‘Tuz'ak!

Bu kez hayatımızda normalleştirdiğimiz bir alışkanlığa dikkatlerinizi çekmek isterim.    ‘Akar akar’ deyince tamam şimdi buldum diyerek hatırlayanınız vardır mutlaka.
Rafine tuzdan bahsediyorum.
Hani o tuz taneciklerinin öğütülmüş hali.
Peki hiç düşündünüz mü; O küçücük tuz taneleri birbirine mucize eseri mi yapışmıyor yoksa yiyeceklerin uzun ömürlü olması için karıştırılan katkı maddeleri gibi tuza da bir şeyler mi katıyorlar?
Evet!
Tuz taneciklerini kimyevi madde ile birbirlerinden uzak tutuyorlar ve öylece yapışmadan ayrı ayrı akıp duruyorlar siz her döktüğünüzde.
Tuz vücudumuzun en çok ihtiyaç duyduğu minarelerin başında gelir. Hatta olmazsa olmazımızdır. Ancak
neredeyse bebekliğimizden itibaren düzenli olarak tükettiğimiz rafine tuz içerdiği kimyevi maddeler dolayısıyla vücudumuzda birikiyor ve zaman içerisinde zarar veriyor olabilir.
80’li yıllardan bu yana o dönemin yetişkinleri şimdilerin yaşlıları oldular. Ve bu yaşlıların neredeyse hemen hemen hepsinin ortak hastalığı
Alzheimer!.
Sizin de çevrenizde, ailenizde ya da komşularınızdan birinde duymuşsunuzdur bu hastalığı.
Çağın en korkutucu, önlenemez ve sebebi bilinemeyen hastalıklarının başında geliyor.
En korkutucu çünkü en sevdiklerimizin isimlerini, yüzlerini, yıllarca oturduğumuz evimizin adresini kısacası kimliğimizi unutuyoruz.
Önlenemez çünkü sebebi bilinmiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre son yıllarda GDO’su ile oynanmış ve işlenmiş bir çok gıdaya maruz kalıyoruz. Ancak hiç birini tuz kadar her gün, düzenli olarak fazla miktarda tüketmiyoruz. Bu sebepten durup üzerinde düşünmeye ve önlem almaya değer değil mi? 
Ben ise düşünmek şöyle dursun, bile bile bu kimyevi maddeleri yememek için mutfağımdan kaldıralı çok zaman oldu. Yerine rafine tuz kadar ekonomik, doğal, katkı maddesiz iri taneleri olan tuzu koydum soframa. Bu tuzu kullanmak için sadece öğütme bir tuzluğa ihtiyacınız var o kadar! Fakat bireysel mücadelem maalesef yeterli değil. Çünkü ‘rafine tuz’ her yerde!
Millet olarak yeterince araştırmadığımız, okumadığımız, dikkat etmediğimiz için bizlere dayatılan şeyleri çok çabuk kabulleniyor, hayatımıza sorgusuz sualsiz alıveriyoruz.
Şimdi okuma, sorgulama ve düşünme zamanı.
Rafine tuz akar akar diyerek ekonomik ve kullanımı zahmetsiz olması sebebiyle 
80’li yıllar itibariyle ülkemizde evlerde restaurantlarda hemen hemen her yerde alışkanlık haline gelerek vazgeçilmez oldu. Yine Dünya Sağlık Örgütünün açıkladığı verilere göre milletçe günlük kullanım miktarının çok üstünde tüketmemiz sebebiyle tuza sınırlama getirildi. Oysa sınırlamadan ziyade ‘rafine tuzun’ içerdiği kimyevi maddelerden ötürü çoktan yasaklanması gerekirdi.
Neden mi?
Bugün turşu yapmaya kalktığınızda ilk püf noktası olarak kaya tuzu kullanmanız önerilir. Sebebi çok açıktır. Yapacağınız turşu kütür kütür olur. Aynı turşuyu ‘rafine tuz’ ile kursanız bırakın kütür kütür olmasını turşunuz eriyip gider. İsterseniz deneyin ve görün.
İçindeki kimyevi maddelerin sonucu olduğu aşikar değil mi?
Turşu misali vücudumuzu içerden çökertmemek, kendimizi, sevdiklerimizi, çevremizi her gün kaşık kaşık kimyevi maddeyle beslememek için durup bir kez daha düşünmeye değmez mi?
O zamanın yetişkinleri şimdilerin yaşlıları, çoğu Alzheimer!
Rafine tuza dur demezsek belki de bugünün yetişkinleri bizler de yarının yaşlıları olarak Alzheimer olacağız?
İlkeli Söz; Sağlıkla yaşadığın her güne şükretmek için sağlığınız yerindeyken kıymetini bilin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İlke Duyan Arşivi