Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Yakın tarihe kısa bir bakış: "İkinci doğum günün kutlu olsun"

Kadim dostlarımdan “birinin” yıllar önce yazdığı mektup geçenlerde elime geçti, sizinle paylaşmak isterim:

“Hiç kimse nasıl doğduğunu bilmez, çünkü kendisi istemeden ve isteği dışında ana karnında gelişmeye başlayıp doğmuştur.
Her şeye rağmen dünyaya gelmiş ve yaşama sıkıca sarılmıştır.
İnsanın yaşam süreci içinde geçirdiği tehlikeli bir olay ya da kaza sonucunda uzun bir süre yaşam ve yok olma arasında gidip gelmiştir. Bu mücadeleden direnerek ayakta kalmayı başarmış ve tekrar toplumsal yaşama başlamış olan kişiye “ikinci yaşamın” derler.
Oysa kişinin ilk doğum günü istemeden bilinci dışında olurken ikincisi bulunduğu,  geçirdiği bir olay sonrası var olan yaşamını devam ettirmesi kendi isteğiyledir.

kenan evren
 


Yaşanan olaylar farklı da olsa “bedensel” ve “inanç” dirençliği kişiyi kararlı yapıp ayakta tutmaya, dayanılmaz denilen acılara katlanmaya, kör hücreye, her şeyden mahrum bırakılmaya güneşe, temiz havaya, özgürce koşmaya, kahkaha ile gülmeye, okumaya, yazmaya, sevdiğine sıkıca sarılmaya, sırt üstü yatıp geceleri yıldızları seyretmeye, çiçekleri tutup koklamaya....ve kaç gün, kaç ay, kaç mevsim ve kaç yıl olduğunu hatırlamadığın günler sonrası gözünü açtığında dışarıdasın. Yaşam onca yıl sonra yaşanana rağmen devam ettiğini görmektesin, bu sefer bilmelisin ki “doğumun ana rahminden değil”.

                                                                   ***

Değerli dostum ana rahminden doğduğun yıllarda ülken soğuk savaş yeni başlıyordu. Kapitalist emperyalist sistemin askeri kanadı olan NATO ya girmek için Kore'ye ölmek için asker gönderdi. Yine NATO’nun talimatıyla komşularıyla sınırlarına mayın döşedi; tarımı kendisine yeten ve gelişmekte olan sanayisini hibe ve bağışlar sonucunda bindiği dalı kesen; askeri, bürokrasisi, eğitimi hâsılı tüm yaşamı ve yönetimi ABD ye bağlandı. İşte 1957 yılındaki seçim dönemi bittikten hemen sonra dünyaya geldin.


İstanbul gibi bir yerde ağır ve acil hasta olan ambulansla değil at arabasıyla / faytonla hastaneye götürülürdü. Öyle ki evinizin yakınındaki Cerrahpaşa ve Haseki de yetkili doktor bulunmadığından kız kardeşin yani ablan senin doğumundan bir yıl sonra boğmacaya (yüksek ateş düşmediğinden) bedeni direnemedi.
 

Zamanın hükümeti tarafından "Özel Harp Dairesi" kurulur;
Çalışanlar üreticiler insani temelde haklarını arayanlar sorgusuzca gözaltına alındı.
Mayıs’ın son günlerinde bir sabah vakti kırmızıyla işaretlenmiş evinizin kapısından çıkıp işe gitmeye çalışan baban sokakta devriye gezen askerden sokağa çıkma yasağı olduğunu öğrendi.


1960'lı yıllar önceki yıllara benzemeyecekti; kentlerdeki işsizlik yurt dışına işçi gönderilmesiyle azaltılmaya çalışıldı. Ülkenin sivil ve asker bürokratları dışında çalışanların sendikasından yöneticilerde ABD de eğitilmeye gönderildi. Sınıfsal bilince sahip çalışanlar, aydınlar ve emekten yana olan sendikalarda ve kurulan TİP de örgütlenirken, bunun karşıtları ise ABD de eğitilenler tarafından kurulan "komünizmle mücadele derneklerin”de örgütlendi. Din bezirgânları ve dolara secde edenler insanların manevi duygularını istismar etmeye başladı; aynı dönemde Fransa Vietnam batağından çekilerek yerini ABD’ye bırakır; Yunanistan'da Albaylar Cuntası yönetime gelir; Arjantin de Peron iktidarı ülkede terör estirmekte.

kenan evren

Emperyalizmin baş jandarması ABD'nin 6. Filosu boğazlardan geçip İstanbul'a demir attı.  6. Filo askerleri Dolmabahçe iskelesine geldiklerinde karaya ayak basmalarıyla birlikte devrimci sosyalist öğrenci gençlik tarafından denize atılırken birileri onlara secde etti. Aydın, Urfa, Manisa ve diğer illerdeki topraksız ve az topraklı köylüler büyük toprak sahiplerine karşı arazi işgalleri başlattı. Silivri Değirmenköy köylüleri 1969'da ağa ve hazine arazilerini işgal etti; Bakırköy'de Kayabaşı köylüleri 1970'de Resneli Çiftliği ağalarına karşı mücadele etti. Aynı yıl içinde Haziran ayında sendikal hakları ve asgari ücreti kısıtlamaya çalışan yasayı meclise getiren hükümete karşı çalışanlar, öğrenciler ve aileleri protesto yürüyüşleri yapar.

Zamanın Rus KP'sinin ülke temsilcileri açık çalıştığı halde gizli görünmeye çalışan, gizli göründükçe daha da açık görünen, cephesini legal ortama uydurdu. "Parti", gelişen devrimci ve sosyalist harekete,"bizden haber almadan hareket etmeyin, bekleyin" derken gelişen işçi sınıfının devrimci sosyalist muhalefeti "30 / 40 yıl beklettin, bir o kadar daha beklemeye niyetimiz yok" dedi.

12 Mart askeri faşist darbesi yapıldığında işçi sınıfına, devrimci ve sosyalistlere karşı açıkça terör uygulanmaya başladı. Kendilerinin yaptığı 27 Mayıs yasaları ülkemiz için geçerli değil diyerek iptal edilirken işçi sınıfına ve devrimci sosyalist gençliğe baskılar, katliamlar ve idamlar yapıldı.

‘Emperyalizmin "soğuk savaş" döneminin uygulaması, asimetrik, uyumsuzluk, dağıt uyumsuz hale getir, çatışma yarat, parçala, bir daha buluşmasın mantığı hâkimdi.’

Ülkemizde kimileri "ben partiyim, ben bilirim", "ben en tecrübeliyim”, “dizi dizi kitaplarım var", "vs., vs." diyenlerin laf kargaşası içinde zamanda geçiyordu. Oysa zaman çok kıymetliydi. Ülkenin her şeyinde söz sahibi olan ABD, tarımda haşhaşın ekimine yasak getirirken, verdiği silahların kullanımında da kısıtlamalar yaptı. Zamanın hükümet başkanı askeri işbirliği anlaşmasını fes ederken 21 ABD üssü ve tesisin faaliyetini durdurur ve denetimi kendi askerlerine verir.

Eylül 1973 de Şili de Allende hükümeti devrilerek ABD güdümündeki generaller dönemi başlar. Ülkede MC hükümetleri ve Özel Harp Dairesi toplumda kaosu yaratıcı hareketleri teşvik ederler, alevi - sünni başta olmak üzere çatışmalar ve katliamlar yapılır. Çorum, Maraş, Sivas başta olmak üzere pilot bölge seçilir; demokratik kitle kuruluşlarına, sendikalara, öğrencilere hâsılı işçi sınıfına saldırılar yapılır; gözaltına alınanlar işkencelerden geçirilir, evler taranıp basılır, kuytu köşelerde hain pusularda katliamlar yapılır.
 

1976’nın son gününün akşamı iş dönüşü Avcılar'daki yapı işçileri sendikasının temsilciliğine uğradın. Jandarma her geleni gözaltına aldı sende içlerindeydin. Gündüz vakti siviller reno toros ile Üniversite inşaatına gelmişler. Polisler de dernekleşmişlerdi. Pol-der demokrat ve halktan yana bir tavır sergilerken, Pol-bir kontra-gerillanın sivil ayağı ile içli dışlıydı. Sivillerin içinden biri Pol-der’ li, ikinci TİP ile bağı olan kişi diğerleriyse pol- birli sivil kontra partiyle bağı var. Aralarında yaşanan tartışma fiziksel boğuşmaya dönüştü ve pol-derli polis ağır yaralandı. İki pol-birli memur ifadelerinde inşaattan sıkılan mermilerle yaralandı ve çatışma çıktı diye yalan ifade verdi. Bu nedenle inşaat işçileri ve sendikası zan altında tutulurken ziyarete gelen kim varsa gözaltına alınmıştı. Üç gün müteferrikada tutuldunuz.

Gözaltı olayı nedeniyle Avcılar Halkevi ve İlerici Yapı iş sendikası yönetici ve üyeleri polis takibine alınmıştı. İşte bu nedenle 1977’nin ilk ayı birkaç hafta belediyeden arkadaşın işyeri temsilcisi Muammer K. seni evinde misafir etti. 1Mayıs 1977 Taksim Meydanın da katılımcıların üzerine kurşun yağdırılır. Aynı dönemde sevgili Arap Fehmi ortadan kaybolur, aynı okulda okuyan ne Hüdaverdi ne de Hüseyin bilir. 1978 Mart'ında sen askerdeyken okulun önünde bekleyen öğrencilerin üzerine bomba atılır. 79'un Mayıs'ında sevgili Ömer ve Tamer Merter’de evlerinde hain tuzak kurulur. Sevgili hocamız O.C.Tütengil evinin kapısı önünde haince öldürülür. 24 Ocak ekonomik kararları, sıkıyönetimler ilan edilirken çalışanlara, demokratlara, devrimcilere, sosyalistlere yapılan baskı ve terör artar.

Dostumuz arkadaşımız senin sevgili kardeşin ağabeyin yârin yanağı dışında her şeyi paylaştığın can dostun, işçi sınıfının yiğit önderi iktisatçı ve sendika örgütlenme uzmanı Osman Mehmet ile sabah kahvaltısının sonunda hiç göremeyeceğini nereden bileceksin. 5 Mayıs sabahı İETT otobüsünde gözaltına alındı. “Ailecek” tüm uğraşlarınıza rağmen haber ve bilgi verilmedi, ta ki 26 Mayıs gününe kadar. Eve gelen uzatmalı jandarma bildirir, 22 Mayıs'ta yapılan işkencelere bedeni daha fazla direnemedi getirildiği hastanede gözlerini yumdu Osman Mehmet.

ABD nin eğittiği sivil ve asker Eylül'ün başında icazet almak için giderler; görüşmeler sonunda destekleri ve güvencelerini verirken onların istediği askeri üslerin açılması ve denetimlerini tekrar kendilerine verilmesini kabul ederler. 12 Eylül sabahı radyo ve televizyondan, ABD nin "bizim çocuklar" dediği "netekim" paşanın görüntüsü yansır ve demecini okur. Yönetime gelenler partileri, sendikaları ve dernekleri yasaklayıp yöneticilerinin askeri adli müşavirliklerine gelip ifade vermelerini ister. Grevler yasaklanır, konseyin belirlediği tek tip ücret uygulanır, fabrikalar çalışmaya başlar; TİSK başkanı H. Narin "şimdi gülme sırası bize geldi" der; konseyin belirlediği yasaklar ve uygulamalar hayata geçer; geceleri sokağa çıkma yasağı uygulanır. Vatandaşları ihbarcılığa teşvik eder.

12 Eylül yönetiminin askeri faşist diktatörlüğü yaşamın her alanında kendini hissettirir. Haklarını arayan vatandaşlar asker, polis ve adliye tarafından suçlu muamelesi görür. Kaybolan yakınlarını soran sorgusuzca gözaltına alınıp günlerce tutulup yine askeri cezaevlerine konulur.


Zaman hızla akmakta gün dayanışma günüdür, fakat yönetmekten aciz basiretsiz kişilerin gelinen ortama uygun bir politika belirleyememesi sessiz kalıp kenarda beklemeyi yeğlemesi tatlı su balıkları olduklarını gösterdi. Kimi askeri darbelerden medet umanlar darbecilere yol yöntem gösterirken; kimileri askeri darbe olduktan günler sonra demeç verdi. Bu süre içinde birçok sendika ve demokratik kitle örgütlerinin yöneticileri ve temsilcilerinin çoğu Sıkıyönetim komutanlığı askeri adli müşavirliklerin önünde kuyruk oluştururken, kimileri de yurt dışına kaçar. Her şeye rağmen geride kalanlarla güven verecek, askeri faşist darbeye karşı "güzel insana yakışan" sınıfsal tavır sergilemek gerekmekte. Var olan bir avuç bile olsa doğru tavır doğru zamanda yapılmalıydı.

 
Zaman hızlı geçmekte ve ağır bedeller ödetmekte.  Çok geçmedi 5 Aralık’ta gözaltına alındın. Artık seni bekleyen sorgular, çarmıha gerilmeler, askıya asma, manyeto ile elektrik verilme, falakaya yatırılma, tazyikli soğuk suya maruz kalma, gözü bağlı, elleri duvara kelepçeli ve çırılçıplak, yapılan işkencelerden dizlerindeki kopan yan bağlar, şişen diz; el, ayak ve cinsel organına verilen elektrikten dolayı kabuk bağlayan yerler, günlerce süren işkence kaç gün kaç ay ama gün yüzü görmeden 120 günü geçer. Göz altıdan sonra mahkemeye çıkarılman, tutuklanman ve ne zaman biteceği bilinmeyen toplumsal yaşamdan, insanca yaşamdan uzaklaştırılman, fakat inanman ve direnmen gerek, yarın çıkıyormuş gibi hazır, yıllarca yatıyormuş gibi onurundan taviz vermeden direnerek başın dik yaşamalısın.

12 Eylül askeri faşist darbesinin cezaevlerinde işçi sınıfının sosyalist siyasi tutuklusu olarak kalmak yürek ister. Ayakta dik duracak kafanı aşağı indirmeyeceksin, tek tip elbise giymeyecek, kimsenin önünde hazır ola geçip komutanım demeyeceksin, gerektiğinde dilsiz olup marşlarını söylemeyeceksin. İşkenceleri, dışkı yedirmeleri, zorla tıraş olmayı, sudan bahanelerle hücre ve koğuşların aranmasına, mektup ve ziyaretçi yasaklarına, gazete ve kitap hakların için, hastalara tedavi olması ve ilaç verilmesi hatta ameliyat olması için, insanca yaşamak için açlık grevleri ve ölüm oruçlarına gideceksin. Açlık grevleri ve ölüm oruçlarında hücreye atılmayı cezaevi nakillerine gönderileceksin; hatta sen ayağın sakat bırakıldığı halde yıllarca tedavi ve ameliyat edilmedin, apandisit ameliyatın ranzaya ellerin kelepçelenerek yapıldı, yine dikişlerin alınmadan başka bir cezaevine sürgün edildin.


Darbeciler, profesör doktor Ayhan SONGAR ve Turan İDİL(Muazzez İlmiye Çığ’ın kardeşi) denetiminde Hafize Zekeriya İdil (H.Z.İ.) Vakfı çeşitli ilaç ve deneylerini cezaevlerinde yaptı. Sen ve yargılandığın mahkeme duruşmalarındaki arkadaşların gitmez iken birileri gitmek için isim verdi.
12 Eylül sonrası işkembeden atanlar, gazete ve dergi çıkaranlar, yurt dışı bağlantıları olanlar, demokratik kitle örgütlerinde yönetimde olanlar 1970'li yılların yükselen politik hareketin çekiciliğe kapılanlar, inişte alanı çok çabuk terk etti. Ağır koşulların yaşandığı dönemde işçi sınıfının devrimci ve sosyalist kararlılığı gösteremeyenler daha sonraları çamur atmaya çalıştı. Tarihinde hiçbir koşulda silahlı mücadeleye girmeyen girenleri hep dışladı, mücadele alanını sisteme endeksledi, yasal çalıştığı halde gizli görünmeye çalıştı, gizli göründükçe sisteme sıkıca bağlandı.

Silahlı mücadelenin gerekliliğine inanmayan ve bunun anlamsız olduğunu, yersiz olduğunu düşünenler olabilir ama sınıfsal mücadelede devrimci sosyalist hareketin başarısızlığını onlara bağlamak, devletin bu gibi hareketleri kontrol ettiğini iddia edip, "ajan provokatör" diyenler, kendilerini temize çıkarmak için sistemle bağlarını sıklaştırmaktan ve onun belirlediği alanda olmaktan başka bir şey yapmadı.


Birilerinin "açıklık" politikasına, kendilerini de bağlayanlar, Avrupa Solculuğuna soyunanlar "çoğulcu demokrasiyi"(?) kabul ettiler. Parlamenter demokrasinin ilkelerini tamamen benimsediler; aşama aşama kendilerini liberalizmin saflarına atıp zamanla oraya yerleştiler sistemle bütünleştiler.


12 Eylül yönetimine “ihtilal”, T. Özal'a "büyük ihtilalcı" (E.Özkök) diyen, basının anlı şanlı adamları; iktidara yaranmak için yarışa başladı. Yaşanan onca olaylara rağmen içeride ve dışarıda onurunu dik tutanlar, baskılara boyun eğmeyen, içerideki gibi aynı eziyet ve mahrumiyete uğratılan, yaşlanan bedenler, saçlarına kır düşenler "ailelerimiz" en cefakâr onlardı. Belki biz hazırdık her türlü olaylara ama kimilerimizin aileleri hazır değildi, hazırlıksız yakalandı.

***

Evet, Yargıtay'dan dönen dosyan, kaçıncı duruşma bilmiyorum ama 9 Temmuz 1991 günlü duruşmada, yattığın on bir yıl içinde, işkencede kaybettiğin kardeşin Osman Mehmet, çocukluğunu bildiğin Kadir Tandoğan, Ambarlıdan Tamer, Sultan Ahmet Meslek lisesinden Arap Fehmi, Avcılardan Efendi Diril, Etiler belediye bloklarından Faruk Tuna, yan hücre arkadaşın Fatih Öktülmüş ve Manuel Demir ve diğerleri ile birlikte sakat bırakılan sağ ayağın sorgu, gözaltı ve cezaevi sürecinde insanlık dışı tutum ve tavırlara karşı ağır bedeller ödeyerek uzun yargılama sonrasında tahliye edildin.

Hazırdın dışarıdaki ekonomik ve politik zorluklara, çirkefliklere, yalakalara ve işkembeden atanlara, onlara karşı dikkatli ol. Herkese ve olaylara karşı "iyi niyet" zaafın var, biraz şüpheyle yaklaş uyarmak isterim,
 

Her neyse sevgili ve değerli arkadaşım, günlerden 9 Temmuz ikinci doğum günün kutlu olsun. Sağlıklı güzel günlerde görüşme dileği ile selamlar.

Hoşça kal. ”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi