7 bin 500 TL seviyesinde iken bu yıl 10-15 bin TL seviyesinde. Temmuz ayında ise bu tutar 20 bin TL’yi bulur” dedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi