Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Teşekkürler sayın yöneticim

Geçen gün değerli dostum Sezai Sami gün ortasında telefon etti. Görüşmemiz uzun sürdü, dahası o konuştu ben dinledim. Ne mi konuştu?

“Hesap bilmek zor bir şey değil. Önemli olan nerede ve hangi zaman diliminde olduğunu bilmen gerekir. Büyüklerimizin dediği gibi sırça köşklerde oturan kulübede oturanın halinden anlamaz derler. Hele birde kulübeden çıkıp sırça köşk de oturan geldiği yeri bilmiyorsa ya da unutmuş ise toplumsal sorunların yumağı daha da karışmış durumdadır.

1780’li yılların Fransası ekonomik ve toplumsal olaylara gebe durumdadır. Saray yönetimi toplumun ne durumda olduğunu bilmediği gibi öğrenme gayreti içine de girmemiş. Kraliçe ile özdeşleştirilen “ekmek yoksa pasta yesinler” sözü hiç unutulmaz.

Ülke yönetimi özellikle hâkim güçlerin kurulu sistemi meclis değil başkanlık adıyla yönetilmekte. Devlet ve hükümete, meclis ve yargı tarafından denetimi yapılmadığı gibi hesap da soramamakta. Hesap verme sorumluluğu olmayan yönetimler hesapsızca harcama yaparlar yani “harcı alem” bir anlayışları vardır.

Başka yerlerden arayıp bulmaya gerek yok. Sayın yönetici bir dönem çiftçiyle tartışmış ona “ananı da al git” demişti. Aynı partinin iç işleri bakanı Nisan 2012 de Erzurum ilini ziyarete gider. Bir vatandaş işe girmek için yardım ister. Bakan “ne iş yaparsın” dediğinde ise, “ne iş olursa yaparım” der. Bakan,” Hadi bi takla at da göreyim” der.

Son günlerde ülke olarak yaşadığımız ekonomik zorluklar, ülke parasının değer düşmesi, üretici ve çalışanın gelirlerinin değer yitirmesi devleti yönetenlerin sorumluluğundadır. Devlet her halükârda üretimden tüketime, ihracattan ithalata, eğitimden, sağlığa, kültür sanattan adalete yani yargıdan güvenliğe kadar yetkili ve sorumludur. Devlet yöneticisi kadınların kaç çocuk doğuracağını söylemek yetkisini elinde bulunduruyorsa ülkede yaşanan her şeyden sorumludur.

Adlarının önünde anlı şanlı sıfatları yazılan, medyanın her organında boy gösteren şahıslar yaşanan sorumluluğu bakkala ve manava yıkmakta. Kimi altı yüzyıllık kimi bin küsur yıllık deme yarışındaki devlet yöneticileri dün sınırdan saldıran komşu devletlere ve dağdaki eşkıyaya pabuç bırakmayan devlet dün 17 yaşında günümüzde 14 yaşında bir çocuk huzuru bozuyor diyemez. 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi ülkeyi kapitalist emperyalist güçlerin yap boz tahtasına çevirdi. 17 yaşındaki çocukları asan, sorguda işkenceyi meşru gören zihniyet yıllardır devam etmekte.

Yasaları yapanlar kendilerine göre yasaları uygulayacak kişileri seçerler. Kurulu sistemin yasalarına uyan ve yöneticilerinin ağızlarına bakan mutlak olduğu gibi toplumsal kural ve yaşama göre karar alanlar mutlak vardır. 7.Ekim.1987 tarihli Milliyet gazetesinin iç sayfalarında Yargıtay 9. Ceza dairesinin Ankara D.G. Mahkemesinin kararını bozarken “örgüt üyesi olduğu belirlenen sanıkların gerçekleştirdikleri eylemlerin ülke genelindeki organik bütünlük yönünden vahamet taşımadığını ve toplumda etkinlik yaratacak bir niteliği bulunmadığını” belir.

Kurulu sistemin yargısı geçmişe dönük de karar verir. Bunu yaparken de toplumsal yanlış ve baskı nedeniyle alındığı olduğu gibi dün senin için iyi olan sözlerin bugün kötü olarak değerlendirilip ceza verilmesi gündeme gelir. İşte bu nedenle yargı ve yasalar iki ucu sivri değnektir. Bazen de kimi yöneticiler tarafından ucu daha da sivriltilir ya da lastik gibi esnetilip uzatılır.

Ülkenin yönetimi yurttaşı iyi düşünmüş. Onun konut sahibi olmasını ister. Günümüzde bir konut ederi 2 milyon TL. Hani hepsini kredi olarak alsa “hesap uzmanlarına” göre yüzde 0,99 faiz uygulandığında on yıl her ay 28 bin 500 TL; yarısını kredi olarak alsa 14 bin 300 TL ödemesi gerekir. Sayın yönetici bu hesaplamaları sanırım 2 bin 500 TL alan emekli, 4 bin 250 TL alan asgari ücretli, 7 bin TL alan öğretmen, 9 bin TL alan polis, 10 bin TL alan mühendis olarak algılamamış. Hatta sayın vekillerin aldığı maaş 25 bin TL'ye göre bile hesaplanmamış. Aylık ödeme 28 bin 500 ya da 13 bin 300 ödeyebilen en az bir o kadar da gündelik yaşamını devam ettirecek bir maaşı/geliri olması gerekir.

Hesaplama yaparken çalışanlarına TL. değil dolar ya da Euro’ya göre temel alınmış. Ya da Almanya elçiliğinde görevli “tekmeçinin” maaşı (6 bin euro) temel alınmış olabilir. Her halükârda ülkemizde çalışanlar hatta yöneticilerimiz de TL. üzerinden maaş almakta. Yakıtı 25 TL ekmek 5TL patates 10 TL soğan 5 TL üzerinden alırken verdikleri maaş TL. üzerinden olduğu unutulmakta. Yurttaş parası olmadığı dahası yetmediği için zorunlu alışverişini bile yaparken zorlanmakta. Pazar ve marketlerde eskisi gibi kalabalık yok.

Yılbaşında verilen asgari ücret zammı eridi. Devletin vermeyi vaat ettiği emeklinin intibakı yalan oldu. Çalışan ve emeklilere verdiği zam çarşı pazardaki zamlara yetişmez oldu.

Ülkemin insanı hep hayal etmekte. Hayal ederken hiç kendisi olmadı hep başkası gibi düşündü ve çalıştı. Arap’ın kültür emperyalizmi, Avrupa ve ABD’nin ekonomik emperyalizmi işgali altına alındı. Ülkemin sosyal ekonomik yapısı amiyane tabirle “altı kaval üstü Şişhane” durumunda.

Günümüzde ise yurttaşına ucuz konut vermeyi hayal eden “yöneticilere” maaşları TL. üzerinden verdiğini hatırlaması dileğiyle teşekkürlerimi arz ederim” diyerek telefonu kapattı Sezai Sami.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi