Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Üretim tüketim ve Kooperatif

 l.Bölüm, ÜRETİM / TÜKETİM
Toplumsal tarihe bakmadan hiçbir konuda ne bir düşünce üretilir ne de yaşam kurulur. Dünya yani yaşam bugünkü insanın var olmasıyla çeşitlilik kazandı. İnsan diğer canlılar gibi yaşamın başlangıcında sürü halinde yaşardı, onu varlık haline getiren ihtiyaçlarını doğada bulunduğu yerde bulamama nedeniyle bulunduğu yerleri değiştirip yaşlıların deney birikimlerinden yararlanmasıyla başladı. Dahası her şeyden önce sınıflı toplumlara özgü zahmet ve ağır bir külfet olan “emek” yaratıldı. 
“Emek” her şeye rağmen insan toplumları için mutlak zorunluluktu. Bu zorunluluk çıkar ilişkileri temelinde ve üretimden pay alışlarına göre bütün toplumsal yapılarda emek üreticileri üretim araçlarını ellerinde bulunduran ve bu yüzden emeğin ürünlerine sahip çıkanlara bağımlı bir duruma getirildi. İşte bu temelde “emek” zahmet ve külfetti. 
Bu nedenle “emeğin” tarihsel serüveni insanlık tarihinin serüvenidir; özel mülkiyet özellikle silaha sahip olma giderek üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayı oluşturdu; yani özel mülkiyet giderek toplumu köle sahipleri köleler, feodal beyler ve köylüler ve son olarak günümüzdeki gibi sınıflı toplum haline gelmesine yol açtı. Emek insanı ve insanda toplumu yaratmış; insan emeğiyle doğayı değiştirirken kendini de  değiştirmiştir.
İnsanın en önemli tarihsel faaliyeti onu hayvanlar dünyasından insanlığın dünyasına çıkartan kısacası yaşamın maddi temelini oluşturan şey üretimdir. Toplum tarafından tecrit edilmiş bir birey tarafından gerçekleştirilen üretim, kendisi gibi varlıkların bulunmadığı yerde gelişemez. Hayvanlar doğada ki besin maddelerini tüketir, türünün ortadan kalması ya da   değişikliğe uğraması ardında doğanın yasasına uyar. 
Oysa insanlar çalışır ve doğaya karşı savaşım verir. Bu nedenle ne doğa ne de insan tek başına değerlendirilir, doğa ve insanın birliği iştir, üretim ve tüketimdir yani maddeci diyalektiğinin birliğidir. Toplumsal tarihi red edenlerin gerçekleri görmezden geldikleri ya da bilmedikleri için işi kutsal kitaplara ya da mitolojiye bırakmıştır.  Bu elbette kolaycılıktır, günümüze gelene kadar genel ve sıradan düşüncelerin ilki “ya Adem’ in ya da Prometheus’un”(K.Marx) aklına, günün birinde hazır olarak gelmiş ve onlarda bunu dünyaya kabul ettirmişler, usandırıcı bir şey olsa bile.
Üretim deyince söz konusu ettiğimiz toplumsal gelişmenin belirli bir aşamasında toplum içinde yaşayan bireylerin üretimidir. Sürü ile toplum arasında ki fark işte buradadır. Bilinçli bir eylem olarak toplumsal ilişkilerde üretimin varlığı nedeniyle, insanlar arasındaki işbirliği ilişkilerinin kurulması kaçınılmazdır. Burada üretim ile ilgili ve üretimin başat olduğu ilişkiler söz konusudur.  İnsanlar yalnız doğayla ilişki de bulunmazlar, aynı zamanda üretim ve tüketim süreci içinde kendi aralarında da ilişkide bulunurlar. 
Üretimde bulunurken,  insanlar yaşamlarını idame ederken enerjisini yeniden sağlamak, aynı olanakları ve ihtiyaçları daha iyi elde etmek için emek harcar.  Hayvanlar açlıklarını giderme ve daha iyi olanaklar bulmak için doğada arayıp bulurken, insan evladı doğayı zorlar. Değil mi ki K.Marx “en iyi arının petek, en iyi örümceğin ağını örerkenki farkı ile acemi bir mimarın yaptığı bina arasında çok fark vardır.” (Kapital 1. C.,s. 194) Arı ile örümcek içgüdüsel olarak yaparken, insan evladı düşünerek yapar. İnsan ihtiyaçlarını karşılarken harcadığı emek ile doğayı değiştirirken kendisini de değiştirmiştir. İnsanı insan eden ve doğaya egemen kılan emeğin niteliğini ifade ederken onun ilk mülkiyet ilişkisi de kendi emeğine bedenine sahip olmasıyla başlar. 
İnsanın yaşamak için doğa ile arasında kurup başlattığı ve ilkin ona bağlı kaldığı süreçten sonra, doğadaki ürünleri uygun biçimde ele geçirmek için kollarını, bacaklarını ve kafasını kullanma süreci başladı. Uygulamakta olduğu güçlerini geliştirip bunları dilediği gibi hareket ettirmeye çalıştı. Bu doğal geçiş süreci geçici değildi. Süreçte uzuvlarının çalıştırmasının yanın da bütün uğraşları boyunca insanın iradesiyle amacıyla devamlı uyum içinde olması şarttı, özen gösterilmesi gerekiyordu. İnsana yaşaması için gerekli şeyleri sunan doğa ve onu kullanıma geçirmek için harcanan emek bilinçli bir faaliyetin ürünüdür. Emek faaliyeti olmadan dalındaki meyve, sudaki balık, otlayan hayvan, uçan kuş nasıl elde edilip topraktaki madenden nasıl yararlanılacaktı?   
Emek konusunu açıklamak başlı başına bir sorundur sorumluluktur. Emeğin varlığını bilmek, tek başına bir şey ifade etmez ama emek faaliyeti sürdürürken kullandığımız araçlar ve mülkiyet ilişkisi birbirinden farklı ekonomik uygulamaların (çağların) ayırt edilmesine de işe yarayan şey üretilen nesneler değil, bunların nasıl, neden, niçin ve hangi araçlarla yapıldığı ve üretildiğidir. İnsanın toplumsal yaşam tarihinin temeli olan maddi üretim koşullarında ki (üretici güç ve üretim aletleri) bu gelişmeye bağlıdır. Bu nedenle üretim araçları sadece insan emeğinin ulaştığı gelişme düzeyinin bir ölçüsünü vermekle kalmıyor aynı zamanda işin yapıldığı toplumsal koşulların göstergesi de oluyor.
 Üretim sürecinde insan faaliyeti üretim araçlarının yardımı ile üzerinde çalışılan malzemede başlangıçta tasarlanan bir değişikliği meydana getiriyor. Emek, kendisini üretim faaliyetiyle birleştirmiş; birleşen, daha doğrusu bir araya gelen insandaki emek gücü (veya işgücü) ile emek aletleri ve emek nesnesidir. Böylece emek sürecinin sonunda emek ürünleri olarak şeyler ortaya çıkar. Bireysel açıdan üretime geçen somut emek olurken, kullanım ve değiştirme değeri sıfatıyla toplumsal içerik kazandığında soyut emek olarak karşımıza çıkmakta. İnsan evladında düşünme ve hareket olarak ortaya çıkan şey şimdi önünde hareketsiz bir nitelik olarak görünür. İnsanda var olan düşünme ve hareket kabiliyeti üretim araçlarıyla birlikte bir yarar sağlamış üretken bir emek olduğunu göstermiştir. Fakat salt kendisi için üretmiş ise ekonomik fayda sağlamaz. Ürünün üreticiden başka diğer insanların yararlanması temelindeyse o zaman bir metadır. “Kullanım değerinin yaratıcısı olarak emek, yararlı emektir, bütün toplum biçimlerinden bağımsız olarak, insanoğlunun varlığı için zorunlu bir koşuldur.”(s. 57)  Burada metanın kullanım değeri olarak yaşamda belirmesiyle toplumda değişim ve dolaşım süreci başladı, burada metaların birbiriyle değiştirilmesiyle değişim değeri gündeme geldi.
Yani metaların madde olarak varlığı iki bileşenden madde ve emek tarafından meydana getirilir.  Bir malın veya metanın kendisi toplumda talep oluşturduğu ve ekonomik temeli belirleme yaptığı zaman, bu faaliyet “ekonomi/politik” alana girer. Yani belirli bir ekonomik ilişkinin kullanım değeri değişim değeri bazından doğrudan doğruya çıkıp maddi bir temel oluşturur. Yani üretim ve emek bireylerin ihtiyaçlarını karşılarken onu topluma yansıtması mal etmesi maddi emek faaliyetini belirler. Üretilen ya da toplanan mal/meta toplumsal ihtiyacı belirlerken ekonomik ilişkiyi belirtir. Sorun salt ürün ve emek temelinde değil onun üretilmesi, bölüşülmesi de dikkate alırsa bir olayı bir olguyu anlamaya yeter, yani bu nedenle emek üretim ve tüketim ile birlikte irdelenir.    
(devam ediyor)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi