Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Vizyondaki film

Geçen gün Sezai Sami eski bir yazısını gönderdi günümüzü yıllar önce sanki yaşamış gibi yazmış: 

“Vizyona yeni bir film girdi.

Film konusu müthiş ne yok ki içinde.

Filmin senaryo ekibi geniş ve “hayalleri de büyük”, bunlar ABD, AB, Latin Amerika ve Orta Doğu ülkelerinden.

Kullandıkları teknik günümüzde kullanılandan daha büyük ve en inçe ayrıntıyı atlamamak için malzemeden araç ve gereçten kaçınmamışlar.

Hani bir zamanlar televizyonun siyah beyaz döneminin “Dallas” dizisi bunun yanında sönük kalır.

Filmde aksiyon, aşk, kumar, rüşvet, dalavere, entrika, manevi değerler, kamyonlar, tırlar, ayakkabı kutuları, yarış atları, uçaklar, gemiler, altınlar, tablolar ve aklınıza gelebilecek her tür sahtekârlık ve yalan dolan;

Oyuncuları ise sanatçı, işveren, politikacı, asker, polis, savcı, hâkim, bankacı, gazeteci, köşe yazarları, öğretim görevlileri, din görevlileri, belediye başkanı, milletvekili, bakan, başbakan ile bunların mahdumları geniş bir kadro;

Film vizyona girmeden önce günlerce hatta aylarca üstünde çalışılmış;

Gizli kamera ile resmi araç ve resmi elbiseli oyuncular kullanılırken biz seyirciler bile farkında olmadan bazı sahnelerinde küçük rol bile almışız.

Filmde iyiler yok, oyuncuların hemen hepsi şu ya da bu biçimde kötülüklere bulaşmış,

Oyunda kimin yalan söylediği kimin doğru söylediği anlaşılmamakta;

Filmin konusunun geçtiği hayali ülke hem jeolojik hem de jeopolitik konumu ile çok önemli;

Bu ülkenin toprakları iki kıta üzerinde olup doğal bir köprü görevi görmekte.

Bu ülkede kimse eğitimini aldığı mesleği yapmıyor;

Devletin bakanları çift pasaportlu;

Bankacılar paralarını banka kasalarında değil evlerinde ayakkabı kutularında saklamakta;

Ülkenin hâkim, savcı ve polisi, ünlü sanayici, sanatçı, politikacı ve bakan ve mahdumlarının evlerine gece yarıları girip arama yapılmakta;

Devletin gizli örgütünün nakliye yapan araçlarını bazen polis bazen de asker ile yolda çevirmekte arama yapmakta;

Aramalarda çıkan belgeler, kayıt altına alınmamış paralar, vergisi verilmemiş gelirler, neyin karşılığı olduğu bilinmeyen çok değerli hediyeler, düğünde şarkı söylemeler, umrelere gitmeler dahası neler neler;

Kimileri gözaltından sonra tutuklanırken kimilerini de salıvermekte;

Ülkenin başbakanı sıranın kendi geleceğini düşünerek sözde “buraya gelirken kefenimizi giydik” derken beş yüz kişilik çok özel güvenliği ile dolaşmakta;

Yasaları bir gecede değiştirmekte, hukuk kurallarını kendine benzetmekte;

Yargıda hâkim ve savcıların görevleri değiştirirken, bunları uygulayan asker ve polis soruşturmaya çağırılırken görevlerinden alınıp kimi kızağa çekilirken kimileride ücra yerlere tayin edilmekte;

Dün “muhteremlerin günü geldi” diye birlikte zil çalıp oynarken, onbeş yirmi yıl ülkeyi birlikte bir güzel yönetenlerin arasına “kara kedi” girdi;

Filmde sadece bir muhasebecinin, bir din adamının, inşaat kalfasının yada mahalle bitiriminin muhteşem yükselişi değil, daha yirmili yaşlardaki birinin komşu ülkeden gelip altın ve paralar içinde yüzmesi, buna yalakalık yapmak, işlerini takip etmek için hediyeler almak, güya ülkenin demokratik olduğu söylenip küçük bir azınlık(oligarşik dikta) tarafından yönetilmesi;

Ülkenin anlı şanlı bilim adamları ve yazarları ikiye bölünmüş kim kötü, kim değil diye yazmakta konuşmakta;

Yurttaşların kimi, “iyi ise benim, kötü ise de benim” ve “yetmez ama evet” derken pek azı gerçekleri görüp “korkmadan” doğruları dile getirmekte.

Bu esnada ülkenin dış borcu artıp, para değeri düşmekte, temel hizmetler akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz zamlanırken, çalışanların ücretleri açlık sınırının bile altında kalmakta, işsiz hele eğitimli işsizler hızla çoğalmakta.

Bu ülkede gerçekler çok acı, bir yanda sırtındaki çuvalda ölen çocuğunu adli tıpa götüren baba; bir yanda makamını kullanarak ihale karşılığı çocuğunun kurduğu vakfa bağış yaptıran baba;

Bu ülkede hukuk adliye yok hele bizim ülkemizdeki adıyla “cumhuriyet savcısının”  adı bile okunmuyor

Filmi izlemenizi isterim tekmili birden güzel bir dizi bana bir ülkeyi hatırlatıyor, acaba “Doğu Bizans” mı, neyse seyretmenizi isterim ve sanatçılar da “altın koza” ödülüne layık.”

Sezai Sami’nin anlattığı bu ülkeyi hatırladınız mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi