Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Tablodaki kadın…

Hafta sonu hedefime doğru ilerken, günde bir kez yemek yiyen ben, daha öğlen olmadan acıktığımı hissettim. Ne hikmet ise keyifle çıktığım yolculuklar da hep acıkırım. Yine tekerrür etti. Bu kez yanımda azığım da yok. Gördüğüm ilk “Şehir merkezi” tabelasından giriverdim.

Girişinden sessiz, sakin bir belde olduğunu anlaşılıyor. Aracı park edip, yemek için mekân bakınırken, ansızın tüm çıplağıyla karşıma çıktı.

Sosyal olan ben, dut yemiş bülbüle döndüm. Daha önce tanışmış, saatlerce konuşmuş gibi hissediyorum. Sesini hatırlayamıyorum. Ayaklarım, beynimin verdiği emre itaat etmiyor. Gidemiyorum.

Saçları arkadan sıkıca lastik tokayla bağlanmış, göğsünün altına kadar salınmış haline bakarken incelemeye başlıyorum. Kirpikleri gözlerinin üstünde yelkenli, kaşları bizde buradayız der gibi süzülüyorlar. Tebessümü öylesine edepli ki güneşin altında terlerken adeta içimi serinletiyor.

Hemen yanı başında asılı duran çiçekler kıskançlık içinde mahcup ve hayranlıkla bakıyorlar. Kolsuz, göğüs dekolteli elbisesine gözlerinin rengi yansıyor. Tablodaki kadın!

Hayatın içinden yoğrularak onuruyla, şerefiyle geldiği gözlerinden okunuyor. Gözler yalan söylemez. Ne yalan söylemiş, ne de olmadığı gibi kendini göstermiş. Abartısız, makyajsız, sade bir hayatı seçerek fantezilerden uzak, kimsenin masasına hiçbir sebepten ötürü meze olmadan, karşı cinsin iğrenç bakışlarıyla süzmelerine fırsat vermeden gelmiş olmanın gururuyla bakıyor.

Bir poşet sebzeye, iki şişe biraya ne toprağını nede onurunu satmamış. Dağlara çıkmayı göze alan vatansever, Demokrasi için mücadele eden ülkenin haklı gururu gibi duruyor. Belli ki sevdiğine karşı olan sadakati için çok direnişlerde bulunmuş olmanın haklı onurunu yansıtıyor.

Öyle uzun boylu değil, hatta birilerine göre güzel de olmayabilir. Etli dudaklarının arasında beyaz dişleri inci taneleri gibi görünüyor. Yanaklarında gamzeleri olan tablodaki kadının yüzü sade, duru ve bir bebeğin ki kadar pürüzsüz.

Saatlerce bakıp seyredebilirsin, türlü hayallere de dalabilirsin. Hatta konuşmaya çalışabilirsin. Ulaşılmaz değil, ancak kendini birilerine sunma içinde olmadığı da belli oluyor.

Ayakta olduğunu sandığın kadın aslında bir sandalye de oturmuş, kollarını göbeğinin üzerinde birleştirmiş aynada kendine bakarak gülümsüyor.

Saatlerce konuşmuş, dertleşmiş, senden uzak değilmiş hissiyatına bürünmüş olman çok da anormal değil. Asil ve hanımefendi duruşunun altında, isyankârlığını görüyor olman da gayet normal. Baktıkça içindeki fırtınaları, özlemleri fark edemiyorsan bu senin yeteneksizliğindir.

Fırtınalara göğüs gererek çıktığı mücadeleden yanaşacağı limana kavuşmak isteğini anlayabilirsin. Veya uyandığında günaydın selamına ihtiyacı olduğunu hissetmen de hiç yabancı olmamalıdır.  

Elinden tutup gururla yağmurda ıslanarak dolaşma arzun, kıskançlığının feryadıyla seni vaz geçirebilir. İçinde saklamak, kimselerin görmemesini istemen hırçınlaşmış olman anlaşılır ruh halidir.

Yahut çıplak ayaklarının bıraktığı izlerini takip ederek, arkasından yürümeyi, kimselerin olmadığı mutlu olacağınızı düşündüğün yere götürdüğünü hayal edebilirsin. Hiç de aykırı olmaz.

Bu tür mülteci hayaller içinde olmanın altında yatan, yaşamak istediğin arzuların ve özlemlerinden başka bir şey değildir.

Hatta yaşadığı ülkeyi beğenmeyip, kötüleyerek, insanlara kibirle bakan, seviyormuş gibi beylik laflar eden, geçimini o insanlar üzerinden sağlayanlara karşı daha da çok sevme istediğini artırabilirsin.

Eğer, dokunuşlarına hasret, tenine özlem, dudaklarına ilaç olmuş hissine kapılmışsan, sol yanındaki ağrı ise gülüşü ile güldüğün gözyaşları ile ıslandığındır.

Yıllarca özlemini çektiğin vuslata erişmek ise hedefin, tablonun dışına çıkartmak için yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. Fakatt, çürük tahtayı mıh tutmuyorsa, artık çekici zorlamanın manası kalmamıştır.

Bir ara sessizce gelip önümde boylu boyunca uzanmış siyah edepsiz kedinin adeta “çalış, çalış” dercesine hırlamasıyla kendime geldim.

İçimi çekerek, son kez baktım. “Gidiyorum” dedim.

 Meğer açlığım, sevgiye, demokrasiye, onura, şerefe, adalete ve vuslata ermek içinmiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi