Tanrı ne yapsın?

Egzotik Arap kıyafetleri giyen ve Bulutların üzerinde oturarak aşağıda insanların ne yaptığını gözleyen bir tanrı ve tanrıça varmış. Bir gün bu çift, aşağıda bir dilenciyi gezinirken İzlemişler. Dilencinin kıyafetleri yırtık ve harap, sakalları karışmış, çıplak ayakları kanlar içindeymiş.
***
Tanrıça merhametle ve sevecen bir şekilde bu yoksul adamın görüntüsüne bakmış ve haline çok üzülmüş. Yanında oturan kocasına, “Oh, sevgilim şu adama bak. Onun için bir şeyler yapamaz mıyız?” diyerek içini çekmiş.
Tanrı etkilenmiş bir şekilde; “Biliyorsun canım, oyun oynama iznimiz yok. Bu adam da kendi kaderini yaratmalı.”
***
Tanrıça; “Ama sevgilim” diye ısrar etmiş. “Dualarında bizim adımızı sesleniyor. Bereketimizden bir parça istiyor. Bunu nasıl inkar edebiliriz?” diyerek, mücevherlerle kaplı ellerini açarak, havada krallıklarının büyüklüğünü belirten bir işaret yapmış.
Tanrı ;“Tatlım, senin duygulu ve anlayışlı olduğunu biliyorum, bu senin gücünün bir parçası. Yine de, bu onun için bir iyilik olmayacak, ruhsal yasaya aykırı. Birilerine hazır olmadıkları bir şey veremezsin.”
***
Bu cevaptan tatmin olmayan tanrıça, eşini, bulutlardan izlediği bu dilencinin     fakirliğine çare bulması için sıkıştırmaya devam etmiş. Sonunda tanrı karısını çok sevdiğinden, dilenciye yardım etmeye razı olmuş. Tanrıçanın elini sallamasıyla, havada koca bir çanta dolusu altın oluşmuş. Bir kez daha elini sallayınca     da cennetten çıkan bu altın çantası aşağıya ve kirli yolda dilencinin bir kaç metre önüne düşmüş.
***
Dilenci her zaman olduğu gibi yine yolda yürümekteymiş. Karnı açlıktan gurulduyor, gözleri yolun pisliğinden ötürü kurumuş ve boğazı tüm gün boyunca tanrılara dua etmekten yanıyormuş. “Lütfen sevgili tanrı, bana zenginliğini bahşet! Tek istediğim, bana bu yoksullıktan kurtulacak kadar para vermen. O zaman mutlu olurum, lütfen sevgili tanrı, acı bana!”
Sürekli olarak tozlu dudaklarından bu dua dökülüyormuş. Gözleri kapalı, yürümeye devam ediyormuş.
Duasına kendini o kadar kaptırmıştı ki yolun ortasında duran kocaman bir kaya parçasına ayağını çarptığında neredeyse düşecekmiş. Bu açıkça konsantrasyonunu bozmuş. O kadar ki, duasının tonu bile değişmiş. “Lanet olsun! Bu kadar trafik olan bir caddede bu taşın ne işi var?” 
Dilenci, iç çekerek gözlerini kapamış ve dualarını tekrarlayarak yoluna devam etmiş.
***
Tanrıça yukarıdan dilencinin altın dolu çantanın üzerinden atlayıp yürümeye devam ettiğini görünce yanında duran ve insanoğlunun aptallığını anlarcasına başını sallayan tanrıya umutsuzca bakmış.
***
Dilenci ne olmuş sonra bilmiyorum. Aç bilaç, ayakları yara bere içinde hala tanrıya dua ediyor olmalı!
Güzel hikaye değil mi?
Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi