Utku Kızıltan

Utku Kızıltan

Ulus olmaktan uzaklaşıyor muyuz?

Sevgili Dostlar, çeşitli derneklerde gönüllü koşturduğumdan çeşitli ilçelere gidiyorum. Taksim Beyoğlu’nda, Kadıköy’de, Karaköy’de, Beşiktaş’ta hatta Büyükçekmece’mizde yanımdan geçen insanların neredeyse yarısı Türkçe konuşmuyor. Bu beni çok etkiliyor. Hislerimi belli etmiyorum ama sinirleniyorum. Çünkü biliyorum ki; insanın yaşam süresi ve süreci içinde duygu ve düşüncelerini açıklayabilmesi, karşılıklı yakınlaşmasının yegâne aracı Dil’idir. Oturdum dilin toplum ilişkilerindeki rolünü araştırdım. Bakın neler buldum.

Aynı yerde soluklanan, yiyen, içen ancak konuşup, anlaşma olanağı bulunmayan insanların oluşturduğu kalabalığa “İnsan Topluluğu” denir. O topluluğa anlaşabilmeleri için kardeşçe beraber yaşamak imkanını sağlayan Dil faktörünü dahil ettiğimizde o kalabalık artık bir “Toplum” meydana getirilmiş olur. Bir toplum aynı dille iletişim kurduğunda “Ulus” oluşur. Biz milyonlarca Suriyeliyi içimize aldık. Bizde bakıma muhtaç insan yokmuş gibi. Birde bizim çocuklar sınav manyağı olurken onları sınavsız üniversitelere sokuyoruz. Bilmeliyiz ki kişilerin üzerinde yaşadıkları toprağa Vatan anlayışı ile sevgi duymaları; ait oldukları toplumun geçmişine saygı, geleceğine heyecanla bağlanabilmeleri, yani Ulus olabilmeleri için Dil Birliğinin mevcudiyeti kesinlikle gereklidir. Sınırların kapılarını açmak, çeşitli dil, din, ırktan insanları toplamak Ulus’a zarar verir.


Konuşma yeteneği ile ona özgü bir işlev olan düşünmenin birbirinden ayrılmazlığını savunan Platon düşünmeyi; sessiz halde kendi kendine konuşmak olarak nitelemiştir. Düşünme ve dil ilişkisi olmaksızın, soyut kavramların “anlam saptamalarının” nasıl yapılacağını irdelediğimizde tam bir imkânsızlıkla karşılaşırız. Örneğin; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi soyut kavramları belirleyen sözcüklerin, anlam derinliklerine varabilmek için gerekli zihinsel eylem olan düşünmenin, ancak dilin beraberliği ile yapılabileceği görülür. Kişinin mensubu olduğu toplum ile en kuvvetli ilişki aracı olan dilin bir “konuşma dili”, bir de “yazı dili” olmak üzere iki ayrı türü vardır. Toplum içi genel iletişimde, bu iki türün de kullanılması gerekir.

Bir de “Özel Dil” var. Dilbilimcilerin “Sosyolekt” terimi ile ifade ettikleri bu tür diller özellikle mesleklere veya “toplum içi gruplara” ait kavramlara göre oluşup, yerleşmiştir. Dolayısıyla, o müşterek kavramlar konusunda tarafların anlaşabilmelerini kolaylaştırırken, aynı gruptan olmanın içgüdüsel yakınlığını da pekiştirir. Sözel iletişim için insanlar; açık, düzgün, anlamca zengin ve ikna edici niteliği olan anlatımı tercih ettiklerinde iletişim kolayca sağlanır. Doğu edebiyatının büyük şairi Şeyh Sadi’nin şu sözleri ile bitirelim sunumumuzu. “Bilge kişi, yemediğinde bitap düşecekse, elini yemeğe uzatır ve konuşmadığında bir halel gelecekse, söze başlar.” Tanrım birliğimizi bozdurmasın. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Utku Kızıltan Arşivi