Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

Türk'e iki baş belası daha

Tüm çevreci dostlarla görüşmelerde, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkez Çevre Birimi toplantılarında hep gündemde olan, üyesi olduğum İstanbul Çevre Konseyinde de sık sık konu edilen iki bela var. Biri saten adı üstünde “Çılgın Proje Kanal İstanbul” diğeri “Nükleer Santraller” Projeleri. Görev edindim çeşitli milletlerden 6 bilim adamı ve uzmanın yazılarını okudum. Genel kanaat Çernobil ve Japonya’daki vahim kazalardan dersler çıkarılsa da son karar “Düşünülen yeni güvenlik sistemleri” asla kazaları önleyemez olmuş. 
Reaktör işletmecileri nükleer santrallerin çalışma sürelerini 40, 60 hatta 80 yıla çıkarmaya çalışıyorlar, şu an ortalama ömürleri 24 yıl. 2000 yılından bu yana yedi ülkede nükleer kaza gerçekleşmiş. Hala nükleer reaktör işletmecileri “benim reaktörüm iyidir” anlayışı ile hareket ediyorlarmış. Büyük korku yaşayan milletlerden biri de Amerika. 11 Eylül 2001’de meydana gelen uçakla binalara dalış yapılan terör saldırısında saldırıyı planlayanların gözaltındaki sorgulamaları sırasında verdikleri ifadeler, bu boyutun ciddiyetini daha da arttırmış. Hapisteki iki El Kaide liderinin itiraflarından yola çıkılacak olursa, nükleer santrallerinin hedef alınmasının dinci teröristlerin planlarında var olduğu anlaşılmış. Dünya Ticaret Merkezinin kuzey kulesine çarpan Boeing 767’yi kullanan Muhammet Atta, Hudson Nehri yakınlarındaki Indian Point Santralı’nın iki reaktörünü olası bir hedef olarak önceden seçmiş. Ne var ki uçakları kullanan teröristler, enerji santralına yaklaşırken uçakların yolunun savunma roketleri veya askeri jetler tarafından kesilebileceğini düşünüp plandan vaz geçmişler. Aslında böyle bir önlem de yokmuş. Evet bu gün dünyada çalışan 436 reaktörden hiçbirinin yakıt depoları tamamen dolu, bir uçakla kasten yapılacak bir saldırıya dayanamayacağı gerçeğini her kes kabul ediyor. Hedef gözeten hava saldırıları senaryosu 11 Eylül 2001’den önce de varmış. Ama bu korkuları ortadan kaldıracak hiçbir şey yapılmamış. Yalnız uçakla olmayabilir, tankla beton delen top mermisi ile de bu acı yaşanabilir. 
Biz Türkiye olarak yapımı en zor, en pahalı, atıkları en tehlikeli bu nükleer sevdasından vaz geçmeliyiz. Belki bazı kişilerin ekmeğine mani oluruz ama korkulu yaşamayız. Alman fizikçi ve filozof Carl Friedrich von Weizsacker, taaa! 1985 yılında nükleer enerji karşıtlığına geçişinin gerekçesini şöyle izah etmiş: Nükleer enerjinin dünyanın her yerinde uygulanması, günümüzdeki bütün kültürlerin siyasi yapılarında köklü değişiklikler gerektiriyor. Siyasi ve kültürel yönden güvenceye alınmış bir dünya barışının ufukta görünmediği, medeniyetler savaşı, doğu batı gerginliği, dinsel ayrılıklar çekişmelerin sürdüğü bir ortamda en tehlikeli silah nükleeri kullanmak tercih edilmemeli diyor. Biz de 4 bir tarafla savaşırken yurdu nükleer ile doldurma düşüncesi içindeyiz. Bu yazımda terör problemini anlattım. Hiç böyle bir şey olmasa da, sanayi atıkları doğamızı kirletiyor derken haftaya nükleer atıkların getireceklerinden bahsedeceğiz. Sonra da Kanal İstanbul’dan bahsederiz. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Utku Kızıltan Arşivi