Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Toplumsal sorumluluk “kurumsallaşma”

Dünden bugüne insan evladı yaşamsal değişimler geçirdi. Her yaşamsal değişim günümüze bir miras olarak kaldı. Bu değişimler birey ve toplumda kimi genetik kimide birlikte yaşam olarak görülmekte. Canlıların içinden sadece insan evladı bu farkı yarattı.

Yaşamını anlatma birikim gerektirir. Birikim yani tecrübe hatırlama, tekrarlama ve bunu yaparken daha başka ve ileri sonuçların elde edilmesidir. Hatırlama, barınma yaptığı yerlere çizme ve oymayla işaretlemesidir. Ardından barınma, av ve savunmada hayvan seslerini taklit ve ıslık öttürmesiyle haberleşme. Ateşin kullanılması ve dumanla iletişim canlılar arasında ayırımı gösterdiği gibi insanlar arasında da farklılığı göstermekte. Canlılar dünyasından toplumsal yaşama geçiş çok uzun ve zahmetli oldu.

Canlılar dünyasında güçlü ve kuvvetli olan diğerlerini hükümranlığı altına alır. Güçsüz ve zayıf olan ya ona tabi olur ya da ondan uzak kendine yeni bir yer bulur. Canlılar aç olduklarında ya da düşman olarak gördüklerinde birlikte saldırırlar ya da savunmaya geçerler. Bu durum birlikte ortak hareket ettikleri anlamına gelmez. Bu nedenle insan evladı bildiğini aktarma ve anlatma yolunu seçer, bu iletişim ve belge ile olmakta. Dağları taşları oymak, işaretlemek iletişimin toplumsallaşmanın en önemli belgesidir. Yaşadıklarını aktarmak için çizgiler yeterli olmadı bunu sembolleştirdi. Yaşadığı bölgeye özgü seslenişlerini de sembolle eşleştirdi.

İnsan evladı bildiklerini ve tecrübesini aktarırken kendi arasında iş bölümü başlattı. İş bölümü toplumsal kurumlaşmayı getirdi. "Toplumsal kurumlaşma" doğa koşullarında daha başarılı olmak için birlikte yaşamayı, örgütlenmeyi, istikrarı ve aidiyeti yarattı. Bireylerin yaşadığı toplumda güvencede olması, çalışması, sevmesi, sevilmesi buraya ait olduğunu hissetmesi aidiyettir.

Topluluk içinde iş bölümü ve üretim aletlerinin gelişkinliği ile diğer topluluklar arası değişim önem kazandı. Doğa koşullarının acımasızlığı toplulukları yeni alanlar aramaya yani göçe zorladı; göç edilen yerde bulunan toplumların yerleri talan edildi. Doğa ile savaşın yanında topluluklar arası savaşta vardı. Üretim aletlerinin gelişkinliği güçlüyü daha güçlü zayıfı daha zayıf yaptı. Birlikte hareket eden topluluklar daha güçlü oldu diğerleri ona biat etti. Kurumsallaşmanın kendileri için var olduğunu unutup "kurum" mutlaklaştırıldı. Topluluklar içinde yöneten ve yönetilen, güçlü ve güçsüz olarak ayrışırken ezen ve ezilen olarak kesinleşti.

Başlangıçta toplumsal yaşamda kurumsallaşma kişilere bağlılık değil topluluğun çıkarları temel alınmıştı. Her bir birey içinde yaşamını devam ettirdiği topluma karşı sorumlu olurken toplumda bireylerin yaşamlarını devam ettirecek olanakları sağlamak sorumluluğu vardı. Topluluktan uzaklaştırılma ve atılma bireyler için bencillik ve en büyük suç olduğunda ceza olarak uygulandı.

Günümüze modern toplumsal ilişkilere gelene kadar ve hala toplum içinde kimi kişiler ile kimi toplumun birlikte yönettiği kurumlar görülmekte. Üretim aletleri, mülkiyet ve diğer maddi ve manevi servete sahip olanlar en küçük biriminden devasa bölümlere kadar egemenlik gücünü elinde bulundurmakta. Egemenlik ve baskı gücünü elinde bulunduran toplumun sayı temelinde pek az kişisi. Üretim aletlerinden yoksun ya da basit el aletlerine sahip olan ise sayı bakımından çok. Bunların yaşamak için çalışması ve üretmesi gerekir. Üretim aletleri kendisinde yoksa olanın yanında onun belirlediği koşulda çalışır.

Üretim araçlarını ve diğer gayrimenkule sahip olan kuralları ve yasaları yapar. Kural ve yasaları yapanlar bunu uygulayacak yakası kalkık ve beli silahlı kişileri yine çoğunluğun içinden seçer. Çoğunluk azınlığın yaptığı yasaların verdiği izinle kurumlaşmaya gider yani ona bağlı yani onun sözünü dinleyen ağzı var dili yok sessiz ama üretken yığınlar haline gelir.

Egemen baskıcı sömürücü güçler yarattığı devlet aygıtıyla yetinmedi yasaları hep kendine göre yeniden biçimlendirdi. Yargı ve güvenlik güçlerine koruyucu yasalar yanında daha güçlü ateşli öldürücü silahlarla donattı. Bu yönetim biçiminin nimetlerinden yararlanan kim varsa ülke içerisinde oluşturmaya çalıştığı kurumların içine dâhil etti. Devlet aygıtının yanında kamusal aygıtlarda yaratarak bunlara emreden bir güç kurum olarak "oligarşik" yapısını kurdu. Bu kurum ilk kriz ya da savaş çıktığında onların kimini cepheye sürdü kimini safra diye dışarı attı. Günümüzde "oligarşik yapı" toplumda güç olup hala taraftar bulmakta.

Oysa çoğunluk sağlıktan yoksun olarak doğdu.

Büyürken yoksulluğun soğukluğunu kemiklerinde hissetti.

Bedensel gücüne ihtiyaç duyduğunda önüne konan ile yetinmeyi öğrendi.

Ekmeği, emeği, temel hak ve özgürlüğünü istediğinde devletin kolluk kuvvetleri karşısında durdu.

İktidarı yöneten gücün yaptığı mevcut yasalarını uygulamasını istedi, yasa uygulayıcıları imkânı yok dedi.

Kendi yaptığı yasaların uygulanmaması için kararnameler çıkardı, sıkıyönetim ilan etti.

Dün ayaklarından zincirli boynundan bukağı ile bağlıyken bile özgürlüklerini düşünüp uğraş veriyordu.

İçinde yaşadığımız sistem yüzyılların alışkanlığı, dumura uğramış akıllara sorgulama yapmamayı yani biat etmeyi getirdi.

Özgür ama ekonomik kölelik, ağzına çalınan bir parmak bal ile boyun eğmeyi kader olarak algılatmakta. İktidar gücünü elinde bulunduran egemen güçler devleti ve diğer tüm kamusal ve siyasal kurumları kendi çıkarı temelinde belirlemekte. Bu nedenle 'tarihte her devlet bir sınıf devletiydi zamanımızda da her devlet bir sınıf devletidir'. Bu nedenle 'devlet egemen güçlerin sınıf mücadelesinde emekçi yoksul halk üzerinde bir baskı aracından başka bir şey değildir'.

Kapitalist/emperyalist devlete ve kamusal işlev yükledikleri kurumlara karşılık toplumun diğer kesimi özellikle çalışan ve yoksul halk sendika, dernek, meslek odaları, kooperatif ve parti gibi kuruluşları kullanmak zorunda. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi ülkedeki 'birkaç meslek odası ve sendika dışında' hepsini kapattı yasakladı. Aradan 40 yıl geçmesine rağmen darbenin silindir gibi ezip geçtiği toplum ve ileri unsurlar birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olamamakta. 12 Eylül Askeri Faşist Darbenin getirdiği belirsizlik, örgütlü tavır alamama kurumsal olamayışın bir ürünü. O günlerden bugüne kişilerin sorumluluğunda giden toplumsal yapılanmalar artık yerini kurumsallaşmaya bırakmalıdır.

Kapitalist/emperyalist sistemde egemen sınıfın kurumlarına karşı çalışan emekçi yoksul halk sınıfsal temelde kurumsal olmalıdır. Kurulu düzenin "demokrasicilik" kurallarını sonuna kadar kullanmalı. Elbet "demokrasiciliği" bile içine sindiremeyen egemen sınıf ona bile bir gerekçe bulacaktır. Önemli olan toplum olarak karşımızdaki egemen baskıcı sınıfı iyi tanımalı. Dünden bugüne onun devlet yönetimi içinde üst ve açık olmayan kurumsal yönetim gücü varsa egemenlik altındakilerin de açık olmayan kurumlarını kurması tarihsel bir zorunluluktur

Dün olduğu gibi bugünde salgın hastalığın en yoğun yaşadığımız günümüzde bile yasakları ve baskıları artırarak egemen sınıf kinini kusmakta. Yanına yedeklediği ırkçı, orta çağ kalıntıları gerici ve ihanetçilerle birlikte saldırılarına devam etmekte. Pandemi sürecinin en yoğun yaşadığımız bugünlerde yoğun baskı ve kısıtlamalara karşı "güzel insan temelinde" , "ekmek, emek ve özgürlüğümüz" için zorlu bir yaşam mücadelesinden geçmekteyiz. Bu "sınavdan geçerken iyi ve kötü deneyler yaşayacağız". Önemli olan bu süreçte "ayakta dik durup dayanışma ve birlikteliğimizi korumamız gerekir."

Yaşadığımız bu süreç içinde ihanetçi, itirafçı, verilen görevi yapmama, görevden kaçma, kimseye haber vermeden arkasını dönüp giden, hesap vermeyen, kibirli ve teslimiyetçi kişilere ihtiyacımız yok. Elbet bu gibi ilkesiz, disiplinsiz, sadakatsiz, hain ve vurdumduymaz gibi kötü olaylara karışmamış kim varsa eski dostları, sıra arkadaşlarımızı bilgilerini deneylerini aktarmaya tarihsel toplumsal örgütlenmeye yani göreve davet edilmeli.

Bu nedenle sistem içinde sağlıktan eğitime, yoksul ve yoksun bırakılan toplumun büyük kesimi emekçi halk, dil ve diğer tüm ayrımlara egemen, ezen ve sömürgecilere karşı belirsizliği ortadan kaldıracak örgütlü mücadele anlayışı temelinde kurumsallaşmalı. Kapitalist/emperyalizme karşı duruş sergilemek, zaman ve mekânı bilmek tüm bunların yanında doğru kararlar alabilecek "kişi ve kurum" önemli. İşte bu nedenle tek tek bireylerin değil sınıfsal örgütlü kurumların(açık ve açık olmayan) varlığı gereklidir. Toplumsal sorumluluğun bilincinde olan herkes kurumsallaşmaya sınıfsal aidiyet kuralı içinde bir araya gelip, tarihsel ve toplumsal sorumluluklarını zorda olsa yerine getirmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi