Hollanda'da futbol bir başka!

Hollanda'da futbol bir başka!
Avrupa’nın en önemli futbol ülkelerinden biri Hollanda. Cruyff’tan Van Basten’e, Gullit’ten Bergkamp’a kadar yüzlerce futbolcuyu dünyaya tanıtan Portakallar her ne kadar Dünya Kupası kaldırmasa da her zaman favoriler arasında yer alır. Son dönemlerde istenen sonuçları alamayıp Rusya’ya da gidemeyen Hollanda’nın yeni jenerasyonunu ne zaman yakalayacağı da merak konusu.

Bugün size biraz Hollanda'daki futbol izlenimlerimden bahsetmek istiyorum. Her zaman takip edip sevdiğim bu ülkenin futboluna nasıl ilgi duydum? Benim için hediye edilen Ajax forması ile başladı Hollanda futbolu. Amsterdam’da kurulan ve dünyaya kafa tutan bu kulübe ait hissettim her zaman kendimi. Başarı çıtasının yüksekliğine rağmen hedeflerin tutturulamaması hayal kırıklığı olsa da yeri apayrıydı. Eredivisie’de elbette bir şampiyonluk kıstas  değildi Ajax için. Avrupa’da finaller oynamalı, alt yapıdan yetişen oyuncularıyla gövde gösterisi yapmalı ve ticaretten para kazanmalıydı. Gözümdeki Ajax her zaman bunu yapmalıydı. Çocukluğun verdiği heyecanla Amsterdam Arena’da maç izlemek fikri hayallerimden biri olmuştu. Yıllar geçse de bu hayalimi gerçekleştirmek benim için büyük bir olaydı. Belki birçok kişi için ufak bir şeydi ama bana göre çok önemliydi.
 

Ajax'ın misafiri oldum
Hollanda tatilini ayarladıktan sonra Ajax’ın Avrupa maçı benim için ayarlanmış gibiydi. Sturm Graz ile oynanacak Şampiyonlar Ligi ile yeni sezonun başlangıcı yapılacaktı. 25 Temmuz Çarşamba günü için tarih belirlenmişti UEFA tarafından da. Artık sıra tribünlere girmenin yolunu bulmaktı. Türkiye’de pek çok kulübe mail atarsanız cevap alma olasılığınız düşüktür. Birçok kez yaşadık bunu. Ajax’ın basın departmanına attığım ilk e-postadan itibaren gösterilen ilgi ve yol gösterici mesajların ardından akreditasyon işlemlerim tamamlandı. Tatilimin başlangıcından itibaren tek beklediğim gün çarşambaydı. Ajax’ı binlerce taraftarla birlikte evinde izleyecek olmanın verdiği heyecanı çok farklıydı. Saat 18.30’da statta olup kartımı almam söylenmişti. Bu saate göre tüm planlamaları yapıp 17.00 gibi yola çıktık. Oturduğum yerden 50 dakika civarı sürüyor. Yolda giderken kırmızı beyazlı forma giyen binlerce insanın sizle birlikte stada doğru hareket etmesi gururunuzu okşuyor ve daha da fazla heyecanlandırıyor. Evet çocukluğumun takımı Ajax’ın stadına gidiyordum. Muazzam ötesi bir hayal gerçekleştirmesiydi bu.
 

Sanki beş yıldızlı otel lobisi 
Stada geldik… Kuzenlerim yakın bir bölgede bırakıp gitti. Buluşmak için de yeri belirledik ve benim için Amsterdam Arena (Johan Cruyff Arena) turu başladı. Müzeye de gitmek istedim ancak zamanım çok kısıtlıydı. Akreditasyon için giriş yerini ararken belki de 10 kişiye sordum ama kimse doğru cevap veremedi. En son bir görevli beni duydu da sağolsun yönlendirdi. Sanki beş yıldızlı bir otelin lobisindesiniz gibi bir ortam gelenleri bekliyor.  Görevli hanım efendi ile görüştükten sonra adımın ve gazetemizin adının yer aldığı zarfı aldım. İçinden medya mensuplarının ulaşabileceği alanlardan wifi şifrelerine kadar pek çok noktada bilgilendirme notu ve bir de bilet şeklinde kart çıktı. Basın (Felemenkçe’de pers) yazılı kart ile tribüne yolculuğum başladı.


 

Kurallara uymak düşer 
Türkiye’de akreditasyon sahiplerini kapıda sadece ufak bir görevli taraması ile içeri alıyorlar. Kartımı aldıktan sonra ilk noktada suyuma kadar arandım. Kapağı dahi aldılar. Hollanda’daki aşırı sıcaklar sonrası uyarılar yapılmış ve fazla su ile gelinmesi tavsiyesinde bulunulmuştu. Bu sebeple yanıma büyük şişe su almıştım. Adama şaşkınlığımı belirtince ‘Herkese kural böyle’ dedi. Haklıydı kendince. Ev sahibi onlar. Bize uymak düşer.
 

Meslektaşlarımın sorunlarını çözdüm
Karşılaşma başlamadan keyif yapmak isteyenler stat etrafındaki cafelerde vakit geçirip yemek yiyebiliyorlar. Alkol de serbest bu arada. 6 kat çıktığım merdivenlerin ardından Johan Cruyff Arena’nın en üst katındaydım. Sahayı en iyi gören yeri seçip koltuğuma oturdum. Maça iki saat kala önemli sayıda taraftar da tribündeydi. Zaman geçtikçe doluluk oranı da artıyordu. Yanıma bir güvenlik görevlisi gelip üstümdeki Ajax formasını gösterip ‘Taraftarların burada oturması yasak’ diye bir çıkış yaptı. Basın mensubu olduğumu söyleyince şaşırdı. ‘Gazeteciler forma ile geliyorlar mıydı?’ sorusunu sordu. Hollanda dışından olduğumu ve Cruyff’un bu kulüpte efsane isimlerin başında geldiğini söyleyince hak verdi. Biraz da sohbet ettik ve birkaç wifi sorunu yaşayan meslektaşımın bağlantı sorununu da hallettikten sonra karşılaşma için zaman gelmişti.
 

Kazanma ihtimali rüya demekti
Hazırlık maçlarında aldığı sonuçlarla hayal kırıklığı yaratan Ajax’ın geçen sezon şampiyonluğu da kaçırmasıyla birlikte taraftarla arasındaki buzları eritmesi gerekiyordu. O sebeple tek sonuç gol yemeden alınacak bir galibiyetti. Tribünler hazırdı ancak en ufak bir olumsuzluk ters tepebilirdi. Sturm Graz birkaç hücumda Ajax kalesini ciddi ataklarla salladı ama golü bulamadı. Ardından Hakim Ziyech sağ ayağı ile çıktı ve kalecinin hatasıyla fileleri havalandırıp takımını 1-0 öne geçirdi. Bugüne kadar pek çok statta maç izledim ama gol sonrasındaki bu uğultuyu ilk defa duydum. Harikaydı. Maç şimdi maça benzemeye başlamış ve benim gelmiş olmamdan dolayı ev sahibinin kazanacak duruma geçmesi beni de sevindirmişti. Pek fazla iç saha galibiyetleri gören bir isim değilimdir. Uğursuzumdur bu anlamda. Ajax’ın kazanması bu rüyanın en önemli noktasındaydı.
 

Kritik bir galibiyet alındı 
İkinci yarı başladı ama yine aynı tat yoktu. Sturm Graz bir kez daha gole yaklaştı ancak atamadı. Huntelaar’ın şutu da direkte patladı. David Neres’in düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı da Lasse Schöne gole çevirip farkı ikiye çıkardı. Bu aynı zamanda Ajax’ın turu büyük ölçüde garantilemesi anlamına da geliyordu. İlk maçı evinizde oynuyorsanız gol yemediğiniz takdirde ipler elinizde demektir. Erik Ten Hag’ın öğrencileri kritik bir galibiyet aldı bu anlamda. Benim için ise rüyalar gerçek olmuştu. Nasıl bir hayalin içerisinden çıktığımı anlatmaya kelimeler yetersizdi. Yine tekrar ediyorum. Birçok insan için basit bir şey olabilir ama benim için çok önemliydi. En yakın zamanda tekrarını gerçekleştirmek ümidiyle…

Şaşırdım!
Az seyirci vardı belki ama bir hazırlık maçı baz alındığında ortaya koyulan coşku görülmeye değerdi. Locaların büyük ölçüde dolması beni çok şaşırtmıştı. Karşılaşmanın ardından Alfons Groenendijk ile kısa süreli bir sohbetimiz oldu takım hakkında. Futbolcularla da fotoğraf çekildikten sonra stattan ayrıldım. Akşam olmasından dolayı fazla vaktimiz yoktu ve erken gitmemiz gerekiyordu. Eksik kalanları bir sonrakinde tamamlarım artık. Kışın bir planım daha var.

ADO'ya ziyaret
Kuzenlerimin oturduğu yer olan Den Haag’ın (Lahey) takımı ADO Den Haag’ı da uzun süredir takip ediyorum. Fikstürde Panathinaikos ile oynanacak maçı gözüme kestirip akreditasyonu yaptırdım. Eniştem tecümanım, oğlu da küçük tercüman olarak benimle birlikte maçı takip etti. Takımda en çok istediğim isimlerin başında Bjorn Johnsen, Sheraldo Becker, Nasser  El Khayati ve Wilfried Kanon geliyordu. Johnsen takımın Panathinaikos maçı öncesinde AZ Alkmaar’a transfer oldu. Sakatlığı sebebiyle daha önce de oynamamıştı. Üzüldüm görüşemediğime. Maçı 1-0 geriden gelip 3-1 kazanan ADO Den Haag’da taraftarlar da verdiği destekle muhteşemdi. 

BURAK ZİHNİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.