Tatile kitapsız gitmeyin

“Kitapçı dükkanlarının özel bir kokusu vardır Olric; şahsına münhasır derler eskiler, işte ondan.” Oğuz Atay/Tutunamayanlar adlı kitabında böyle ifade ediyordu kitaplarla dolu dükkanlara olan sevgisini…
Önümüzde uzun bir bayram tatili var. Ne okuyalım diyenler aşağıda bahsettiğim kitaplara göz atabilir.
***
Kürşat Başar,”Bazen unutmak istersin”
Kitap kokulu dükkanda dolaşırken, Kürşat Başar’ın yeni çıkan,”Bazen unutmak istersin” kitabı ile karşılaştım. Daha önce çıkan bütün kitaplarını çok severek okuduğum yazarın, yeni kitabı ile karşılaşmak beni mutlu etti. Kısa hikayelerle birçok konuyu kendi penceresinden anlatıyor. Aşk, ayrılıklar, evlilikler, ilişkiler, herşeye dokunuyor. Bazen, yüreğimizin gizli karanlık derinliklilerine de sızıyor.
Zaman zaman eski kitaplarının kahramanları da;“Birinden, delice sevdiğin birinden ayrılmak zorunda olmak ama ayrılırken onu da içinde götürmek, içinde, ondan uzaklaştığın her adımda onun içinde büyüdüğünü, içine sığmadığını duymak, kurtarmaya çalışmak, boğulmak, bütün dünyanın, bütün görüntülerin, anıların, çocukluk günlerinin, gelecek düşlerinin, bugünün, renklerinin siliniverdiği bir anda yine de ayrılmak zorunda olmak…Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?” diye bu kitapta dile gelebiliyor.
***
Ben okurken ayrıca şunu hissettim; bir kitap yazılırken roman kahramanlarını yazar şekilden şekle sokuyor, ona istediği kıyafeti, duyguyu, karakteri verebiliyor. Ancak roman bittikten sonra her bir kahramanı özgür kalıyor, içimize karışıyor. Bu kitabı okurken, Kürşat Başar’ın onları azad edişini de hissettim.
“Bana ayrılmayacağımızı söyle”,”çünkü, başlangışlar güzeldir”,”kadınlar unutmaz ya da erkeklere öğütler”… gibi başlıklar altında denemelerle yazılmış, sıcacık, samimi bir kitap. Sadece kadınlar değil, erkekler lütfen siz de okuyun. 
***
Stefan Zweıg”Satranç”
Yeniden okumak isteği ile elime aldığım, ama ilk kez okuyormuşçasına beni heyecanlandıran Stefan Zweıg’in Satranç adlı kitabı oldu. Bir solukta, bitirmeden elinizden bırakamayacaksınız. “Bir insan kendisini ne kadar sınırlarsa o kadar yaklaşır sonsuzluğa” diyor Zweıg.
Kitap, kendi içinden başka bir kahraman çıkartıyor. Ve sizi sürekli şaşırtarak, son sayfaya kadar bu yolculuğun içine sürüklüyor.
Satranç tutkusunun anlatıldığı bu kitapta, tutku, hırs ve insana ait duyguların nakış gibi nasıl işlendiğini fark edeceksiniz. Boşluğu, sonsuzluğu, çaresizliği düşüneceksiniz. Hala okumadıysanız, mutlaka bakın derim.
***   
Hikmet Çiçek”Devrimci Portreler, 68’in 50.yılı”
Ve son olarak, daha dün aldığım “Devrimci Portreler” adlı kitap…Geç saatte okumaya başladığım kitabı elimden bırakmak istemedim. Ağırlaşan gözkapaklarıma ne kadar karşı koymaya çalışsamda, okuyabildiğim 120 sayfa üzerinden anlatacağım. Anılarla dolu müthiş bir kitap, okumanızı öneririm. 
25 yaşında asılan Deniz Gezmiş, 27 yaşında vurulan Mahir Çayan, 24 yaşında işkencede öldürülen İbrahim Kaypakkaya, 23 yaşında idam sehpasında ölen Hüseyin İnan gibi, son nefeslerine kadar “tam bağımsızlık” diyen portrelerle birlikte türk solunu anlatıyor. 
***
tatil ve kitap

Kitapta; Devrimci öğrenci birliği olarak, 1968 yılının 10 kasımında, Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal yürüyüşüne katılanların günlüğünde yazılanlardan bir bölüm seçtim. 
-Gözlemlerimize dayanarak şunu söyleyebiliriz; Anadolu’da karşı devrim tezgahlanmaktadır, Geçtiğimiz bütün kasabalarda İmam Hatip Okulları vardı. Bazı yerlerde Risale-i Nur’lar ücretsiz dağıtılıyordu. Çorum’da Hakses adlı gerici bir derginin, adliyede çalışanlara ücretsiz dağıtıldığını gördük. 
-İmam Hatip Okullarında, hatta camilerde yayılan ve derinleşen bu haraket, Mustafa Kemal Devrimlerinin, Cumhuriyetin dayandığı temellere yöneliktir. Hangi kaynaklardan beslendiği malumdur.
-Halk, özünde Atatürk’e karşı değildir. Fakat kendi üzerinde sulta kurmuş güçlerin hakkından gelmesini bilmemektedir. Çünkü bu ona öğretilmemiştir, sorumluluk halkın değil, aydın geçinenlerindir…
***
Ayrıca bu yürüyüşün ilk etabında, yürüyüşü kanunsuz yaptıkları gerekçesi ile Emniyet Müdürlüğü’ne götürülüp hakim karşına çıkarıldıklarında, öğrencilerden biri olan Bozkurt Nuhoğlu’nun “Sayın yargıcım, burada bizi, 24 genci değil, Mustafa Kemal’i, O’nun ilkelerini yargılıyorsunuz” demesi üzerine, yargıcın elinden kalemi bırakarak, “NE BUGÜN NE DE BUGÜNDEN SONRA HİÇBİR HAKİM, MUSTAFA KEMAL’İ VE O’NUN İLKELERİNİ YARGILAYAMAZ” diyerek duruşmayı ertelemesini anlattığı satırlardan sonra içimi tuhaf duygular kapladığını söyleyebilirim.    
***
Okurken geçmişe götürüyor, bugünle kıyaslama yaptırıyor, düşündürüyor. Bu kitap emin olun çok konuşulacak.
***  
Kitabın önsözünü Soner Yalçın yazmış; “Gandi bile haykırmamış mıydı; dövüşmek korkmaktan iyidir. Çiçek çocukları “gerilla” oldular; biliyorlardı ki, okşamayla elde edilmiş büyük çaplı bir gerçek yoktu.Var olanın sürgit olanın devam etmeyeceğine inanıyorlardı. Yalanın iktidarını yıkacaklardı. Öyle ya, yanlış yaşam doğru yaşanmazdı. 
……ölümleri çok çeşitliydi kuşkusuz, ama hepsi çok erkendi. Bu idealist gençler kendi hayatlarını riske attılar, ama kendi dünyevi yaşamlarına sonsuzluğun değerini kattılar, ölümsüz oldular. O kuşak için ebedi canlılıktı olan, ebedi hayat değil.
Bir avuç deniz oldular…”
***
Sevgiyle kalın

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sevim Güney Arşivi