Tarih krallar kadar kral çıplak diyenleri de yazar!

Bugünkü yazımızda; kibirden bahsedeceğiz. Kral çıplak diyenlerden ve bu lafı ettikleri zaman başlarına gelenlerden bahsedeceğiz.
Toplum olarak hangi zaman diliminde yaşarsak yaşayalım, gerçekleri söyleyenlerin en büyük düşmanlarının yalanlardan beslenenler olduğundan bahsedeceğiz.
Entelektüel olmanın, aydın olmanın, topluma yön verici işleri yapıyor olmanın, hayatta bir karşılığı olduğundan, bir bedeli olduğundan bahsedeceğiz.
İki türlü insandan; bu yolda korkup vazgeçenlerden, belli bedeller karşılığı inandığı değerlerden vazgeçenlerden, silinip gidenlerden de bahsedeceğiz.
Yaşamı uğruna; inandığı değerleri savunanlardan, kamunun çıkarlarını koruyanlardan, güçlünün değil haklının yanında olanlardan da bahsedeceğiz.

Kibir, en tehlikeli hastalıktır...
Bakın mesela kibir bir hastalıktır ve bu hastalığın sebepleri de çoktur.
Tedavisi biraz zor da olsa, mutlaka yapılmalı, değilse başımıza gelecek sıkıntılara razı olmak zorundayız.
İlim sahibi olan birisi ilim öğrenmeden önce edep öğrenmemişse bu kişi kesinlikle kibir hastalığına yakalanır.
Gücü ile kuvveti ile güzelliği ile becerisi ile övünmektir bu hastalığın başkaca belirtilerindendir.
Gözümüzle göremeyeceğimiz bir mikroba, minnacık bir akrebin sokmasına karşı yaşamımızdan olmak gücüne güvenip kibirli davrananlara karşı aklımıza gelen ilk örnektir.
Zenginlik, servet, aile efradı ve adamlarının çokluğu ile yapılan kibirdir. Bunlar, güzellik, kuvvet ve ilim gibi insanın kendisinde bulunmayan şeylerle kibirlenmektir ki, kibrin en çirkini de budur. İnsanın kendi şahsında bulunmayan bir şey ile kibirlenmesi en büyük ahmaklıktır.
Kibirli insan her haliyle belli olur.
Hemen şimdi bu hastalık belirtilerini düşünün ve içinizden beşe kadar sayın.
Etrafınızda ilk aklınıza gelen kişileri saymaya başlayın.
Hah işte onlar kibir hastalığına bulaşmıştır ve tedavi olmazlarsa onları akrep sokacaktır.
Şaka şaka tedavi olmazlarsa bu hastalık onları başka hastalıklara kadar taşıyacaktır.

Kral çıplak diyenlerin başlarına ne geldi?
Peki çevrelerinde kibirli insanları uyaranların, kral çıplak diyerek toplumun yarattığı sahte kabadayıların, sahte kahramanların, sahte yüzlerini sahte siyasilerin, sahte sahtelerin yanlışlarını söyleyenleri nasıl bir gelecek bekliyor dersiniz.
Bahsedelim.
Antik çağın en önemli filozof ve matematikçilerinden Pisagor, ülkesindeki politik baskılardan kaçıp geldiği İtalya’nın Kroton şehrinde, üç yüz kadar genci bir araya toplayarak bir okul kurmuş.
Ne yazık ki bu okul, yaptığı yenilik ve buluşları hazmedemeyen siyasi çevrelerin ve din yobazlarının galeyana getirdiği halk tarafından ateşe verilmiş.
Bilim alanına yaptığı katkıları saymakla bitiremeyeceğimiz Pisagor ve öğrencileri alevler arasında yanarak ölmüş.
Zaten hakkında yazılı kaynak olmayan, bilgilerin yalnızca anlatılanlarla elde edildiği bu bilim insanının çalışmalarının çoğu da yangında kül olup gitmiş.
***
Sokrates: Felsefenin kurucularından biri olan Sokrates, yıllar boyunca öğrenme tutkusu olan gençlere öğretmenlik yapmış, çevresindeki insanlara sorular sorarak onları düşünmeye ve cevaplar bulmaya teşvik etmiştir. Ancak o dönemde diktatör bir tutumla halkı idare etmeye çalışan çevrelerin dikkatini çekmesi de gecikmemiş ve bu durumu engellemek adına; Atinalı gençlerin aklını karıştırmak, devletin tanrılarına inanmamak ile suçlanarak mahkemeye çıkarılmıştır. Kendisinden suçlarını kabul etmesi, özür dilemesi beklenirken Socrates, düşüncelerinin arkasında durmuştur. Daha sonra baldıran otu zehri içirilerek idam edilmiştir.

Michael Servetus: Avrupa'da kan dolaşımını doğru şekilde inceleyen ilk insan olan Servetus, bunun yanı sıra gök bilimi, felsefe, hukuk alanlarıyla da yakından ilgilenmiştir. Hristiyanlığın özüne dönebilmesi için yanlış öğretilerden arınmasını gerektiğini savunduğu kitabını, mahkemelerin cezalarından çekindiği için gizli bir isimle bastırmıştır. Ancak güvendiği ve eserlerinden bahseden mektuplar yazdığı arkadaşı Calvin, iddialara göre onu kıskanmış ve Servetus'un gerçek kimliğini ortaya çıkararak onu yakalatmıştır. Duruşmaları sırasında kaçmayı başarsa da bir süre sonra tekrardan yakalanıp, mezhep sapkınlığı ile suçlanarak diri diri yakılmıştır.
Isaac Newton.
Nikola Tesla.
Charles Robert Darwin.
Antoine Lavoisier.
Giordano Bruno.
Roger Bacon.
İskenderiyeli Hypatia.
Ockham'lı William.
Alan Turing.
Gibi daha bir çok bilim insanı, öngörü sahibi, eğitimden yana olan, icaddan yana olan, tüm insanların eşit olduğunu savunan düşünürler ya öldürülmüşler, ya idam edilmişler ya da okulları, evleri ateşe verilerek diri diri yakılmışlar...

Peki çıplak krallar kimler?
Dün bilim insanları yeni buluş peşinde koştuklarında, toplumu aydınlatmaya çalıştıklarında, kadın - erkek eşitliğinden bahsettiklerinde, din yobazalarının açıklarını yakalayıp anlattıklarında, yakılıyorlardı, öldürülüyorlardı, dışlanıyorlardı.
Bugün ise bilim insanları zaman zaman aynı şeylere maruz kalmakla birlikte.
Gerçekleri paylaşanlar.
Yanlış yapan yöneticilerden, siyasilerden, devlet adamlarından bahsedenler.
Yalanları, dolanları, hırsızlıkları, üçkağıtları, ortaya koyan; bilim insanı olsun, gazeteci – yazar olsun, polis olsun, hukuk insanı olsun.
Haketmedikleri şekilde, menfaatleri karşılığı, düşüncesini kiraya veren kesimler tarafından linç edilmeye çalışılıyor.
Hırsızlar.
Sahtekarlar.
Yalancılar.
Dolandırıcılar.
Namussuzlar ise, kıs kıs gülerek hem pisliklerini devam ettirmeyi sürdürüyorlar, hem de yaptıkları o pislikler sayesinde elde ettikleri imkanlar ile satın aldıkları kişileri kullanarak daha büyük pisliklerin planlarını yapıyorlar.
Peki ne zamana kadar bu böyle devam edecek?
Namusunu, karekterini, düşüncesini, fikrini, beynini ve zihnini kiraya veren kişiler olduğu sürece bu maalesef ama maalesef hep böyle sürüp gidecek!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi