Türkiye'de gazeteci olmak

Çalışan gazeteciler günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama günüdür. 1961-1971 yılları arasında "Çalışan gazeteciler bayramı" adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahaleden sonra ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı, " 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü" olarak değiştirilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Gazetecilik mesleğini için “Gazetecilik kutsal meslektir” ve “Asker olmasaydım gazeteci olurdum” sözleri gazeteciye verdiği değerin bir göstergesidir. Çünkü gazeteciler, ülkenin en önemli toplumsal ve ulusal sesidir. Kamu görevinde bulunan çalışanlarla eşdeğer görev yapmaktadırlar. Toplumun gözü kulağı sesi vicdanı olmaktadırlar.

Günümüz Türkiye’sinde bir çok gazeteci işsiz kalmış, hakları tırpanlanmış ve hapse atılmış vaziyette yaşamlarını sürdürme çabasındadırlar. Türkiye'de yüzlerce gazeteci mahkemelerde haberlerini, yazılarını, yorumlarını çok çeşitli suçlamalar karşısında savunmak zorunda kaldı. Gazeteciler haberleri, yazıları, eleştirileri gerekçe gösterilerek sokak ortasında ya da gece yarısı ev baskınları ile gözaltına alındı. Hayatları boyunca ödemeyeceği tazminat cezalarına çarptırıldılar. Hapis cezaları verildi. Sokak ortasında öldüresiye saldırıya uğradılar...

Dünya Gazetesinin kurucusu merhum Nezih Demirkent, 6 Nisan 1993 tarihli Salı Yazısı'nın başlığında, "Bir daha dünyaya gelirsem asla gazeteci olmam" diye başlık atmıştı. Bu başlığı bir usta bir duayen gazeteci atmıştı. O günün medyasında bu başlığı, çeşitli tartışmalar ve latifelerle karşılansa da bu günün Türkiye’sindeki gazeteciliğin durumunu görüş şekliydi. Belkide bu günün gazatecilerine 28 yıl önceden verdiği  bir mesajdı.

Gazeteci; Haberleri dürüst, etik ve tarafsız bir şekilde araştırma, belgeleme, yazma ve sunma ile görevli kişidir. Hür iradesiyle, hiçbir baskı altında kalmadan ve hiç bir kişi ve kurumun kalemi, sözcüsü olmadan halka doğruları olduğu gibi aktaran Kişidir.

Ülkemizde her ne kadar “Basın özgürlüğü” var denilse de gazeteciler, bu ilkelerden uzak baskı altında bırakılmakta ve taraf olmaya zorlanmaktadırlar. Bir çok gazeteci “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” atasözü edasıyla, kimsenin işine pek karışmadan “sessiz yazılar” yazmakta. Sessiz yazıların pek, kişi ve kurumları hedef alan sözlerini bulamazsınız. Çok fazla fikirlerinizi düşüncelerini alenen ortaya koyamazlar. Eleştiremez ve tenkit edemezler . Çünkü bunları yaptıklarında karşılaşacakları yaptırımlar ve gidecekleri sürgün yerleri bellidir...

hürriyet gazetesinin kurucusu merhum Sedat Simavi’nin Hürriyet gazetesini ilk kurduğu yıllarda gazetecilere verdiği bir öğüt, her yazdığım makalemde aklıma gelir.

“Gerekirse kalemini kır ama sakın satma”

Basın yayın organları içerisinde çalışan, yönetim kurulundan yazarına, muhabirinden habercisine, grafikerinden sayfa editörüne, matbaasından sevkiyatına, dağıtımından okura ulaşımına kadar çalışan tüm basın emekçilerimizin 10 Ocak  çalışan gazeteciler gününü kutluyorum.

Saygılarımla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Osman Köse Arşivi